Başbakanlık

Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğünce Yayımlanır

 Kuruluş : 7 Ekim 1920

10 Aralık 2004

CUMA

Sayı : 25666

 

Å ÖNCEKİ

SONRAKİ

Æ

YÜRÜTME VE İDARE BÖLÜMÜ

Bakanlığa Vekâlet Etme İşlemi

— Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına, Devlet Bakanı Güldal AKŞİT’in Vekâlet Etmesine Dair Tezkere

Yönetmelik

— Kadir Has Üniversitesi Lisansüstü Öğretim ve Eğitim Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik

Genelge

Görev Dağılımı ile İlgili 2004/30 Sayılı Başbakanlık Genelgesi

Tebliğ

— İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesine İlişkin Tebliğ (No: 2004/27)

YARGI BÖLÜMÜ

Uyuşmazlık Mahkemesi Kararları

— Uyuşmazlık Mahkemesine Ait 8 Adet Karar


YÜRÜTME VE İDARE BÖLÜMÜ

Bakanlığa Vekâlet Etme İşlemi

T.C.

 

BAŞBAKANLIK

9 Aralık 2004

B.02.0.PPG.0.12-305-16700

 

 

CUMHURBAŞKANLIĞI YÜCE KATINA

Görüşmelerde bulunmak üzere; 10 Aralık 2004 tarihinden itibaren Mısır Arap Cumhuriyeti ve Yunanistan’a gidecek olan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler’in dönüşüne kadar Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına, Devlet Bakanı Güldal Akşit’in vekalet etmesini yüksek tasviplerine saygıyla arz ederim.

 

Mehmet Ali ŞAHİN

 Başbakan V.       

—————

T.C.

 

CUMHURBAŞKANLIĞI

9 Aralık 2004

B.01.0.KKB.01-06-347-2004-1305

 

 

BAŞBAKANLIĞA

İLGİ : 9 Aralık 2004 gün ve B.02.0.PPG.0.12-305-16700 sayılı yazınız.

Görüşmelerde bulunmak üzere, 10 Aralık 2004 tarihinden itibaren Mısır Arap Cumhuriyeti ve Yunanistan’a gidecek olan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı M. Hilmi GÜLER’in dönüşüne kadar; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına, Devlet Bakanı Güldal AKŞİT’in vekâlet etmesi uygundur.

Bilgilerini rica ederim.

Ahmet Necdet SEZER

CUMHURBAŞKANI

Sayfa Başı


Yönetmelik

Kadir Has Üniversitesinden:

Kadir Has Üniversitesi Lisansüstü Öğretim ve Eğitim

Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına

Dair Yönetmelik

MADDE 1 —1/2/2000 tarihli ve 23951 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Kadir Has Üniversitesi Lisansüstü Öğretim ve Eğitim Yönetmeliğinin 19 uncu maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Yüksek lisans tez jürisi, ilgili enstitü anabilim dalı başkanlığının önerisi ve enstitü yönetim kurulu onayı ile atanır. Jüri, biri öğrencinin tez danışmanı ve en az biri Kadir Has Üniversitesi içindeki başka bir anabilim dalından veya başka bir yükseköğretim kurumundan olmak üzere üç veya beş kişiden oluşur. Jürinin üç kişiden oluşması durumunda ikinci tez danışmanı jüri üyesi olamaz."

Yürürlük

MADDE 2 — Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

Yürütme

MADDE 3 — Bu Yönetmelik hükümlerini Kadir Has Üniversitesi Rektörü yürütür.

Sayfa Başı


Genelge

Başbakanlıktan:

Konu : Görev Dağılımı

Genelge

2004/30

İLGİ : 6 Mayıs 2003 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 2003/28 sayılı Genelge.

Devlet Bakanı Güldal Akşit'e bağlanan kuruluşlar ile verilen görevler ilgi Genelge ile bildirilmişti.

6.11.2004 tarih ve 25635 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 5251 sayılı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile 13.11.2004 tarih ve 25642 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 5256 sayılı Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun hükümleri doğrultusunda, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü ile Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün Devlet Bakanlığına (Güldal Akşit) bağlanması uygun görülerek, ilgide kayıtlı Genelgenin Bağlı Kuruluşlar bölümü aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

 

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT

 

BAĞLI KURULUŞLAR

1. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü

2. Özürlüler İdaresi Başkanlığı

3. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü

4. Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü

 

Bilgilerini ve gereğini rica ederim.

 

Recep Tayyip ERDOĞAN

Başbakan           

Sayfa Başı


Tebliğ

Dış Ticaret Müsteşarlığından:

İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesine İlişkin Tebliğ

(Tebliğ No: 2004/27)

Başvuru

Madde 1 — 3577 sayılı İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Kanun, 30/10/1999 tarihli ve 23861 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Karar (Karar) ve İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Yönetmelik (Yönetmelik) hükümleri çerçevesinde, yerli üreticiler BOSSA Ticaret ve Sanayi İşletmeleri T.A.Ş., Güney-Polgat Tekstil Sanayi ve Ticaret A.Ş., Mensa Mensucat Sanayi ve Ticaret İşletmeleri A.Ş., Lüks Kadife Ticaret ve Sanayi A.Ş. ve Narin Tekstil Endüstrisi A.Ş., Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) menşeli "dokunmuş kadife, pelüş ve tırtıl mensucat"ın Türkiye'ye dampingli fiyatlarla ithal edildiği ve bu durumun yerli üretime zarar verdiği iddiasıyla, bu ülke menşeli söz konusu maddenin ithalatına karşı önlem alınması istemiyle başvuruda bulunmuşlardır. Başvuru, diğer üretici firmalar İSKO Dokuma İşletmeleri Sanayi ve Ticaret A.Ş., Birlik Mensucat A.Ş., Aydın Tekstil (İplik - Dokuma ve Konfeksiyon) İşletmeleri A.Ş., Marmara Mensucat Sanayi ve Ticaret A.Ş., Epengle Tekstil Endüstri ve Ticaret A.Ş. ile Kadifeteks Mensucat Sanayi A.Ş. tarafından desteklenmektedir.

Başvuru konusu madde

Madde 2 — Başvuru konusu madde, 58.01 gümrük tarife pozisyonu (GTP) altında sınıflandırılan "Dokunmuş kadife, pelüş ve tırtıl mensucat (58.02 ve 58.06 pozisyonlarındaki mensucat hariç)"tır.

Dokunmuş kadife, pelüş ve tırtıl mensucat, 57.02 pozisyonunda yer alan maddelerle aynı tarzda imal edilmiş olmakla beraber, daha ince malzemelerden imal edilmiş bulunmaları nedeniyle mefruşat veya giyim eşyası üretimi gibi alanlarda kullanılabilmektedir. Kadife, pelüş ve tırtıl mensucat imalinde en çok pamuk, ipek, yün, ince hayvan kılı ve sentetik/suni lifler kullanılmaktadır.

Bahse konu GTP yalnızca bilgi amaçlı olarak verilmiş olup, bağlayıcı değildir.

Başvurunun desteklenmesi

Madde 3 — Şikayetçi firmalar ile şikayeti destekleyen firmaların toplam Türkiye benzer mal üretiminin %93'ünü gerçekleştirdiği tespit olunmuş, bu itibarla, Yönetmelik'in 20 nci maddesi çerçevesinde, şikayetin yerli üretim dalını temsil yeteneğini haiz olduğu anlaşılmıştır.

Damping iddiası

Madde 4 — ÇHC'nin piyasa ekonomisi uygulamayan bir ülke olarak değerlendirilmesi nedeniyle, Yönetmelik'in 7 nci maddesi uyarınca şikayet konusu malın üretim maliyetine makul bir kâr miktarı eklenmek suretiyle hesaplanan oluşturulmuş değer, normal değer olarak alınmıştır. Normal değer fabrika çıkış aşamasında tespit edilmiştir.

İhraç fiyatı belirlemelerinde DİE ithalat istatistikleri esas alınmıştır. Tespit edilen ortalama CIF değer üzerinden hesaplanan navlun ve sigorta giderleri düşülmek suretiyle FOB ihraç fiyatına ulaşılmıştır. Başka bir ayarlama yapılmamış ve bu fiyatın fabrika çıkış aşamasında olduğu kabul edilmiştir.

Fiyat karşılaştırması mümkün olduğu ölçüde aynı aşamada (fabrika çıkış), normal değer ile Türkiye'ye ihraç fiyatları üzerinden yapılmıştır. Bu şekilde hesaplanan damping marjının önemli oranda olduğu görülmüştür.

Zarar ve nedensellik iddiası

Madde 5 — ÇHC menşeli şikayet konusu ürün ithalatının, mutlak anlamda ve yurt içi tüketime göre çok büyük ölçüde artış gösterdiği, 2003 yılında 2002'ye oranla yerli üretimin ve diğer ülkelerin pazar payı azalırken, ÇHC'den ithalatın pazar payının artış kaydettiği tespit olunmuştur. Söz konusu ülkeden yapılan şikayete konu ürünün ithal fiyatlarının yerli üretim dalı fiyatlarının önemli ölçüde altında kaldığı ve yerli üretici fiyatlarını 2003 yılında büyük oranlarda kırdığı görülmüştür.

Bu durum sonucunda, başvuru aşamasında sunulan delillerden, dampingli olduğu iddia edilen fiyatlarla yapılan söz konusu madde ithalatının yerli üretim dalı ekonomik göstergelerinde olumsuzluklara yol açtığı anlaşılmıştır.

Karar ve işlemler

Madde 6 — Yapılan inceleme sonucunda, başvurunun yeterli bilgi, belge ve delilleri içerdiği anlaşıldığından, İthalatta Haksız Rekabeti Değerlendirme Kurulu'nca ÇHC menşeli söz konusu madde için, Yönetmelik'in 20 nci maddesi çerçevesinde soruşturma açılmasına karar verilmiştir.

Soruşturma, Dış Ticaret Müsteşarlığı (DTM) İthalat Genel Müdürlüğü tarafından yürütülecektir.

Piyasa ekonomisinin uygulandığı üçüncü ülkenin seçimi

Madde 7 — Yönetmelik'in 7 nci maddesi hükümleri çerçevesinde, ÇHC için bu aşamada Türkiye'nin serbest piyasa ekonomisi uygulayan emsal ülke olarak seçilmesi düşünülmektedir. Ancak, ÇHC'de soruşturmaya konu üretici veya üreticilerin soruşturma konusu ürünün üretiminde ve satışında Yönetmelik ek madde 1 deki ölçütler çerçevesinde piyasa ekonomisi koşullarının geçerli olduğunu Tebliğ'in 9 uncu maddesinde belirtilen süre içinde yeterli deliller ile ispat etmesi halinde, bu üretici veya üreticiler için normal değerin tespitinde Yönetmelik'in 5 inci maddesi uygulanır.

Soru formu ve bilgilerin toplanması

Madde 8 — Soruşturma için gerekli bilgilerin temini amacıyla, söz konusu maddenin yerli üreticilerine, bilinen ithalatçılarına ve yabancı üretici/ihracatçılarına soru formları gönderilecektir. Söz konusu tarafların soru formu dağıtım listesinde yer alıp almadıklarını öğrenmek üzere DTM İthalat Genel Müdürlüğü ile temasa geçerek bilgi almaları gerekmektedir. Anılan listede yer almadığını öğrenen veya makul bir süre içinde soru formunu alamayan tarafların bu Tebliğ'in yayımı tarihinden itibaren 15 gün içinde yazılı olarak soru formu talebinde bulunması gerekmektedir.

Ayrıca, ilgili ülkedeki üretici ve ihracatçılara iletilmesini kolaylaştırmak ve çabuklaştırmak amacıyla, soru formu, soruşturmaya konu ülkenin Türkiye'deki resmi temsilciliğine de gönderilecektir.

Süreler

Madde 9 — Soru formuna cevap verme süresi, gönderildiği tarihten itibaren posta süresi dahil 37 gündür. Tebliğ'in 8 inci maddesinde belirtilen, sonradan soru formu talebinde bulunan taraflar ise bu Tebliğ'in yayımı tarihinden itibaren işleyecek 37 günlük süre ile bağlıdırlar.

Soru formunda istenilenlerin haricinde, soruşturmayla ilgili olduğu düşünülen diğer bilgi, belge ve görüşlerin dikkate alınabilmesi için, bu Tebliğ'in yayımı tarihinden itibaren en geç 37 gün içinde DTM İthalat Genel Müdürlüğü'ne yazılı olarak ulaştırılması gerekmektedir.

Soruşturmanın sonucundan etkilenebileceklerini iddia eden ancak bu Tebliğ'in 8 inci maddesi kapsamına girmeyen diğer ilgili tarafların da (ürünü girdi olarak kullanan işletmeler, bunların meslek kuruluşları, tüketici dernekleri, üretim dalındaki işçi veya işveren sendikaları, vb.) görüşlerini bu Tebliğ'in yayımı tarihinden itibaren 37 gün içinde yazılı olarak DTM İthalat Genel Müdürlüğü'ne bildirmeleri gerekmektedir.

İşbirliğine gelinmemesi

Madde 10 — Yönetmelik'in 26 ncı maddesinde belirtildiği üzere, taraflardan birinin belirtilen süreler içinde gerekli bilgiyi sağlamaması veya yanlış bilgi vermesi ya da bilgi vermeyi reddetmesi veya soruşturmayı engellediğinin anlaşılması halinde soruşturmaya ilişkin karar, olumlu veya olumsuz, mevcut verilere göre alınacaktır.

Geçici önlem alınması, vergilerin geriye dönük uygulanması

Madde 11 — Karar'ın ilgili maddeleri uyarınca soruşturma süresince geçici önlem uygulanması kararlaştırılabilir ve kesin önlem şeklindeki vergiler geriye dönük olarak uygulanabilir. Önlemlerin uygulanmasında başlamış işlem kavramı ve istisnası bulunmamaktadır.

Yetkili merci ve adresi

Madde 12 — Soruşturmayla ilgili bilgi ve belgeler ile görüşlerin aşağıda belirtilen yetkili mercie iletilmesi gerekmektedir:

Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı İthalat Genel Müdürlüğü

Damping ve Sübvansiyon Araştırma Dairesi

İnönü Bulvarı No: 36, 06510 Emek/ANKARA

Tel: +90-312-204 77 10 / 204 77 02 Faks: +90-312-212 87 65 veya 212 87 11

E-posta: damping@dtm.gov.tr

Soruşturmanın başlangıç tarihi

Madde 13 — Soruşturma, bu Tebliğ'in yayımı tarihinde başlamış kabul edilir.

Yürürlük

Madde 14 — Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

Yürütme

Madde 15 — Bu Tebliğ hükümlerini Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın bağlı bulunduğu Bakan yürütür.

Sayfa Başı


YARGI BÖLÜMÜ

Uyuşmazlık Mahkemesi Kararları

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

Esas No    : 2004/34

Karar No  : 2004/55

Tarihi        : 4.10.2004

(Hukuk Bölümü)

ÖZET : Dönem ücretinin iadesi istemiyle açılan davanın, vakıf üniversitesi ile öğrenci arasındaki alacak borç ilişkisinden doğması nedeniyle özel hukuk hükümlerine göre ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.

K A R A R

 

Davacı

: Z. B.

 

Vekili

: Av. M. H.

 

Davalı

: Çankaya Üniversitesi Rektörlüğü

 

Vekili

: Av. G.K.

O L A Y : Doğu Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi olan davacı, 2000-2001 öğretim yılında Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesine (3. sınıf) yatay geçiş için yaptığı başvurunun Üniversite Yönetim Kurulunca kabulü üzerine, 25.9.2000 tarihinde adıgeçen Üniversiteye kaydolarak 1. dönem ücreti karşılığı 2.498 ABD Doları ödemiş; ayrıca başvuruda bulunduğu Anadolu Üniversitesince yatay geçiş isteğinin kabul edilmesi üzerine, 10.10.2000 günlü dilekçe ile Çankaya Üniversitesi’nden kaydını sildirmiş, ancak yatırdığı dönem ücreti iade edilmemiştir.

Davacı vekilince, Çankaya Üniversitesine kayıt kabulü için dönem ücretinin zorunlu olarak yatırıldığı, ancak bir başka öğrencinin kaydına engel olmadan ve öğretime başlamadan kaydını başka Üniversiteye yaptıran müvekkiline davalı kurumca 1. dönem için ücret alınmasına karşın hiçbir hizmet verilmediği, 5. Ocak 2001 tarihinde çekilen ihtarnameye rağmen hiçbir ödeme yapılmadığı ileri sürülerek, B.K. 61. ve diğer maddeleri uyarınca, 2.498 ABD Doları karşılığı 2.905.174.000.-TL.’nin ihtarname tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline hükmedilmesi istemiyle, 11.6.2001 gününde adli yargı yerinde alacak davası açılmıştır.

ANKARA 14. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 12.12.2002 gün ve E:2001/430, K:2002/840 sayı ile, davalı Üniversitenin, kanunla kurulmuş özel üniversite statüsünde ise de, kamu hizmeti yapmakta ve kuruluşu da kanunla düzenlenmekte olup, bu kanuna dayalı olarak çıkarmış olduğu yönetmelikle tek taraflı olarak üniversiteye kayıt kabul şartlarını belirlediği ve buna göre kayıt ücreti aldığı, bu durumda Üniversitenin kamu kimliğini kullanarak parayı aldığı, bu halde davanın idari yargıyı ilgilendirmesi gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

Davacı vekili, aynı istekle, 21.3.2003 gününde idari yargı yerinde dava açmıştır.

ANKARA 4. İDARE MAHKEMESİ TEK HAKİMİ; 30.10.2003 gün ve E:2003/454, K:2003/1521 sayı ile, 9.7.1997 tarih ve 4282 sayılı Kanunla kurulan Çankaya Üniversitesinin, Anayasanın 130. maddesi ile 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun Ek-2. maddesi hükümleri uyarınca akademik yönden 2547 sayılı Kanuna tabi olmakla birlikte, mali ve idari konularda özerk bir kamu tüzel kişisi olduğu, bir başka anlatımla, akademik konular dışında kalan mali ve idari konularda özel hukuk hükümlerine tabi olduğu, bu durumda davalı kurum hernekadar eğitim öğretim gibi bir kamu hizmeti yerine getirmekte ise de, olayda davacı ile davalı arasındaki uyuşmazlığın bir borç- alacak ilişkisi çerçevesinde Borçlar Kanunu’nun sebepsiz zenginleşme kurallarına göre çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, itiraz edilmeyerek kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Tülay TUĞCU’nun Başkanlığında, Üyeler: Dr. Atalay ÖZDEMİR, M. Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Serap AKSOYLU, Z.Nurhan YÜCEL, Abdullah ARSLAN ve H.Hasan MUTLU’nun katılımlarıyla yapılan 4/10/2004 günlü toplantısında;

I- İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre, adli ve idari yargı yerleri arasında anılan Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacının istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II- ESASIN İNCELENMESİ :Raportör–Hakim İsa YEĞENOĞLU’nun davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;

-İlgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ’nin davada adli yargının;Danıştay Savcısı Nevzat ÖZGÜR’ün ise idari yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, yatay geçiş suretiyle Vakıf Üniversitesine yaptırılan kaydın öğretim dönemi başlamadan sildirilmesi nedeniyle yatırılmış bulunan dönem ücretinin iadesi istemiyle açılmıştır.

Anayasa’nın "Yükseköğretim kurumları" başlıklı 130. maddesinin 1. fıkrasında, kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip olduğuna işaret edilen üniversitelerin devlet tarafından kanunla kurulacağı kurala bağlanmış ve takibeden fıkralarda üniversitelerin tabi olacağı hükümler belirtildikten sonra son fıkrasında "Vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları, mali ve idari konuları dışındaki akademik çalışmaları, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden, Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasada belirtilen hükümlere tabidir."denilmiştir.

2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’na 17.8.1983 tarih ve 2880 sayılı Kanunla eklenen ve olay tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Ek 2. maddede de Anayasa’nın anılan 130/ son. maddesi hükmü tekrarlanmış ve aynı Yasa’nın Ek 5. maddesinde, vakıflarca kurulacak yükseköğretim kurumlarında vakıf yönetim organı dışında en az yedi kişiden oluşan bir mütevelli heyetinin bulunacağı; mütevelli heyetin, vakıf yükseköğretim kurumunun tüzelkişiliğini temsil edeceği, yükseköğretim kurumunda görevlendirilerek yöneticiler ve öğretim elemanları ile diğer personelin sözleşmelerini yapacağı, atamalarını ve görevden alınmalarını onaylayacağı, yükseköğretim kurumunun bütçesini onaylayıp uygulamaları izleyeceği, ayrıca vakıfca hazırlanan yönetmelik hükümlerine göre diğer görevleri yürüteceği öngörülmüştür.

Çankaya Üniversitesi, 28.3.1983 tarih ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu’na 9.7.1997 tarih ve 4282 sayılı Kanunla eklenen Ek 43. madde ile, Ankara’da Sıtkı Alp Eğitim Vakfı tarafından 2547 sayılı Kanunun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzelkişiliğini haiz bir vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur.

2547 sayılı Yasa’nın (2880/32 md. ile eklenen) Ek 9. maddesinin ikinci fıkrasında "Öğrencilerden alınacak ücretler mütevelli heyet tarafından tespit edilir." hükmü yer almış; Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliğinin 14. maddesinin, 31.5.1998 tarih ve 23358 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yönetmelik ile değişik üçüncü fıkrasında da öğrencilerden alınacak ücretlerin mütevelli heyetince belirleneceği öngörülmüştür.

Anılan yasal düzenlemelerden, vakıf üniversitelerinin mali ve idari konularda özerkliğe sahip olarak faaliyette bulunduğu; öğrenci ücretlerinin mütevelli heyetince belirlendiği anlaşılmaktadır.

Vakıf üniversitelerinin, kamu tüzelkişiliğine sahip oldukları ve kamu hizmeti yürüttükleri konusunda kuşkuya yer yok ise de, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 46. maddesine göre Yükseköğretim Kurulunca tespit edilen öğrenci başına cari hizmet ödeneğinden her yıl Bakanlar Kurulu tarafından belirlenmiş Devletçe karşılanacak kısmı dışında kalan ve "öğrenci katkısı" olarak adlandırılan ödeme, bu hizmet nedeniyle kanunla getirilen mali bir yükümlülük olmasına karşılık, mütevelli heyetlerince hizmet karşılığı olarak belirlenen ve uyuşmazlığa konu edilen öğrenci ücretleri bu niteliği taşımamaktadır.

Bu durumda, vakıf üniversitesi ile öğrencisi arasında alacak- borç ilişkisinden doğan dönem ücretine ilişkin uyuşmazlığın özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerinde çözümleneceği açıktır.

Açıklanan nedenlerle Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmektedir.

SONUÇ :Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 12.12.2002 gün ve E:2001/430, K:2002/840 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 4.10.2004 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

—— • ——

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

Esas No   : 2004/50

Karar No : 2004/58

Tarihi       : 4.10.2004

(Hukuk Bölümü)

 

ÖZET :Defterdarlığa ait hizmet otosunda şoför olarak görevlendirilen milli emlak memurunun trafik kazası sonucunda ölümü nedeniyle uğranılan zararların idarece giderilmesi istemiyle açılan davanın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.

K A R A R

 

Davacı

: N. K. ve ç.

 

Vekili

: Av. S. B.

 

Davalılar

: 1- Yalova Valiliği

   

  2- Maliye Hazinesi

   Vekili 

: Hazine Av. H. E.

O L A Y :Davacıların eşi ve babası olan Milli Emlak Memuru Nejat Kara, Yalova Defterdarlığında yeterli şoför personel olmadığı gerekçesiyle Valilik oluru ile ihtiyaç halinde şoför olarak görevlendirilmesi nedeniyle, 17.11.1998 gününde sevk ve idare ettiği Milli Emlak Müdürlüğüne tahsisli görev aracı ile Armutlu İlçesi istikametinde seyir halinde iken karşı yönden gelen araçla çarpışması sonucunda yaralanmış ve hastaneye sevk edildiği sırada ölmüştür.

Davacılar vekilince, müvekillerinin murisinin ölümü nedeniyle uğradıkları zarar karşılığı 9.000.000.000.-TL. maddi ve 1.000.000.000.-TL. manevi tazminatın, olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsiline hükmedilmesi istemiyle Yalova Valiliği aleyhine idari yargı yerinde tam yargı davası açılmıştır.

BURSA 1. İDARE MAHKEMESİ; 9.2.2000 gün ve E:1999/270, K:2000/73 sayı ile, olayda tazminat istemi Yalova Defterdarlığına ait aracın başka bir araçla çarpışması sonucu N.K.’nın ölmesine dayandığından, davanın 2918 sayılı karayolları Trafik Kanunu’nun 85.,90, ve 106. maddeleri uyarınca işletenin hukuki sorumluluğu çerçevesinde özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

Davacılar vekilince, bu kez, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla, destekten yoksunluk karşılığı toplam 400.000.000.-TL. maddi ve ayrıca 4.000.000.000.-TL. manevi tazminatın, Yalova Valiliği ve Maliye Hazinesinden müştereken ve müteselsilen tahsiline hükmedilmesi istemiyle, 30.5.2000 gününde adli yargı yerinde dava açılmıştır.

YALOVA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 3.10.2001 gün ve E:2000/713, K:2001/1246 sayı ile, davanın Yalova Valiliği aleyhine açılan kısmının husumet yönünden; Hazine aleyhine açılan kısmının ise esas yönünden reddine karar vermiştir.

Anılan karar, davacılar vekilince temyiz edilmesi üzerine YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ’nin 9.5.2002 gün ve E: 2002/1263, K.2002/5580 sayılı ve "Davacılar Yalova Milli Emlak Müdürlüğünde memur olarak çalışan desteklerinin şoför olarak görevlendirdiği araç ile yaptığı kazada ölümü nedeniyle maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuşlar, yerel mahkemece davalı tarafından yapılan görevlendirmenin prosedüre uygun olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacılar dava dilekçesinde davanın dayanağının idarenin idari tasarrufta bulunurken kusurlu davrandığı şeklinde açıklamışlardır. Desteklerinin yetersiz sürücü eğitim ile ve şoförlük yapmaya hazır olmadığı halde görevlendirilmesi nedeniyle trafik kazası ve ölüm olayının meydana geldiği belirtildiğine göre hizmet kusuruna dayanılarak tazminat istendiği görülmektedir. Böyle bir uyuşmazlığın çözüm yeri adli yargı olmayıp idari yargıdır. Aynı olayla ilgili olarak idare aleyhine idari yargıda açılan davanın uyuşmazlığın 2918 sayılı yasa çerçevesinde çözümlenmek üzere adli yargının görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş olması nedeniyle görev uyuşmazlığının ortaya çıktığını göstermektedir. Yerel mahkemece açıklanan husus gözetilerek görev uyuşmazlığının çözümü için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesi için gereken prosedürün izlenmesi gerekir. Açıklanan yönler gözetilmeden davanın reddedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir." yolundaki kararıyla bozulmuştur.

YALOVA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 24.4.2003 gün ve E: 2002/1619, K:2003/285 sayı ile, Yargıtay bozma ilâmına uymak suretiyle ve aynı gerekçeyle Mahkemenin görevsizliğine ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

Dava dosyası, sehven Yargıtay’a gönderilmiş ise de YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ’nin 16.3.2004 gün ve E:2003/7189, K:2004/2273 sayılı kararı ile Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Tülay TUĞCU’nun Başkanlığında, Üyeler: Dr. Atalay ÖZDEMİR, M. Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Serap AKSOYLU, Z.Nurhan YÜCEL, Abdullah ARSLAN ve H.Hasan MUTLU’nun katılımlarıyla yapılan 04/10/2004 günlü toplantısında;

I-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre,olay kısmında belirtildiği üzere, tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada; idari yargı yerince adli yargı yerinin görevli olduğu gerekçesiyle verilmiş ve kesinleşmiş bir görevsizlik kararı bulunmakta olup, bunun üzerine kendine gelen davayı inceleyen adli yargı yerinin sahip olduğu seçenekler ile verdiği karar bakımından bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.

1- 2247 sayılı Yasanın 14. maddesinde yer alan, "Olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisinin tarafları konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekir.

Bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi, ancak davanın taraflarınca ve ceza davalarında ise ayrıca ilgili makamlarca ileri sürülebilir." hükmüne göre, idare mahkemesinin kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine adli yargı yerince de görevsizlik kararı verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi halinde, olumsuz görev uyuşmazlığı doğmuş olacak; hukuk alanında doğmuş bulunan bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi ise, ancak davanın taraflarınca ileri sürülebilecektir.

2- 2247 sayılı Yasanın 19. maddesindeki "Adli, idari, askeri yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine kendine gelen bir davayı incelemeye başlayan veya incelemekte olan bir yargı mercii davada görevsizlik kararı veren merciin görevli olduğu kanısına varırsa, gerekçeli bir karar ile görevli merciin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurur ve elindeki işin incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinin karar vermesine değin erteler." hükmüne göre ise, adli yargı yeri, davaya bakma görevinin daha önce görevsizlik kararı veren idari yargı yerine ait olduğunu belirten gerekçeli bir karar ile doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesine başvurma olanağına sahiptir. Şu kadar ki, başvuru kararının, görev konusunda Uyuşmazlık Mahkemesince karar verilmesine değin işin incelenmesinin ertelenmesi hususunu da ihtiva etmesi gerekir.

Yasakoyucu, 14. maddeye göre olumsuz görev uyuşmazlığı doğması halinde her iki yargı merciince işten el çekilmiş olduğundan başvurma iradesini davanın taraflarına bırakmış iken, bu yönteme nazaran daha kısa zamanda çözüme ulaşılmasını amaçladığı 19. madde ile, daha önce görevsizlik kararı veren yargı merciinden sonra davayı inceleyen yargı merciine, işten el çekmeden doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesine başvurma olanağını tanımıştır.

Olayda, adli yargı yerince, görevsizlik kararı verilerek işten el çekildiğine göre, adli ve idari yargı yerleri arasında 14. maddede öngörülen şekilde olumsuz görev uyuşmazlığı doğmuş bulunmaktadır.

Bu durumda, hukuk alanında olumsuz görev uyuşmazlığı doğmasına neden olacak şekilde görevsizlik kararı vererek işten el çekmiş bulunan mahkemenin, bu uyuşmazlığın giderilmesi için resen başvurma yetkisi bulunmadığı gibi, bu yöndeki başvurusu 19. madde kapsamında da görülemez.

Ancak, adli yargı kararının kesinleşmesi üzerine, davacı vekilince dosyasının Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesi istemiyle dilekçe verildiği dikkate alınarak, adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu ve dava dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak, davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiğinin kabulü ile usule ilişkin başkaca bir noksanlık görülmeyerek görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II- ESASIN İNCELENMESİ: Raportör–Hakim İsa YEĞENOĞLU’nun davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;

-İlgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Nevzat ÖZGÜR’ün davada idari yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, sevk ve idaresiyle görevlendirildiği kamu taşıtının karıştığı trafik kazası sonucunda ölen milli emlak memurunun mirasçıları tarafından, destekten yoksunluk karşılığı maddi ve ayrıca manevi tazminatın davalı idarece ödenmesine hükmedilmesi istemiyle açılmıştır.

Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış olup, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları ihlâl edilenler tarafından açılacak tam yargı davalarının görüm ve çözümünün idari yargı yerlerinin görevine girdiği tartışmasızdır.

Ancak, tazminatın konusunu oluşturan zararın kamu idaresine ait bir motorlu aracın karayolu üzerinde işletilmesi sırasında meydana gelmiş olması nedeniyle, görevli yargı yerinin belirlenebilmesi için konuya ilişkin özel düzenleme içeren Karayolları Trafik Kanunu hükümlerinin gözden geçirilmesi gerekmektedir.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun, trafik kazalarına ilişkin yedinci kısmını izleyen hukuki sorumluluk ve sigorta hakkındaki sekizinci kısmının, "İşleten ve Araç İşleticisinin Bağlı Olduğu Teşebbüs Sahibinin Hukuki Sorumluluğu" başlıklı birinci bölümünde aynı başlıkla yer alan 85. maddesi, değişik birinci fıkrasında "Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar."ve değişik beşinci fıkrasında" İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur." hükümlerini taşımakta; aynı kısmın "Özel Durumlar" başlıklı üçüncü bölümünde Devlete ve kamu kuruluşlarına ait araçların durumunu düzenleyen değişik 106. maddesinde ise, "Genel bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idarelere, il özel idarelerine ve belediyelere, kamu iktisadi teşebbüslerine ve kamu kuruluşlarına ait motorlu araçların sebep oldukları zararlardan dolayı, bu Kanunun işletenin hukuki sorumluluğuna ilişkin hükümleri uygulanır." hükmüne yer verilmektedir.

Anılan 85. maddeden, işleten ve teşebbüs sahibinin, bir motorlu aracın işletilmesinden ve bu arada aracın sürücüsünün ve işletme yardımcılarının eylem ve davranışlarından dolayı üçüncü kişilerin uğradıkları zararlardan, kusurlu olup olmamalarına bakılmaksızın "tehlike esası" na göre sorumlu tutuldukları; 106. madde ile de, maddede sayılan kamu kurum ve kuruluşlarının işleten gibi aynı hukuki sorumluluğa tabi kılındığı anlaşılmaktadır.

Sözüedilen Yasa hükümlerinde, açıkça göreve ilişkin bir düzenlemeye yer verilmediği gibi, esasen 85. maddedeki işletenin hukuki sorumluluğunun zarar gören üçüncü kişiler bakımından ele alınmış olması karşısında, işleten veya teşebbüs sahibi ile hizmet ilişkisi içinde bulunan araç sürücüsü veya diğer görevlilerin uğradıkları zararlardan dolayı hukuki sorumluluğun genel hükümlere tabi olması doğaldır.

Nitekim, Karayolları Trafik Kanunu’nun hukuki sorumluluğa ilişkin diğer hükümlerinde, 85. madde kapsamı dışında kalan hallerde genel hükümlerin uygulanacağına işaret edilmiştir.

Belirtilen duruma göre, kamu kurumuna ait motorlu aracın kamu hizmetinin yürütülmesi amacıyla işletilmesi sırasında bir kamu görevlisinin yaralanması ya da ölmesi nedeniyle uğranılan zararlardan dolayı, idarenin hizmet kusuru ya da objektif sorumluluk esasları çerçevesinde sorumlu olup olmadığının yargısal denetiminin, idari işlem ve eylemden doğan zararların giderilmesi için 2577 sayılı İ.Y.U.K.’nun 2/1-b. maddesine göre açılacak bir tam yargı davası kapsamında idari yargı yerlerince yapılacağı açıktır.

Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesi’nin görevsizlik kararının kaldırılması gerekmektedir.

SONUÇ: Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Bursa 1. İdare Mahkemesi’nin 9.2.2000 gün ve E:1999/270, K:2000/73 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 4.10.2004 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

—— • ——

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

Esas No   : 2004/51

Karar No : 2004/59

Tarihi       : 4.10.2004

(Hukuk Bölümü)

 

ÖZET: Asker kişinin dul eşinin TSK Özel Bakım Merkezine kabul edilmemesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davanın, ASKERİ İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.

K A R A R

 

Davacı

: S. A.

 

Davalı

: Milli Savunma Bakanlığı

O L A Y : Emekli Hv. Mu. Kd. Bçvş. Abdullah Alkan’ın dul eşi olan davacı, GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi 100 Yataklı (Çamlıca) Özel Bakım Merkezine kabul edilmemesine ilişkin işlemin iptali istemiyle, 31.5.2002 gününde askeri idari yargı yerinde dava açmıştır.

ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRESİ; 3.7.2002 gün ve E:2002/531, K:2002/619 sayı ile, dava konusu işlem askeri hizmete ilişkin bulunmakta ise de, davacı Sabiha Alkan’ın 1602 sayılı Yasa’nın 20. maddesinde sayılan asker kişilerden olmadığı, olayda işlem asker kişi olan eşi müteveffa Hv. Mu. Kd. Bçvş. Abdullah Alkan’a yönelik bulunmadığından AYİM’in bir davaya bakabilmesi için öngörülen "asker kişiyi ilgilendirme" koşulunun gerçekleşmediği, bu nedenle davanın görüm ve çözümünde genel idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, yasa yoluna başvurulmayarak kesinleşmiştir.

Davacı, aynı istekle, 12.8.2002 gününde genel idari yargı yerinde dava açmıştır.

ANKARA 3. İDARE MAHKEMESİ; 23.10.2003 gün ve E:2003/64, K:2003/1462 sayı ile, uyuşmazlığın 1986 yılında vefat eden emekli astsubayın eşi olan davacının TSK 100 Yataklı Çamlıca Özel Bakım Merkezine kabul edilmesi isteğiyle yaptığı başvurunun reddinden kaynaklanmakta olup, kabul ve idare esasları askeri makamlarca belirlenen Özel Bakım Merkezine kabul edilmeme işleminin askeri hizmete ilişkin olduğunun kuşkusuz bulunduğu, öte yandan davacı 1602 sayılı Yasa’nın 20. maddesinde sayılan asker kişilerden değil ise de, dava konusu işlemin davacının statüsüyle ilgili olmaksızın asker kişi olan eşinin durumu değerlendirilerek (kabul puanının hesaplanmasında eşinin hizmet yılı esas alınarak) tesis edildiğinden asker kişiyi ilgilendirdiği, dolayısıyla Anayasa’nın 157. ve 1602 sayılı Yasa’nın 20. maddelerinde öngörülen koşulların birlikte gerçekleştiği anlaşıldığından davanın görüm ve çözümünün AYİM’in görevine girdiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Tülay TUĞCU’nun Başkanlığında, Üyeler: Dr. Atalay ÖZDEMİR, M. Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, H. Hasan MUTLU ve Celal IŞIKLAR’ın katılımlarıyla yapılan 4/10/2004 günlü toplantısında;

I- İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre, idari ve askeri yargı yerleri arasında anılan Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacının istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II- ESASIN İNCELENMESİ: Raportör–Hakim İsa YEĞENOĞLU’nun davanın çözümünde askeri idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;

-İlgili Başsavcılarca görevlendirilen Danıştay Savcısı Nevzat ÖZGÜR ile AYİM Savcısı Ahmet SİVAS’ın davada askeri idari yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, emekli astsubayın dul eşi olan davacının TSK 100 Yataklı Özel Bakım Merkezine kabul edilme isteğiyle yaptığı başvurunun değerlendirme kurulunca reddine ilişkin işlemin iptali isteminden ibarettir.

Anayasa’nın 157. maddesinde, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesi olduğu; ancak askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartının aranmayacağı belirtilmiş; 20.7.1972 tarih ve 1602 sayılı Yasa’nın 25.12.1981 tarih ve 2568 sayılı Yasa ile değişik 20. maddesinde de aynı hüküm yer almıştır. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin bir davaya bakabilmesi için dava konusu idari işlemin "asker kişiyi ilgilendirmesi" ve "askeri hizmete ilişkin bulunması" koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

1602 sayılı Yasa’nın değişik 20. maddesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan, subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurlar asker kişi sayılmaktadır.

İdari işlemin, görevli yargı yerinin tespiti yönünden "askeri hizmete ilişkin" olup olmadığının saptanabilmesi için işlemin konusuna bakılması gerekmektedir. Eğer idari işlem askeri gereklere, askeri usul ve yönteme ve askeri hizmete göre tesis edilmiş ise bu işlemin askeri hizmete ilişkin olduğu kabul edilmelidir. Daha açık bir ifadeyle, askeri hizmete ilişkin idari işlemler: İdarenin bir asker kişinin askeri yeterlik ve yeteneklerinin, tutum ve davranışlarının, askeri geçmişinin, asker kişi olmaktan kaynaklanan hak ve ödevlerinin; askerlik hizmetinin amacı, askeri görev yerlerinin özellikleri, askeri kural ve gerekler gözönünde tutularak değerlendirilmesi sonucunda tesis edilen işlemlerdir. İşlem, askeri olmayan bir makam tarafından tesis edilmiş olsa bile durum değişmemekte menfaati ihlal edilen asker kişinin açtığı davanın Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde görülmesi gerekmektedir.

Gerek Anayasa’da gerekse 1602 sayılı Yasa’da öngörülen düzenlemeye göre, askeri hizmete ilişkin bir idari işlemin asker kişiyi ilgilendirmesi koşulunu da taşıması halinde, bu asker kişinin dul ve yetimlerine yansıyan hak doğurucu uyuşmazlıklara AYİM’de bakılacağında duraksamaya yer olmayıp, davacının her halde asker kişi olması gerektiği yolunda açık bir kural bulunmamaktadır.

Nitekim, bir asker kişinin şahsına sıkı sıkıya bağlı olmayan ve mirasçılarına intikali olanaklı bulunan şehit dul ve yetim aylığı gibi hakların elde edilmesine yönelik bulunan ve idarece bu asker kişinin askeri yeterlik ve yeteneklerinin, tutum ve davranışlarının, askeri geçmişinin, asker kişi olmaktan kaynaklanan hak ve ödevlerinin; askerlik hizmetinin amacı, askeri görev yerlerinin özellikleri, askeri kural ve gerekler gözönünde tutularak tesis edilen işlemlerde "asker kişiyi ilgilendirme" koşulunun gerçekleştiği; bu nedenle, asker kişinin desteğinden yoksun kalan aile bireyleri veya kanuni ya da akdi halefi tarafından açılan iptal davalarının görüm ve çözümünde AYİM’in görevli olduğu, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin yerleşik kararları ile kabul görmüş bulunmaktadır.

Olayda, davacı, emekli astsubay olan eşinin 1986 yılında vefat ettiğini, bekâr kızının yurtdışında ve oğlunun İstanbul dışında yaşadıklarını, uzun yıllardır yalnız yaşadığını, kızının bıraktığı yetim aylığı ile geçinmeye çalıştığını ve rahatsızlığı nedeniyle zorluk içinde bulunduğundan bahisle Ocak 2002 tarihinde TSK 100 Yataklı (Çamlıca) Bakım Merkezine başvuruda bulunmuş ise de, Değerlendirme Kurulunca yapılan puanlama sonuçlarına göre (Hizmet yılı puanı: 21x3= 63, Yaş puanı: 2-60 yaşın üzeri her yıl için 1 puan, 62 yaşındadır-) 65 puanı olduğu, ancak Komisyonun 6.7.2001 tarihli kararına göre hak sahibi personelden en az 80 puan ve yukarısına sahip olanların kabul edilebileceği nedeniyle başvurusu reddedilmiştir.

17.11.1983 tarih ve 2957 sayılı Bazı Askeri Hastanelere Döner Sermaye Tahsisine Dair Kanun ile subay, askeri memur, astsubay, uzman jandarma çavuş ve uzman erbaş emeklileri ile 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 69. maddesinde belirlenen ailelerinden kimsesiz olup da devamlı bakım ve gözetime muhtaç olanların barındırılma bakım, tedavi ve gözetimlerini sağlamak amacıyla bazı askeri hastanelere döner sermaye tahsisine olanak sağlanmış olup; anılan Yasa’nın 7. maddesinde, maddede belirtilen diğer hususların yanısıra hastaneye kabul ve taburcu edilme işlerine ait esasların Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Milli Savunma Bakanlığınca hazırlanan bir yönetmelikte gösterileceğine işaret edilmiştir.

Anılan Yasa’nın verdiği yetkiye dayanılarak çıkarılan, 18.5.1984 tarih ve 18405 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bazı Askeri Hastanelerde Döner sermayenin İşletilmesine ve Hizmetlerden Yararlanacaklara İlişkin Yönetmeliğin 43. maddesi "Hastaneye kabulde öncelik sırası aşağıdaki gibidir.

1) Kuvvet Komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığı Personel Başkanlıklarınca özel bakım veren hastanelerde raporları ile birlikte gönderilen hak sahiplerinin fizyolojik yapıları da gözönünde bulundurularak Yönetim Kurulunun koyacağı ilkelere göre Değerlendirme Kurulunca hastaneye kabuldeki öncelik sırası tespit edilir.

2) Hastaneye kabul edilen hak sahipleri hakkında ilgili Kuvvet Komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığına bilgi verilir." kuralı yer almış ve aynı Yönetmeliğin 49. maddesinde de "Bu Yönetmelikte yer almayan diğer hususlar Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu ve Yönetmeliği ile Askeri Hastaneler Yönergesine tabidir." denilmiştir.

Ayrıca, Genelkurmay Başkanlığı Gülhane Askeri Tıp Akademisi Komutanlığınca, Haziran-2001 tarihli "GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi 100 Yataklı Özel Bakım Merkezi Başkanlığı Özel Yönergesi" çıkarılmış ve bu Yönerge ile merkeze başvuru ve kabul esasları da düzenlenmiştir.

Buna göre, askeri hastanelere bağlı olarak özel bakım merkezlerinde yürütülen hizmetlerin, bu hizmetlerden yararlananlar ve bunların kabul esasları (asker kişinin hizmet yılına göre hizmet puanının belirlenmesi yönünden) ile merkezlerin tabi olduğu yönetim esasları bakımından askeri hizmete ilişkin olduğunda kuşkuya yer yoktur.

Öte yandan, davacı asker kişi değil ise de, ölen eşi emekli astsubayın statüsüne bağlı olarak askeri özel bakım merkezinden yararlanma bakımından hak sahibi olması ve merkeze kabul için puanlamada asker kişinin hizmet yılının esas alınmış bulunması karşısında, davacının merkeze kabul edilmemesine ilişkin işlemin asker kişiyi ilgilendirdiğinin kabulü gerekmektedir.

Belirtilen durumlara göre ve olayda Anayasa’nın 157. ve 1602 sayılı Yasa’nın 20. maddelerinde öngörülen, idari işlemin asker kişiyi ilgilendirmesi ve askeri hizmete ilişkin bulunması koşulları birlikte gerçekleştiğinden, davanın görüm ve çözümü Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin görevine girmektedir.

Açıklanan nedenlerle, AYİM İkinci Dairesi’nin görevsizlik kararının kaldırılması gerekmektedir.

SONUÇ : Davanın çözümünde ASKERİ İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle AYİM İkinci Dairesi’nce verilen 3.7.2002 gün ve E:2002/531, K:2002/619 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 4.10.2004 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

—— • ——

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

Esas No   : 2004/54

Karar No : 2004/60

Tarihi       : 4.10.2004

(Hukuk Bölümü)

 

ÖZET: 506 sayılı Yasa’nın 79. maddesine göre resen tahakkuk ettirilen prim borcuna ilişkin davanın, aynı Yasa’nın 134. maddesi uyarınca ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.

K A R A R

 

Davacı

: Sevilla Tur. İnş. Tic. Ltd. Şti.

 

Vekili

: Av. H. T.

 

Davalı

: SSK Başkanlığı

O L A Y :Davacı işverene, 1996/11-12, 2001/11 (ek) aylarına ait aylık sigorta prim bildirgeleri, 1999/1 ilâ 11 devresi ve 2000/5. ayına ait Sosyal Güvenlik Destekleme Primi bordrolarının verilmediği nedeniyle, Ankara Sigorta İl Müdürlüğünce resen hesaplanan 2.267.992.034.-TL. tutarındaki prim borcu tebliğ edilmiş; adıgeçen Şirketçe yapılan itiraz, Kurum ilgili ünitesince reddedilmiştir.

Davacı şirket vekili tarafından, idarece resen tahakkuk ettirilen prim borcunun kaldırılmasına karar verilmesi istemiyle, 27.1.2003 günlü dilekçe ile sulh ceza mahkemesinde itirazda bulunulmuştur.

ANKARA 9. SULH CEZA MAHKEMESİ; 24.9.2003 gün ve E:2003/40 Müt. sayı ile, muteriz vekili Ankara Sigorta Müdürlüğünce hakkında verilen idari para cezasının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiş ise de, 506 sayılı Yasa’nın 4958 sayılı Yasa ile değişik 140/4. maddesinde "…Kurumca itirazı reddedilenler kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren 60 gün içinde idare mahkemesine başvurabilirler…" hükmü getirildiğinden davaya bakmanın sulh ceza mahkemesinin görevine girmediği gerekçesiyle itiraz dilekçesinin görev yönünden reddine karar vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

Davacı Şirket vekili, aynı istekle, 9.10.2003 gününde idari yargı yerinde dava açmıştır.

ANKARA 12. İDARE MAHKEMESİ TEK HAKİMİ; 5.2.2004 gün ve E:2003/1505 sayı ile, davanın konusunun, davacı şirketten istenilen sigorta prim belgelerinin verilmemesi nedeniyle resen düzenlenen sigorta prim belgelerine dayanılarak tahakkuk ettirilen prim borcuna ilişkin olduğu, dolayısıyla işlemin 506 sayılı Kanun uyarınca verilen bir idari para cezası olmadığının anlaşıldığı, bu durumda prim borcundan kaynaklanan uyuşmazlığın 506 sayılı Kanun’un 134. maddesi gereğince iş mahkemesinde çözümlenmesi gerekeceği sonucuna varıldığı, ancak daha önce adli yargı yerince görevsizlik kararı verildiği ve bunun kesinleştiğinden bahisle, görevli yargı yerinin belirlenmesi için 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesine göre Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurulmasına ve işin incelenmesinin bu konuda Uyuşmazlık Mahkemesi’nce karar verilinceye kadar ertelenmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Tülay TUĞCU’nun Başkanlığında, Üyeler: Dr. Atalay ÖZDEMİR, M. Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Abdullah ARSLAN ve H.Hasan MUTLU’nun katılımlarıyla yapılan 4/10/2004 günlü toplantısında;

I- İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre, İdare Mahkemesi Tek Hakimi’nce anılan Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II- ESASIN İNCELENMESİ :Raportör–Hakim İsa YEĞENOĞLU’nun davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;

-İlgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Nevzat ÖZGÜR’ün davada adli yargının görevli olduğu yolundaki yazılı açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, 506 sayılı Yasa’da öngörülen prim belgelerinin işverence verilmediği nedeniyle sigorta idaresi tarafından resen tahakkuk ettirilen prim borcunun kaldırılması isteminden ibarettir.

506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun "Prim belgeleri" başlıklı 3395 sayılı Kanunla değişik 79. maddesinin yedinci fıkrasında "Fiilen veya kayden çalıştığı tespit edilen sigortalılara ait olup bu Kanun uyarınca Kuruma verilmesi gereken belgelerin yapılan tebligata rağmen bir ay içinde verilmemesi veya noksan verilmesi halinde, bu belgeler Kurumca resen düzenlenir ve muhteviyatı sigorta primleri Kurumca tespit edilerek işverene tebliğ edilir." denilmiş; aynı maddenin sekizinci fıkrasında "İşveren, tebliğ edilen prim borcuna karşı tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde ilgili Kurum ünitesine itiraz edebilir. İtiraz tahsilatı durdurur. İtirazın reddi halinde, işveren kararın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içerisinde yetkili mahkemeye başvurabilir. Yetkili mahkemeye başvurulması prim borcunun tahsil ve takibini durdurmaz." hükmüne yer verilmiş; anılan Kanun’un 134. maddesinde, bu Kanunun uygulanmasından doğan uyuşmazlıkların, yetkili iş mahkemelerinde veya bu davalara bakmakla görevli mahkemelerde görüleceğine işaret edilmiştir.

Olayda, idari para cezası tahakkuk ettirilmesinden doğan bir dava bulunmadığına göre, 506 sayılı Yasa’nın 79. maddesi uyarınca resen tahakkuk ettirilen prim borcundan doğan uyuşmazlıklara bakmakla görevli yetkili mahkemenin 134. maddede işaret edilen iş mahkemesi olduğunda kuşkuya yer yoktur.

Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesi Tek Hakimi’nin başvurusunun kabulü ile Sulh Ceza Mahkemesi’nce yargı yolu yönünden verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmektedir.

SONUÇ :Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 12. İdare Mahkemesi Tek Hakimi’nce yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile Ankara 9. Sulh Ceza Mahkemesi’nce yargı yolu yönünden verilen 24.9.2003 gün ve E:2003/40 Müt. sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 4.10.2004 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

—— • ——

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

Esas No   : 2004/63

Karar No : 2004/62

Tarihi       : 4.10.2004

(Hukuk Bölümü)

 

ÖZET :İdari eylem askeri hizmete ilişkin ise de asker kişiye yönelik bulunmadığından, bu eylem nedeniyle uğranılan zararların idarece giderilmesi istemiyle açılan davanın, GENEL İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.

K A R A R

 

Davacılar

: R. A. ve ç.

 

Vekili

: Av. S.E.

 

Davalı

: Milli Savunma Bakanlığı

O L A Y :Davacıların murisi Yusuf Alver, 15.8.2001 gününde 4.Mknz. P. Tug. 12.Hd. Tb.1. Hd. Bl. K.’lığı emrinde görevli P. Er.(S.B.) tarafından süngülenmek suretiyle yaralanmış, hastaneye kaldırılmış ise de kurtarılamayarak ölmüştür.

Davacılar vekilince, müvekkillerinin eşi ve babalarının ölümü nedeniyle destekten yoksun kaldıkları ve büyük acı ve elem duydukları ilere sürülerek toplam 24.000.000.000.-TL. maddi ve 20.000.000.000.-TL. manevi tazminatın, olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalı idarece ödenmesine hükmedilmesi istemiyle, 2.10.2001 tarihinde askeri idari yargı yerinde dava açılmıştır.

ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRESİ; 3.4.2002 gün ve 2002/206, K:2002/232 sayı ile, Anayasa’nın 157 ve 1602 sayılı Yasa’nın 20. maddelerine göre, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin bir davaya bakabilmesi için dava konusu idari işlem veya eylemin asker kişiyi ilgilendirmesi ve askeri hizmete ilişkin bulunması şartlarının birlikte gerçekleşmiş olması gerektiği; gerek Anayasa gerek 1602 sayılı Yasa’da öngörülen " asker kişiyi ilgilendiren" sözcüğüyle, yasakoyucunun davacının kendisinin "asker kişi" olmasını kastettiği; davacının "asker kişi" olması koşulunun tek istisnanın, yine Yasa’da belirtildiği üzere askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarla sınırlı bulunduğu; görülmekte olan davanın, askerlik yükümlülüğüne ilişkin olmayıp destekten yoksun kalma hukuki nedenine dayalı tam yargı davası olduğu; davacıların miras hukuku bakımından müteveffa Erin "külli halef" olmasının ona "asker kişi" vasfını kazandırmayacağı; belirtilen nedenlerle davada, davacının asker kişi olması koşulu gerçekleşmediğinden AYİM’in görevli olmayıp genel idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, yasa yoluna başvurulmayarak kesinleşmiştir.

Davacılar vekili, bu kez, aynı istekle, 5.7.2002 gününde genel idari yargı yerine dava açmıştır.

EDİRNE İDARE MAHKEMESİ; 18.9.2002 gün ve E:2002/627, K:2002/513 sayı ile, Anayasa’nın 157 ve 1602 sayılı Yasa’nın 20. maddelerine göre, AYİM’in bir davaya bakabilmesi için dava konusu idari işlem veya eylemin asker kişiyi ilgilendirmesi ve askeri hizmete ilişkin bulunması koşullarının birlikte gerçekleşmesinin gerektiği; davacıların isteminin, yakınlarının askerlik hizmeti sırasında ölümü nedeniyle uğradıkları zararın tazmini olduğu; olayda, idarenin hizmet kusuru ya da başka nedenle tazmin sorumluluğu bulunup bulunmadığının saptanmasında davacıların yakınının ölümünün askeri hizmet bakımından irdelenmesinin gerektiği ve bu hususun da davacının bizzat asker kişi olmasını değil olayın asker kişiyi ilgilendirmesi niteliğini ön plana çıkardığı; bu durumda, uyuşmazlığın görüm ve çözümünün AYİM’ in görevine girdiği; ancak, daha önce AYİM tarafından görevsizlik kararı verildiğinden bahisle, dosya esas kaydının kapatılmasına ve görevli merciin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurulmasına karar vermiş olup, idari yargı dosyası bu karar ekinde Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığına gönderilmiştir.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ HUKUK BÖLÜMÜ; 10.3.2003 gün ve E:2003/9, K:2003/11 sayı ile, askeri hizmete ilişkin bir idari eyleme maruz kalarak vefat eden erin yakınlarının açtığı davanın askeri idari yargının görev alanına girdiği gerekçesiyle, Edirne İdare Mahkemesi’nin başvurusunun kabulü ile AYİM İkinci Dairesi’nin görevsizlik kararının kaldırılmasına kesin olarak karar vermiştir.

Anılan Uyuşmazlık Mahkemesi kararı gereğince davaya kaldığı yerden devam eden ve davalı idarenin (26.5.2003 gününde mahkeme kaydına giren) birinci savunmasını alan ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRESİ; 3.3.2004 gün ve E:2002/206 sayı ile, dosyada mevcut bulunan 2. Kolordu K.’lığı Askeri Savcılığının 12.9.2001 gün ve 2001/1946-814 sayılı iddianamesinin ve 2. Kolordu K.’lığı Askeri Mahkemesi’nin 30.12.2002 gün ve 2002/255-1248 sayılı görevsizlik kararının incelenmesi sonucunda: davacıların yakını müteveffa Yusuf Alver’in, dava konusu olay anında asker kişi sıfatı bulunmayıp, 4. Mknz. P. Tug. 12. Hd. Tb.1. Hd. Bl. K.’lığı emrinde görev yapan P. Er (S.B.) ile(C.İ.) isimli nöbetçi askerlerin ihbar üzerine müdahale ettikleri mülteciler arasında bulunan sivil şahıs olduğunun ve nöbetçi askerler ile arasında çıkan tartışma sonrasında P. Er (S.B.)’nın tüfeğine takılı süngünün göğüs bölgesine saplanması nedeniyle sivil şahıs Yusuf Alver’in vefat ettiğinin anlaşıldığı, ancak görev konusunda verilen kararlarda davacıların yakını müteveffa Yusuf Alver’in sivil şahıs olmasına rağmen sehven asker kişi kabul edildiğinin görüldüğü, 1602 sayılı Yasa’nın 20. maddesine göre uyuşmazlığın askeri idari yargı yerinde görümü için yasal koşul sayılan "eylemin asker kişiyi ilgilendirme" koşulunun bu dava yönünden gerçekleşmediği saptandığından davanın görüm ve çözümünde genel idari yargı yerinin görevli olduğu sonucunda ulaşıldığı gerekçesiyle, görevli yargı yerinin bu husus dikkate alınarak belirlenmesi için 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesine göre Uyuşmazlık Mahkemesi’ne yeniden başvurulmasına, işin incelenmesinin Uyuşmazlık Mahkemesi’nce karar verilinceye değin ertelenmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Tülay TUĞCU’nun Başkanlığında, Üyeler: Dr. Atalay ÖZDEMİR, M. Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Serap AKSOYLU, Z.Nurhan YÜCEL, Abdullah ARSLAN ve H.Hasan MUTLU’nun katılımlarıyla yapılan 04/10/2004 günlü toplantısında;

I-İLK İNCELEME :Ayim İkinci Dairesi’nin başvuru kararı ile askeri yargı yerine ait dava dosyası üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan inceleme sonunda: olayda, davacıların murisi " askeri kişi" kabul edilerek göreve ve görevli yargı yerine ilişkin olarak verilmiş kararlar bulunmakta ise de, gerek davacı vekilince gerekse davalı idarece bu konuya değinilmediği, davacıların murisi Yusuf Alver’in "sivil kişi" olduğunun ancak 26.5.2003 gününde AYİM’in kaydına giren davalı idarenin birinci savunması ekinde yer alan askeri ceza yargısına ait iddianame ve görevsizlik kararından saptanabildiği anlaşılmıştır.

2247 sayılı Yasa’da Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarına karşı başvuru yolu öngörülmediğinden, daha sonra göreve ilişkin yasa hükmüne aykırı olduğu saptansa dahi Uyuşmazlık Mahkemesi kararının kaldırılması için yeniden inceleme yapılmasına olanak yoktur. Ancak başvuru kararında belirtilen maddi, dolayısıyla hukuki olaylardaki değişiklikler nedeniyle çıkan görev uyuşmazlıklarında yeniden başvurmayı engelleyen bir hüküm bulunmamaktadır.

Olayda, davacıların murisinin statüsü "sivil kişi" olmasına karşın sehven "asker kişi" olarak kabul edilerek verilen göreve ve görevli yargı yerine ilişkin kararların görevi belirleyen yasaya açıkça aykırı olduğunun saptanmış olması nedeniyle dava ekonomisi ve Uyuşmazlık Mahkemesi’nin kuruluş amacı dikkate alınarak, Edirne İdare Mahkemesinin görevsizlik kararı üzerine AYİM İkinci Dairesi’nce 19. maddede belirtilen yönteme uygun olarak başvuruda bulunulduğunun kabulü ile usule ilişkin başka bir noksanlık görülmeyerek, kamu düzeninden olan görev sorununun yukarıda saptanan maddi ve hukuki gerçeklere uygun şekilde çözüme kavuşturulması için görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II- ESASIN İNCELENMESİ: Raportör–Hakim İsa YEĞENOĞLU’nun davanın çözümünde genel idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;

-İlgili Başsavcılarca görevlendirilen Danıştay Savcısı Nevzat ÖZGÜR ile AYİM Savcısı Ahmet SİVAS’ın davada genel idari yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, nöbetçi hudut devriyesince müdahale edilen mültecilere yol gösteren murisin çıkan tartışma sırasında süngülenmesi sonucunda ölümü nedeniyle uğranılan zararların idarece tazmini isteminden ibarettir.

Dosyanın incelenmesinden, 15.8.2001 gününde hudut sabit kontrol noktasındaki nöbet görevleri sona eren P. Er (S.B.) ile (C.İ.)’nin karakola dönüş yolunda iken bir çobanın ihbarı üzerine arazide müdahale ettikleri mülteciler arasında yer alan davacıların murisi sivil şahıs Yusuf Alver’in, ihbarcı çobanın üzerine yürümesi nedeniyle doğan tartışma sırasında P. Er (S.B) tarafından süngülenmesi sonucunda ölmesi nedeniyle, mirasçıları tarafından, uğranılan zararların idarece giderilmesi istemiyle uyuşmazlığa konu edilen davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Anayasa’nın 125/son. maddesinde, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-b maddesinde, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları ihlal edilenler tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.

Buna göre, zararın kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında doğmuş olması nedeniyle, idarenin bu hizmeti yürüttüğü sırada kişilere verdiği zararın tazmini istemiyle açılan ve bu haliyle 2577 sayılı Yasa’nın 2/1-b. maddesi kapsamında bulunan tam yargı davasının, olayda kamu hizmetinin yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, hizmet kusuru veya idarenin sorumluluğunu gerektiren bir husus olup olmadığının saptanmasında esas alınan idare hukuku ilkelerine göre görüm ve çözümünde idari yargı yerleri görevli bulunmaktadır.

Askeri hizmete ilişkin idari eylemden doğan zararın giderilmesine yönelik bulunan tam yargı davasında, idari yargı yerlerinden hangisinin görevli olduğuna gelince:

Anayasanın 157. ve 1602 sayılı Yasanın değişik 20. maddelerine göre, bir davaya Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde bakabilmesi için: dava konusu idari işlem veya eylemin "asker kişiyi ilgilendirmesi" ve "askeri hizmete ilişkin bulunması" koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. Olayda, dava konusu eylem askeri hizmete ilişkin bulunmakta ise de; bu eylem sonucunda zarar gören davacıların murisi, 1602 sayılı Yasanın değişik 20. maddesinde sayılana asker kişilerden olmadığından, eylemin asker kişiyi ilgilendirmesi (asker kişiye yönelik bulunması) koşulunun gerçekleşmemiş olması karşısında, davanın görüm ve çözümünde, AYİM’in değil, genel idari yargı yerinin görevli olduğu açıktır.

Belirtilen nedenlerle, uyuşmazlığa konu edilen davanın görüm ve çözümünde genel idari yargı yeri görevli olduğundan, AYİM İkinci Dairesi’nin başvurusunun kabulü ile Edirne İdare Mahkemesi’nin görevsizlik kararının kaldırılması gerekmektedir.

SONUÇ: Davanın çözümünde GENEL İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle AYİM İkinci Dairesi’nce yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile Edirne İdare Mahkemesi’nin 18.9.2002 gün ve E:2002/627, K:2002/513 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 4.10.2004 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

—— • ——

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

Esas No   : 2004/71

Karar No : 2004/66

Tarihi       : 4.10.2004

(Hukuk Bölümü)

 

ÖZET: 3269 sayılı Yasa’ya göre istihdam olunmakta iken sıhhi arızaları nedeniyle TSK. ile ilişiği kesilen uzman erbaşlara bağlanmış olan malüliyet aylığının başka kurum ve işyerinde çalışabileceği gerekçesiyle kesilmesinden doğan davanın, ASKERİ İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.

K A R A R

 

Davacı

: N.B.

 

Davalı

:Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü

 

Vekili

:Av. A.Ö.

O L A Y: 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu’na göre Hv.P. Uzm. Çvş. Kadrosunda sözleşmeli olarak istihdam edilen davacının, hakkında "63/B F6. Askerliğe elverişli değildir". yolunda Erzurum Mareşal Çakmak Askeri Hastanesi Sağlık Kurulunca verilen 11.12.2002 gün ve 801 sayılı rapor nedeniyle sözleşmesi uzatılmayarak TSK. ile ilişiği kesilmiş; Emekli Sandığı Sağlık Kurulunca 27.3.2003 tarihinde yapılan inceleme sonunda "Adi malül olduğuna" karar verilmesi üzerine Sandıkça adıgeçene maluliyet aylığı bağlanmıştır.

Ancak, Yönetim Kurulunun 16.5.2003 gün ve 328 sayılı kararı gereğince, davacının maluliyet durumunun Emekli Sandığı Sağlık Kurulunca 7.7.2003 tarihinde yeniden incelenerek "Kişinin mevcut sağlık durumu çalışmasına engel değildir, başka kurumlarda ve işlerde çalışabilir." kararı verilmesi nedeniyle, Sağlık Kurulunun 27.3.2003 tarihli kararının iptaline ve durumunun 5434 sayılı Yasa’nın 44. maddesi kapsamına girmediğine karar verilmesi üzerine, Tahsisler Dairesi Başkanlığının 11.8.2003 günlü yazısı ile, davacıya bağlanan aylıkların 1.6.2003 tarihinden itibaren kesildiği bildirilmiştir.

Davacı, kendisine bağlanan malüliyet aylığının kesilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle, 25.9.2003 gününde genel idari yargı yerinde dava açmıştır.

Davalı Sandık vekilince, birinci savunma dilekçesinde, 1602 sayılı Yasa’nın 20. maddesine göre davanın AYİM’in görevine girdiği öne sürülerek görev itirazında bulunulmuştur.

ANKARA 8. İDARE MAHKEMESİ; 14.1.2004 gün ve E:2003/1465 sayı ile, adi malül sayılarak emekli olan ve 1.6.2003 tarihine kadar emekli maaşı alan davacının 5434 sayılı Yasa’nın 44. maddesi uyarınca adi malül sayılamayacağından bahisle malüliyetine ilişkin karar iptal edilerek aylıklarının kesilmesine ilişkin olarak tesis olunan işlemin iptali istemiyle açılan davanın idare mahkemelerinin görev alanına girdiğinde kuşku bulunmadığı gerekçesiyle, davalı idarenin görev itirazını reddederek görevlilik kararı vermiştir.

Davalı Sandık vekilince süresinde verilen dilekçe ile, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle başvuruda bulunulması üzerine, başvuru dilekçesiyle birlikte dava dosyası Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başsavcılığına gönderilmiştir.

ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ BAŞSAVCIVEKİLİ; Olayda, davacı 1602 sayılı Yasa’nın 20. maddesinin 2. fıkrası gereğince asker kişi sayıldığından, dava konusu işlemin asker kişiyi ilgilendirdiğinin tartışmasız bulunduğu, uzman erbaş statüsünde görev yaparken Çorlu Askeri Hastanesi Sağlık Kurulu raporuyla hakkında "Askerliğe Elverişli Değildir ve piyade uzman erbaş olamaz." kararı verilmesi nedeniyle sözleşmesi feshedilen ve Emekli Sandığınca önce adi malül sayılarak malüliyet aylığı bağlanmasına karşın sonradan bu kararın kaldırılarak aylıkları kesilen davacının adi malül olup olmadığının saptanmasında tıbbi bulgu ve değerlendirmelerin yanısıra askerlik hizmetinin amacı, askeri görev yerlerinin özellikleri gözönüne alınarak ilgilinin askeri yeterlik ve yetenekleri ile askeri geçmişinin dikkate alınması gerektiğinden dava konusu işlemin askeri hizmete ilişkin bulunduğu sonucuna varıldığı, yapılan açıklamalara göre olayda Anayasanın 157. ve 1602 sayılı Yasa’nın 20. maddelerinde öngörülen idari işlemin asker kişiyi ilgilendirmesi ve askeri hizmete ilişkin bulunması koşullarının birlikte gerçekleşmiş olması karşısında, davanın görüm ve çözümünde AYİM görevli olduğundan Ankara 8. İdare Mahkemesi’nin görevlilik kararının kaldırılması gerektiği gerekçesiyle, askeri idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarmış ve 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesine göre görev konusunun incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesi’nden istemiştir.

Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesinin üçüncü fıkrasına göre, Danıştay Başsavcısından yazılı düşüncesi istenilmiştir.

DANIŞTAY BAŞSAVCISI; İncelenen dosyada, daha önce hakkındaki sağlık raporu incelenerek "adi malül" olduğuna karar verilen davacının malüliyete esas raporunun Emekli Sandığı Sağlık Kurulunca yeniden incelenmesi sonucu "adi malül" sayılamayacağı yolunda davalı Sandık tarafından kurulan işlemin, askeri gerekler, askeri usul ve yöntemler ile askeri hizmet kriterleri dışında, askeri hastanece belirtildiği üzere ilgilinin askeri hizmete elverişli olmadığı kabul edilmekle birlikte diğer işlerde çalışabileceği ileri sürülerek, anılan Yasa’nın 44. maddesi uygulanmak suretiyle adi malül sayılma ve aylık bağlama işleminin iptaline karar verildiği anlaşıldığından, Anayasa’nın 157. ve 1602 sayılı Yasa’nın 20. maddeleri kapsamında bulunmayan davanın görüm ve çözümünde genel idari yargının görevli olduğu, bu nedenle AYİM Başsavcılığının 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesine göre yaptığı başvurunun kabulüne hukuken olanak bulunmadığı yolunda yazılı düşünce vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Tülay TUĞCU’nun Başkanlığında, Üyeler: Dr. Atalay ÖZDEMİR, M. Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Serap AKSOYLU, Z.Nurhan YÜCEL, Abdullah ARSLAN ve Celâl IŞIKLAR’ın katılımlarıyla yapılan 04/10/2004 günlü toplantısında;

I- İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre, davalı idarece anılan Yasa’nın 10. maddesinde öngörülen yönteme uygun şekilde ve 12. maddede belirlenen süre içinde başvurulması üzerine AYİM Başsavcıvekili tarafından uyuşmazlık çıkarıldığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II- ESASIN İNCELENMESİ: Raportör–Hakim İsa YEĞENOĞLU’nun davanın çözümünde genel idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile AYİM Başsavcıvekilinin askeri idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve Danıştay Başsavcısının davada genel idari yargının görevli bulunduğuna ilişkin düşünce yazıları ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Danıştay Savcısı Nevzat ÖZGÜR ile AYİM Savcısı Ahmet SİVAS’ın yazılı düşünceler doğrultusundaki açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, piyade uzman çavuş olarak görev yapmakta iken sağlık raporunda belirtilen nedenle askerliğe elverişli bulunmayan ve malüliyet aylığı bağlanan davacının, başka kurum ve işlerde çalışabileceği nedeniyle malüliyet aylığının kesilmesi yolundaki Emekli Sandığı işleminin iptali istemiyle açılmıştır.

Anayasa’nın 157. maddesinde, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesi olduğu, ancak askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartının aranmayacağı belirtilmiş; 20.7.1972 tarih ve 1602 sayılı Yasa’nın 25.12.1981 tarih ve 2568 sayılı Yasa ile değişik 20. maddesinde de aynı hüküm yer almıştır. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin bir davaya bakabilmesi için dava konusu idari işlemin "asker kişiyi ilgilendirmesi" ve "askeri hizmete ilişkin bulunması" koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

1602 sayılı Yasa’nın değişik 20. maddesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan, subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurlar asker kişi sayılmaktadır.

İdari işlemin, görevli yargı yerinin tespiti yönünden"askeri hizmete ilişkin" olup olmadığının saptanabilmesi için işlemin konusuna bakılması gerekmektedir. Eğer idari işlem askeri gereklere askeri usul ve yönteme ve askeri hizmete göre tesis edilmiş ise bu işlemin askeri hizmete ilişkin olduğu kabul edilmelidir. Daha açık bir ifadeyle, askeri hizmete ilişkin idari işlemler: idarenin bir asker kişinin askeri yeterlik ve yeteneklerinin, tutum ve davranışlarının, askeri geçmişinin, asker kişi olmaktan kaynaklanan hak ve ödevlerinin; askerlik hizmetinin amacı, askeri görev yerlerinin özellikleri, askeri kural ve gerekler gözönünde tutularak değerlendirilmesi sonucunda tesis edilen işlemlerdir. İşlem, askeri olmayan bir makam tarafından tesis edilmiş olsa bile durum değişmemekte menfaati ihlal edilen asker kişinin açtığı davanın Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde görülmesi gerekmektedir.

Davacının 1602 sayılı Yasa'nın 20. maddesinde sayılan asker kişilerden olduğu ve bu nedenle dava konusu işlemin asker kişiyi ilgilendirdiği tartışmasızdır.

5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’nun 12. maddesinin II/h. bendinde sayılan uzman erbaşların, bu Kanunla tanınan haklardan faydalanacaklarına işaret edilmiş; 44. maddesinde "Her ne sebeple olursa olsun vücutlarında hasıl olan arızalar veya düçar oldukları tedavisi imkansız hastalıklar yüzünden vazifelerini yapamayacak duruma giren iştirakçilere (Malül) denir ve haklarında bu Kanunun malullüğe ait hükümleri uygulanır." hükmüne yer verilmiş; 45. maddesinde vazife malullüğü, 46. maddesinde ise adi malullük halleri düzenlenmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, uzman erbaş kadrosunda sözleşmeli olarak istihdam edilen davacının, hakkında Erzurum Mareşal Çakmak Askeri Hastanesi Sağlık Kurulu raporu ile "B/63 F6" : Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliği Eki "Kas ve İskelet Sistemi Hastalıkları" başlıklı 63. maddenin (B) bendinin 6 numaralı fıkrası kapsamına giren " Lomber disk hernisi ameliyatlısı" teşhisi konularak "Askeriliğe elverişli değildir. Piyade uzman erbaş olamaz." kararı verilmesi üzerine, sözleşmesi uzatılmayarak TSK. ile ilişiği kesilmiş ve Emekli Sandığı Sağlık Kurulunca 27.3.2003 tarihinde "Adi malül olduğuna" karar verilerek malüliyet aylığı bağlanmış ise de, aynı Sağlık Kurulunca 7.7.2003 tarihinde yeniden yapılan incelemede "Kişinin mevcut sağlık durumu çalışmasına engel değildir, başka kurumlarda ve işlerde çalışabilir." sonucuna varılması ve Sandık Yönetim Kurulunca, ilgili hakkında daha önce adi malül olduğuna dair verilen karar iptal edilmek suretiyle durumunun 5434 sayılı Yasa’nın 44. maddesi kapsamına girmediğine karar verilmesi nedeniyle Sandık tarafından adıgeçene bağlanmış bulunan malüliyet aylığının kesilmesi üzerine, bu işlemin iptali istemiyle uyuşmazlığa konu edilen davanın açıldığı; buna göre, Emekli Sandığınca tesis edilen işlemin konusunun: 3269 sayılı Yasa kapsamında sözleşmeli olarak istihdam olunmakta iken haklarındaki "askerliğe elverişli değildir" yolundaki sağlık raporu nedeniyle TSK. ile ilişikleri kesilen uzman erbaşlara malûliyet aylığı bağlanıp bağlanamayacağına ilişkin bulunduğu anlaşılmıştır.

18.3.1986 tarih ve 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu ile, Türk Silahlı Kuvvetlerinin erbaş kadrolarında devamlılık arzeden teknik ve kritik görevlerde, yetişmiş personel ihtiyacını karşılamak üzere, muvazzaflık hizmetini çavuş ve onbaşı rütbesi ile tamamlayanların sözleşme ile istihdamına olanak sağlanmış olup, Yasa’da uzman erbaşların askerlik hizmetinin gerektirdiği sağlık koşullarını yitirmeleri halinde başka kurum ve işlerde istihdamına olanak tanıyan bir düzenlemeye yer verilmemiş; anılan Yasa’nın değişik 10. maddesinin birinci fıkrasında "… Sıhhi arızası devam edenler ve kendisinden istifade edilemeyenler hakkında T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulanır." denilmiştir.

Bu durumda, uzman erbaş olarak istihdam edilmekte iken sıhhi arızası nedeniyle bu görevi sürdüremeyecek olanlar hakkında gerek idarece 5434 sayılı Yasa’nın malüllüğe ilişkin hükümlerinin uygulanmasında gerekse bu yoldaki işlemin yargısal denetimi sırasında askeri hizmete ilişkin özel düzenlemeler öngören 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu hükümleri göz önünde tutulmak suretiyle, askerlik hizmetinin amacı, askeri hizmete uygun sağlık özellikleri ile askeri görev yerlerinin özellikleri, askeri görev yerlerinin özellikleri ile davacının askeri geçmişinin, asker kişi olmaktan kaynaklanan hak ve ödevlerinin dikkate alınması gerektiğinden, dava konusu işlemin askeri hizmete ilişkin bulunduğu açıktır.

Belirtilen duruma göre ve olayda Anayasa’nın 157. ve 1602 sayılı Yasa’nın 20. maddelerinde öngörülen "asker kişiyi ilgilendirme" ve "askeri hizmete ilişkin bulunma" koşulları birlikte gerçekleşmiş olduğundan, davanın görüm ve çözümünde AYİM görevli bulunmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, AYİM Başsavcılığınca yapılan başvurunun kabulü ile İdare Mahkemesi’nin görevlilik kararının kaldırılması gerekmektedir.

SONUÇ: Davanın çözümünde ASKERİ İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle AYİM Başsavcıvekilinin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile, Ankara 8. İdare Mahkemesi’nin 14.1.2004 gün ve E:2003/1465 sayılı GÖREVLİLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 4.10.2004 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

—— • ——

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

Esas No   : 2004/34

Karar No : 2004/33

Tarihi      : 4.10.2004

(Ceza Bölümü)

 

ÖZET: 2247 sayılı Yasa'nın 1 ve 14. maddesinde belirtilen koşullar oluşmadığından, aynı Yasa'nın 27. maddesi uyarınca yöntemine uygun bulunmayan BAŞVURUNUN REDDİNE karar verilmesinin gerektiği hk.

K A R A R

 

Davacı

: K.H.

 

Sanık

: A. Ö.

O L A Y : İstanbul İl J. K. Krh. ve Servis Bl. Komutanlığı emrinde görevli sanık J.Er Avni Öztel’in, 28.4.2003 günü, şehir içi erbaş-er izin ve görev belgesi ile çarşı iznine çıktığı, ancak daha sonra kendisine izin verilmediği, izin ve görev belgesinde bulunan imzaların sahte olduğunun anlaşıldığı, böylece; resmi evrakta tahrifat suçunu işlediği ileri sürülerek, eylemine uyan Türk Ceza Kanunu’nun 356. maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Savcılığı’nın 25.7.2003 gün ve E: 2003/989 N.C., K:2003/381 sayılı iddianamesiyle kamu davası açılmıştır.

KUZEY DENİZ SAHA KOMUTANLIĞI ASKERİ MAHKEMESİ: 31.12.2003 gün ve E:2003/976, K:2003/692 sayıyla; sanığa yüklenen eylemin, askeri suç olmadığı, askeri bir suça bağlı bulunmadığı ve yargılama sırasında terhis edilmesiyle askeri mahkemede yargılanmasını gerektiren ilginin de kesildiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş, temyiz edilmeyen karar kesinleşerek, dava dosyası, Sarıyer 1. Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderilmiştir.

SARIYER 1. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ: 2.7.2004 gün ve E:2004/400, K:2004/1585 sayıyla; suç tarihinde sanığın asker kişi olup, yüklenen eylemin askeri suç olduğu, askeri mahalde, askerlik hizmet ve görevleri ile ilgili olarak işlendiği, bu nedenlerle yargılama görevinin askeri yargı yerine ait bulunduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş, dava dosyası, Sarıyer Cumhuriyet Başsavcılığı’nca, Mahkememize gönderilmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Ceza Bölümünün, Tülay TUĞCU’nun Başkanlığında, Üyeler; İhsan AKÇİN, Hamdi Yaver AKTAN, Muvaffak TATAR, Recep SÖZEN, Hasan DENGİZ, M. Sadık LİMAN’ın katılımlarıyla yapılan 4.10.2004 günlü toplantısında, Raportör-Hakim G. Fatma BÜYÜKEREN’in, başvurunun reddi yolundaki raporu ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Askeri Yargıtay Başsavcı Yardımcısı Erol DURSUN’un, başvurunun reddine ilişkin yazılı ve sözlü açıklamaları dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dosyanın incelenmesinde, adli yargı yerince verilen görevsizlik kararının, duruşmada bulunmayan sanık Avni Öztel’e tebliğ edilmediği anlaşılmıştır.

Uyuşmazlığın incelenebilmesi için, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş Ve İşleyişi Hakkında Kanun'un 1 ve 14. maddeleri uyarınca, yargı yerlerince verilen kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekmektedir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu'nun 9.12.1931 gün ve E:1931/12, K:1931/48 sayılı kararında da belirtildiği gibi yargı yolunu değiştirmeye yönelik görevsizlik kararlarının temyize tabi oldukları kuşkusuzdur. Böylece, sanığa tebliğ edilmeyen görevsizlik kararının kesinleşmesinden söz edilmesine olanak yoktur.

Açıklanan nedenlerle, Sarıyer 1. Asliye Ceza Mahkemesi'nce verilen görevsizlik kararının kesinleşmemiş olması nedeniyle, 2247 sayılı Yasa'nın 1 ve 14. maddesinde belirtilen koşullar oluşmadığından, aynı Yasa'nın 27. maddesi uyarınca yöntemine uygun bulunmayan başvurunun reddine karar verilmesi gerekmektedir.

SONUÇ: 2247 sayılı Yasa'nın 1 ve 14. maddesinde belirtilen koşullar oluşmadığından aynı Yasa'nın 27. maddesi uyarınca yöntemine uygun bulunmayan BAŞVURUNUN REDDİNE, 4.10.2004 günü OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

—— • ——

Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:

Esas No   : 2004/37

Karar No : 2004/34

Tarihi       : 4.10.2004

(Ceza Bölümü)

 

ÖZET: Sivil kişi sanık hakkında, 353 sayılı Yasa'nın 11 ve 1632 sayılı Yasa'nın Ek 6. maddeleri kapsamında bulunmayan "hırsızlık" suçu nedeniyle açılan kamu davasının, ADLİ YARGI yerinde görülmesinin gerektiği hk.

K A R A R

 

Davacı

: K.H.

 

Yakınan

: Y.B.

 

Sanık

: M.A.

OLAY: Sivil kişi sanık Mehmet Akdemir’in, 15.1.2003 günü, Manisa 8. Piyade Alayı 1. Tabur Komutanlığı emrinde görevli yakınan Yasin Baloğlu’na ait cep telefonunu bulunduğu nöbetçi subay odasından çaldığı ileri sürülerek, eylemine uyan Türk Ceza Kanunu’nun 491/ilk, 522. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle Manisa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 4.6.2003 gün E:2003/1454, K:2003/550 sayılı iddianamesiyle kamu davası açılmıştır.

MANİSA SULH CEZA MAHKEMESİ: 25.9.2003 gün ve E:2003/876, K:2003/1095 sayıyla; asker kişi sanığın, askeri mahalde işlediği ileri sürülen suçu nedeniyle Askeri Ceza Kanunu’nun 132. maddesi uyarınca cezalandırılması için yargılamanın askeri yargı yerine ait olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş, temyiz edilmeyen karar kesinleşerek, dava dosyası, Ege Ordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi’ne gönderilmiştir.

EGE ORDU KOMUTANLIĞI ASKERİ MAHKEMESİ: 12.4.2004 gün ve E:2004/330, K:2004/86 sayıyla; suç gününde sanığın sivil kişi olduğu, 353 sayılı Yasa’nın 11. maddesi uyarınca yargılamanın adli yargı yerine ait olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş ve karar kesinleşmeden Mahkememize gönderilen dava dosyasında, Uyuşmazlık Mahkemesi’nce 1.7.2004 gün ve E:2004/23, K:2004/23 sayılı kararı ile, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş Ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 1 ve 14. maddesinde belirtilen koşullar oluşmadığından, aynı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yöntemine uygun bulunmayan başvurunun reddine karar verilip, dosyanın Mahkemesine gönderilmesinden sonra, bu kez dosyadaki eksiklik giderilerek, karar kesinleştikten sonra, dava dosyası, aynı Mahkemece, Mahkememize gönderilmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Ceza Bölümünün, Tülay TUĞCU’nun Başkanlığında, Üyeler; İhsan AKÇİN, Hamdi Yaver AKTAN, Muvaffak TATAR, Recep SÖZEN, Hasan DENGİZ, M. Sadık LİMAN’ın katılımlarıyla yapılan 4.10.2004 günlü toplantısında;

I-İLK İNCELEME: Yapılan incelemede, usule ilişkin işlemlerde 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş Ve İşleyişi Hakkında Kanun’da belirtilen süre ve biçim yönünden bir eksiklik bulunmadığı, askeri ve adli yargı yerleri arasında Yasa'nın 14. maddesinde öngörüldüğü biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu anlaşıldığından esasın incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim G. Fatma BÜYÜKEREN’in, davanın çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu yolundaki raporu ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Askeri Yargıtay Başsavcı Yardımcısı Erol DURSUN’un, davanın çözümünün adli yargı yerinin görev alanına girdiğine ilişkin yazılı ve sözlü açıklamaları dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dosyanın incelenmesinde, suç tarihinin 15.1.2003 olup, sivil kişi sanık Mehmet Akdemir’in 21.2.2004 günü askere sevk edildiği, yüklenen eylem tarihinde sivil kişi olduğu, bu nedenle 353 sayılı Yasa'nın, asker olmayan (sivil) kişilerin askeri mahkemelerde yargılanma koşullarını belirleyen 11. maddesi ile 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun benzer düzenlemeyi içeren Ek. 6. maddesi yönünden değerlendirme yapılması gerektiği anlaşılmaktadır.

353 sayılı Yasa’nın 11. maddesinin (A) bendinde; "Askeri Ceza Kanununun 55, 56, 57, 58, 59, 63, 64, 81, 93, 94, 95, 100, 101 ve 102.nci maddelerinde yazılı suçlar; (B) bendinde; "Birinci askeri yasak bölgeler içinde veya nöbet yerlerinde, karakollarda, kışla ve karargahlarda, askeri kurumlarda, yerleşme ve konaklama amacıyla kullanılan bina ve mahaller içinde askerlere fiilen taarruzda bulunan, söven veya hakaret eden veyahut askerlik görevine ilişkin işleri yapmaya veya yapmamaya zorlamak için şiddet ve tehdide başvuranların Türk Ceza Kanunu'nun bu fiillere ilişkin 188, 190, 191, 254, 255, 256, 257, 258, 260, 266, 267, 268, 269, 271 ve 273 üncü maddelerinde gösterilen suçları"na ilişkin davalara askeri mahkemelerde bakılacağı öngörülmektedir. 1632 sayılı Yasa'ya Ek madde 6 ile getirilen hükümde de 353 sayılı Yasa'nın 11/B madde hükmü aynen yer almaktadır.

Madde metinlerinden de açıkça anlaşılacağı üzere, sivil kişi sanığa yüklenen eylem 353 sayılı Yasa’nın 11/B. maddesi kapsamı dışında kalmaktadır, bu nedenle davanın adli yargı yerinde görülmesi ve Manisa Sulh Ceza Mahkemesi'nin görevsizlik kararının kaldırılması gerekmektedir.

SONUÇ: Davanın çözümünde ADLİ YARGI yerinin görevli olduğuna, bu nedenle Manisa Sulh Ceza Mahkemesi’nin 25.9.2003 günlü ve E:2003/876, K:2003/1095 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 4.10.2004 günü OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

Sayfa Başı