Anayasa Mahkemesi
Başkanlığından:
Esas Sayısı :
2006/42
Karar Sayısı :
2009/73
Karar Günü :
11.6.2009
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR:
1- Deniz
Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi
(E.2006/42)
2- 15. Piyade Tümen Komutanlığı Askeri
Mahkemesi (E.2007/13)
İTİRAZLARIN KONUSU: 3.7.2005 günlü, 5402
sayılı Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları
Kanunu’nun 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasının, Anayasa’nın
Başlangıç’ı ile 2., 5.,
10., 36. ve 141. maddelerine
aykırılığı savıyla iptali
istemidir.
I- OLAY
Asker kişi statüsündeki sanıklar hakkında kullanmak
amacıyla uyuşturucu madde bulundurdukları iddiasıyla açılan davalarda,
itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkemeler
iptali için başvurmuşlardır.
II- İTİRAZLARIN GEREKÇELERİ
İtiraz başvurularının gerekçelerinin ilgili
bölümleri şöyledir:
“5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu’nun Üçüncü Kısmının Üçüncü Bölümünde “Kamu Sağlığına Karşı Suçlar”
başlığı altında düzenlenen 191. maddesinde, kullanmak için uyuşturucu veya
uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak suçu düzenlenmiş;
birinci fıkrada kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan,
kabul eden veya bulunduran kişi hakkında bir yıldan iki yıla kadar hapis
cezasına hükmedileceği, ikinci fıkrasında uyuşturucu veya uyarıcı madde
kullanan kişi hakkında tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine;
kullanmamakla birlikte, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın
alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında, denetimli serbestlik
tedbirine hükmolunacağı, üçüncü ve dördüncü fıkralarda denetimli serbestlik
ve tedavinin uygulanma şekli, beşinci fıkrada ise tedavi ve denetimli serbestliğe
ilişkin hükümlere uyulmaması durumunda sanığın cezasının infaz edileceği
belirtilmiştir.
5402 sayılı Kanun’un 2.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise “asker kişiler hakkında, statüleri
devam ettiği sürece, bu Kanun’da belirtilen denetimli serbestliğe ilişkin
hükümler uygulanmaz.” şeklindeki hükme yer verilmiştir.
Türk Ceza Kanunu’nun 191.
maddesinde belirtilen denetimli serbestlik tedbiri, bu madde hükümlerinin
ihlali hâlinde, ihlali gerçekleştiren asker kişi olduğu takdirde 5402
sayılı Kanun’un 2. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince
uygulanamayacakken, asker kişi sıfatı bulunmayan ve Türk Ceza Kanunu’nun
aynı maddesinde belirtilen suçu işleyen sivil kişiler bakımından ise
öncelikle uygulanma alanı bulacaktır.
Kanunkoyucu tarafından 5237 sayılı
Kanun’un 191. maddesinde denetimli serbestlik tedbiri getirilerek madde
bağımlısı olan kişilerin tretman ve rehabilitasyonu sağlanarak topluma kazandırılması
amaçlanmış, uyuşturucu bağımlılığına sebep olan toplumsal eşitsizlikler,
sosyal çevre ve aile ile ilgili sorunların oluşturduğu sosyal yaranın, bir
ceza politikası anlayışı gereği Devlet eli ile giderilmesi amaçlanmıştır.
Kanunkoyucu yukarıda belirtilen,
toplumun sosyal ihtiyaçlarını olabildiğince gidermek yönünde benimsediği
ceza politikası gereği denetimli serbestlik hükümlerini getirmişken, 5402
sayılı Kanun ile denetimli serbestlik hükümlerinden yararlanacak kişiler
kapsamından asker kişileri çıkarmış, böylece ceza politikası amacını
gerçekleştirmek çabasında iken bu konuda sivil-asker ayırımı yaparak
çelişkiye düşmüştür.
1982 Anayasası’nın
Başlangıç hükümlerinin altıncı paragrafında; her Türk vatandaşının bu
Anayasa’daki temel hak ve hürriyetlerden “eşitlik ve sosyal adalet
gereklerince yararlanarak ... hukuk
düzeni içinde onurlu bir hayat sürmek, maddi ve manevi varlığını bu yönde
geliştirmek hak ve yetkisine sahip olduğu” vurgulanmış, 5. maddesinde
Devletin temel amaç ve görevleri başlığı altında, Devletin insanın maddi ve
manevi varlığını geliştirmesi için gerekli şartları hazırlamakla yükümlü
olduğu belirtilerek, ikinci maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında
sayılan “sosyal devlet” ilkesinin yaşama geçmesinin nasıl olacağı
anlatılmıştır.
Anayasa Mahkemesinin
içtihatlarında da açıklandığı üzere yasa önünde eşitlik herkesin her yönden
aynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmez. Yasaların uygulanmasında dil,
ırk, renk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inan, din ve mezhep ayrılığı
gözetilmesi ve bu nedenlerle eşitsizliğe yol açılması Anayasa katında
geçerli görülemez. Bu mutlak yasak birbirinin aynı durumda olanlara ayrı
kuralların uygulanmasını ve ayrıcalıklı kişi ve toplulukların yaratılmasını
engellemektedir. Kimi yurttaşların haklı bir nedene dayanarak değişik
kurallara tâbi tutulmaları eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz. Durum ve
konumlardaki özellikler kimi kişiler ya da topluluklar için değişik
kuralları ve değişik uygulamaları gerekli kılabilir.
Durumlardaki değişikliğin
doğurduğu zorunluluklar, kamu yararı ya da başka haklı nedenlere
dayanılarak yasalarla farklı uygulamalar getirilmesi durumunda, Anayasa’nın
eşitlik ilkesinin çiğnendiği sonucu çıkarılamaz. Eşitliği bozduğu ileri
sürülen kural, haklı bir nedene dayanmakta ise ya da kamu yararı amacı ile
yürürlüğe konulmuş ise, bu kuralın eşitlik ilkesini zedelediğinden söz
edilemez.
Ancak, “haklı neden” veya
“kamu yararı”nın
anlaşılabilir, amaçla ilgili, ölçülü ve adaletli olması
gerekir. Getirilen düzenleme herhangi bir biçimde, birbirini tamamlayan,
birbirini doğrulayan ve birbirini güçlendiren bu üç ölçütten birine uymuyor
ise, eşitlik ilkesine aykırı bir yön vardır, denebilir. Çünkü eşitliği
bozduğu ileri sürülen kural, haklı bir nedene dayanmamakta ya da kamu
yararı amacı ile yürürlüğe konulmamış olmaktadır.
Bu noktada tartışılması
gereken konu, 5402 sayılı Kanun’un 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
yer alan düzenlemenin “haklı nedene” dayanıp dayanmadığı yahut “kamu
yararı” bulunup bulunmadığıdır.
Askerlik hizmetinin
disiplin anlayışına bağlı, emir komuta zincirinin gerektirdikleri
doğrultusunda, ulusal güvenliğin sağlanmasındaki yeri düşünüldüğünde, sivil
yaşamdan farklı düzenlemelere konu olması, askerî ceza politikasının
kendine özgü bir yapı arz etmesi ve kimi tedbirlerin farklı şekillerde
uygulanması gerektiği izahtan varestedir. Bu bakımdan kanunkoyucu
yasama faaliyetinde, askerlik hizmetinin gereklerine göre istisnai
düzenlemeler yapabilmektedir.
5329 sayılı Askeri Ceza
Kanunu ile Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç
ve Cezaları Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1.
maddesi ile 1632 sayılı Kanun’a eklenen Ek Madde-8'in üçüncü ve dördüncü
fıkraları şu şekilde düzenlenmiştir “Kamu görevinin üstlenilmesinden yoksun
bırakılma veya bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına dair
güvenlik tedbirleri, Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları hakkında öngörülen
süre kadar açığa çıkarılma şeklinde uygulanır. Yedek subaylar ile erbaş
ve erler hakkında bu tedbirin uygulanması, askerlik hizmetlerinin
tamamlanmasından sonra yerine getirilir.
Yedek subaylar hariç
olmak üzere subay, astsubay, uzman jandarma ve uzman erbaşlar ve Milli
Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşunda çalışan
sivil personel hakkında, askeri ve adliye mahkemelerince verilen kısa
süreli hapis cezaları, Türk Ceza Kanunu’nun 50. maddesinin birinci
fıkrasının (a), (b) ve (d) bentlerinde yazılı olanlar dışındaki seçenek
yaptırımlara çevrilemez.”
Görüldüğü üzere işlediği
suç dolayısı ile toplum nezdinde kendisine duyulan güven sarsılan kişiler
hakkında ve bu nedenle, özellikle güven ilişkisinin varlığını gerekli kılan
belli hakların kullanılmasından yoksun bırakılma şeklinde uygulanan,
güvenlik tedbiri, Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları hakkında personel
politikasının gerekleri de gözetilerek farklı şekilde uygulanmaktadır. Aynı
şekilde Türk Ceza Kanunu’nun 50. maddesinin birinci fıkrasının (a), (b) ve
(d) bentlerinde yazılı olanlar dışındaki seçenek yaptırımlar Türk Silahlı
Kuvvetleri mensupları bakımından uygulama alanı bulamamaktadır.
Yukarıda belirtilen kanun
maddeleri bakımından asıl dikkat çekici olan husus, gerek kamu görevinin
üstlenilmesinden yoksun bırakılma veya bu hak ve yetkinin kullanılmasının
yasaklanmasına dair güvenlik tedbirinin, gerekse kısa süreli hapis
cezalarına seçenek yaptırımların uygulanması bakımından istisnanın
istisnası mahiyetinde düzenlemelere yer verilmiş olmasıdır. Gerçekten kanun
koyucu her iki durumda da askerlik hizmetini yerine getirmekte olan ve bu
hizmeti tamamlamasının ardından tekrar sivil şahıs statüsüne dönecek olan
yedek subaylar ile erbaş ve erler bakımından istisnalara yer verilmiş
güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını, askerlik hizmetlerinin
tamamlanmasından sonraya bırakmıştır.
Aynı şekilde 5275 sayılı
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’un 118. maddesi “Sırf
askeri suçlar ile askeri disiplin suçları ayrık olmak üzere, askere
alınmadan önce ve askerlikleri sırasında işledikleri suçlardan dolayı er ve
erbaşlar ile yedek subaylar hakkında kısa süreli hapis cezaları yerine
hükmedilen Türk Ceza Kanunu’nun 50. maddesinin birinci fıkrasının (c), (e)
ve (f) bentlerinde yazılı tedbirler ile bu Kanunun 106. maddesinde yazılı
adli para cezasının yerine getirilmesi askerlik hizmetlerinin sonuna
bırakılır. Bu süreler içinde zamanaşımı işlemez” şeklindeki hükme yer verilmiştir.
Bu düzenlemeler
doğrultusunda, kanunkoyucunun açık iradesinin
askerlik hizmetinin özel yapısı gözetilerek yapılan normlarda dahi,
hizmetlerini tamamlamalarının ardından sivil şahıs statüsüne dönecek olan
yedek subaylar ile erbaş ve erlerin istisna tutulması yönünde olduğu ye bu
durumun anayasal gerekler bakımından kabul edilebilir nitelikte bulunduğu
kuşkusuzdur.
Kanaatimizce bireylerin
maddi ve manevi yönünün geliştirilerek topluma entegre
olmasının sağlanması, sosyal yaşamın onurlu, faal, üretken bir üyesi
hâline getirilerek, hayatını sürdürebilmesi maksadı ile kişilerin, devletin
sosyal yapılanmadaki yükümlülüklerini yeterince yerine getirememesi sebebi
ile müptela oldukları bu illetten yine Devlet eli ile kurtarılmalarını
sağlamak amacı ile mevzuata dâhil edilen denetimli serbestlik ve tedavi
kurumlarının 5237 sayılı Kanun’un 191. maddesinde öngörülen şekli ile asker
sivil ayrımı yapılmaksızın her bireye uygulanabilmesi gerekmektedir. Ancak kanunkoyucunun 5329 sayılı
Kanun’da gözettiği erekle subay, astsubay, uzman jandarma ve uzman erbaşlar
ve MSB ile TSK kadro ve kuruluşunda çalışan sivil personel bakımından,
denetimli serbestliğe ilişkin istisnai halin kabulü düşünülse bile yedek
subaylar ile erbaş ve erler bakımından bu istisnai düzenlemenin “haklı bir
nedeni” olmadığı gibi “kamu yararı”ndan da söz
edilemez.
Kanunkoyucu daha önceki
düzenlemelerde yer verdiği gibi yedek subay, er ve erbaşlar bakımından
bunların terhislerini müteakip söz konusu tedbirlerin uygulanabileceğine
ilişkin bir hükme 5402 sayılı Kanunun 2. maddesin (2) numaralı fıkrasında
yer vermeyerek eşitsizliğe yol açmıştır.
Her ne kadar itiraz
konusu Kanun maddesinde “Asker kişiler hakkında statüleri devam ettiği
sürece bu kanunda belirtilen denetimli serbestliğe ilişkin hükümler uygulanmaz”
şeklinde ibareye yer verilmiş ise de bu hüküm “yedek subaylar, erbaş ve
erlerin askerlik statüleri sona ereceğinden, zaten bir istisna mevcuttur”
şeklinde yorumlanamaz. Zira karar aşamasına gelmiş bir davada mahkemelerin
kanunlar tarafından verilmemiş bir yetkiyi kullanarak sanığın askerlik
statüsünün sona ermesini beklemeleri düşünülemez. Dolayısı ile kanunkoyucu, kanun hükümleri ile açık şekilde yapılması
gereken düzenlemeyi yapmayarak eksiklikten eşitsizlik doğmasına yol
açmıştır.
Yukarıdaki açıklamalar
ışığında 5402 sayılı “Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri İle Koruma
Kurulları Kanunu’nun” 2. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 5237 sayılı
Kanun’un 191. maddesi yönünden eşit uygulamaya engel oluşturduğu ve bununda
Anayasa’nın 10. maddesindeki eşitlik, 2. maddesindeki sosyal hukuk devleti
ile 5. maddesindeki, devletin, insanın maddi ve manevi varlığını
geliştirmesi için gerekli şartları hazırlamakla yükümlü olması ve
Başlangıcın altıncı paragrafında yer alan, “her Türk vatandaşının bu Anayasa’daki
temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak
...maddi ve manevi varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan
sahip olduğu” yönündeki ilkelere aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
Öte yandan, Anayasa’nın
“Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” başlıklı 141. maddesinin
son fıkrası “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.” hükmünü amirdir.
Anayasa Mahkemesi
kararlarında ifade bulan şekliyle, bu hüküm bir usul ekonomisi kuralı
olarak getirilmiştir. Bu kuralla, yargılama işlemlerinin hızlandırılarak
davaların makul sürede sonuçlandırılması ve yargılama giderlerinin
azaltılarak hak arama özgürlüğünün sınırlarının genişletilmesi
amaçlanmıştır. Madde bu şekli ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/1
maddesi kapsamında yer alan “makul sürede yargılanma hakkı”nın
iç hukuktaki doğal tezahürüdür. Makul sürede yargılanma hakkı kapsamında
devletlere yüklenen görevi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (Stognmüller - Avusturya) kararında; “bütün hak
arayanlar için geçerli olan bu hükmün amacı, bu kişileri yargılama
işlemlerinin sürüncemede kalmasına karşı korumak; özellikle ceza
davalarında, “suçlanan” kişinin, uzun süre savasının nasıl sonuçlanacağı
endişesiyle yaşamasını önlemektir.” şeklinde açıklamıştır.
Sanığın
askerlik görevini ifa eden erbaş ve erlerden yahut yedek subaylardan biri
olması durumunda, 5402 sayılı Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile
Koruma Kurulları Kanunu’nun 2. maddesinin (2) numaralı fıkrası dolayısıyla,
asker kişiler yönünden uygulanamaz bir mahiyete bürünen Türk Ceza
Kanunu’nun 191. maddesi uyarınca devam eden yargılamalarda, (…) sanığın
askerlik statüsünün sona ermesinin beklenmesi kaçınılmaz bir durum arz
edecektir. Bu şekilde, örnek olarak askerlik hizmetinin başlangıcında, askeri
yargıya tâbi iken mezkur suçu işleyen bir sanığın,
isnat ile ilgili olarak hiçbir yargılama işlemi yapılmaksızın bir yıldan
fazla bir süre beklemesi gerekecektir ki, bu tamamıyla makul sürede
yargılama hakkına aykırılık teşkil edecektir. Suçun işlendiği yer ile
sanığın terhisindeki ikametgâh adresinin farklı olması durumlarında,
(uygulamada bu durum yüksek ihtimal olarak gözlemlenmektedir) yargılanmanın
Devlete yükleyeceği yargılama giderinin olağandan fazla olacağı da göz ardı
edilmemelidir.
Bu açıdan bakıldığı
takdirde, (kuralın) Anayasa’nın 141. maddesinin son fıkrasına aykırı olduğu
ve iptali gerektiği değerlendirilmektedir.
Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” başlıklı 36. maddesi “Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak
iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve
yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.” hükmünü düzenlemektedir.
Anayasa’da hak arama
hürriyeti olarak adlandırılan bu hakkın kapsamı, muhakkak ki, sadece,
mahkemelere başvurma hakkından ibaret olmayıp “adil yargılanma hakkını” da
kapsamaktadır. Adil yargılanma hakkı ise; kişilerin sadece mahkemelere
başvurabilme hakkından ibaret olmayıp, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde hakkaniyete uygun olarak
görülmesini isteme hakkını da kapsamaktadır. Nitekim bu hak, Anayasa'mızın
90. maddesi delaletiyle iç hukukumuzun bir parçası sayılan Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde de düzenlenmiş bulunmaktadır. Anayasa
Mahkemesinin de referans norm olarak zaman zaman
yer verdiği Sözleşmenin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da genişletici şekilde yorumlandığı
bilinmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (Delcourt-Belçika)
kararında “Sözleşme anlamında demokratik bir toplumda, yargının iyi
işlemesi öyle bir yer işgal eder ki; 6/1. maddenin dar yorumu bu hükmün
amaç ve konusuna uygun düşmez.” gerekçesine yer vermiştir. Bu açıklama
paralelinde yukarıda açıklanan 141. maddeye aykırılık savlarının bu madde
yönünden de geçerli olduğunu söylemek gerekmektedir.
(…) İptali istenen
kural dolayısıyla, Türk Ceza Kanunu’nun 191. maddesi uyarınca yapılan
yargılamalarda, askeri yargı organlarının, yargılama yapmaya ve yargılama
tedbirlerini infaz ettirmeye tam bir yetkinliğe haiz olmadıkları için,
pasif bir tutum takınmaları yadsınamayacaktır. Hâl böyle olunca hukuken
olmasa bile fiilen görev ve yetkisi içindeki bir davaya bakmaktan kaçınma
durumu ortaya çıkacaktır. Bu da tabiatıyla, toplumun adalete olan inancını
sarsacaktır. (…)”
Bu gerekçeler
doğrultusunda anılan fıkradaki kuralın Anayasa’nın Başlangıç’ının altıncı
paragrafına, 2., 5., 10., 36. ve 141. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
5402 sayılı Yasa’nın itiraz konusu fıkrayı da
içeren 2. maddesi şöyledir:
“(1) Bu
Kanun; Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları
Danışma Kurulu, Denetimli Serbestlik ve Yardım Hizmetlerinden Sorumlu Daire
Başkanlığı, denetimli serbestlik ve yardım merkezi şube müdürlükleri ile
koruma kurullarınca yapılacak yardım ve infaz işlemleri hakkındaki kurallar
ile bu sürece katılan kişilerin görev, yetki, hak ve yükümlülüklerini
düzenler.
(2) Asker kişiler hakkında statüleri devam
ettiği sürece bu Kanunda belirtilen denetimli serbestliğe ilişkin hükümler
uygulanmaz.”
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararlarında, Anayasa’nın Başlangıç’ının 6. paragrafı, 2.,
5., 10., 36. ve 141. maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
A- 2006/42 esas sayılı davada, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8.
maddesi uyarınca, Tülay TUĞCU, Haşim KILIÇ, Sacit
ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, A. Necmi ÖZLER, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh KALELİ ve Osman Alifeyyaz
PAKSÜT’ün katılmalarıyla 22.3.2006 günü yapılan
ilk inceleme toplantısında,
B- 2007/13 esas sayılı davada, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8.
maddesi uyarınca, Tülay TUĞCU, Haşim KILIÇ, Sacit
ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, A. Necmi ÖZLER, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh KALELİ ve Osman Alifeyyaz
PAKSÜT’ün katılmalarıyla 19.2.2007 günü yapılan
ilk inceleme toplantısında,
Dosyalarda eksiklik bulunmadığından işin esasının
incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- BİRLEŞTİRME KARARI
3.7.2005 günlü, 5402
sayılı Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları
Kanunu’nun 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasının iptaline karar
verilmesi istemiyle yapılan itiraz başvurusuna ilişkin 2007/13 esas sayılı
davanın, aralarında hukuki irtibat nedeniyle 2006/42 esas sayılı dava ile birleştirilmesine, esasının kapatılmasına,
esas incelemenin 2006/42 esas sayılı dosya üzerinden yürütülmesine,
7.5.2009 gününde oybirliğiyle karar verilmiştir.
VI- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararları ve ekleri, işin esasına ilişkin
rapor, itiraz konusu kurallar, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların
gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği
görüşülüp düşünüldü:
A- İtiraz Konusu Kuralın Anlam
ve Kapsamı
5402 sayılı Denetimli
Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanunu’nda,
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile 5275
sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da hükme
bağlanmış bulunan adlî kontrol, kısa süreli hapis cezasına seçenek
yaptırımlar, kamuya yararlı bir işte çalıştırma, cezanın koşullara bağlı ve
denetimli olarak ertelenmesi, büyüklere, çocuklara, alkol ya da uyuşturucu
veya uyarıcı madde bağımlılarına özgü güvenlik tedbirleri, koşullu
salıverilme, koşullu salıverilenler ile mükerrirler
ve özel tehlikeli hükümlüler hakkında denetimli serbestlik kurumları ile
cezanın konutta infazına ilişkin hükümlerin yaşama geçirilmesine yönelik kurallar
yer almaktadır. Ayrıca Yasa ile 5275 sayılı Yasa’nın 104. maddesinde
cezaları ertelenen, salıverilen veya haklarında hapis cezası dışında
herhangi bir tedbire hükmedilen hükümlülerin toplum içinde izlenmesi,
salıverme sonrası korunması ve yargılanan kişiler hakkında sosyal araştırma
raporlarının düzenlenmesi ve mağdurun korunması gibi görevleri yerine
getirmek amacıyla kurulması öngörülen “denetimli serbestlik ve yardım
merkezleri ile koruma kurulları”nın kuruluş,
görev ve çalışma esas ve usulleri düzenlenmiştir.
5402 sayılı Yasa’nın “Kapsam” kenar başlıklı 2.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, bu Yasa’nın Denetimli Serbestlik ve
Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Danışma Kurulu, Denetimli Serbestlik
ve Yardım Hizmetlerinden Sorumlu Daire Başkanlığı, denetimli serbestlik ve
yardım merkezi şube müdürlükleri ile koruma kurullarınca yapılacak yardım
ve infaz işlemleri hakkındaki kurallar ile bu sürece katılan kişilerin
görev, yetki, hak ve yükümlülüklerini düzenlediği belirtilmiştir. İtiraz konusu (2) numaralı fıkrada ise
asker kişiler hakkında, statüleri devam ettiği sürece bu Yasa’da
yer alan denetimli serbestliğe ilişkin hükümlerin uygulanmayacağı
belirtildiğinden bunların Yasa
kapsamı dışında tutulduğu anlaşılmaktadır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da
denetimli serbestlik, yardım ve koruma tedbirlerine hükmolunması bakımından
“asker kişi” ya da “sivil kişi” ayırımı yapılmamasına karşılık, mahkemelerce
hükmolunduktan sonra bu tedbirlerin itiraz konusu kural nedeniyle asker
kişiler hakkında uygulanması mümkün değildir.
B- Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
Başvuru kararlarında, 5402 sayılı Yasa’nın 2. maddesinin (2)
numaralı fıkrasına göre asker kişilerin bu statülerinin devamı süresince Yasa kapsamı dışında
tutulmalarının, Türk Ceza Kanunu’nun 191. maddesi yönünden asker kişiler
ile sivil kişiler arasında eşit uygulama yapılmasına engel oluşturduğu;
sanığın er, erbaş ya da yedek subay olması durumunda devam eden
yargılamalarda asker kişi statüsünün sona ermesi bekleneceğinden bunun
makul sürede yargılanma hakkının ihlâli anlamına geleceği; ayrıca askerî
yargı organlarının denetimli serbestlik uygulanmasını gerektiren suçlara
ilişkin yargılama yapmaya ve yargılama tedbirlerini infaz ettirmeye tam bir
yetkinliği haiz olmadıklarından yargılamadaki pasif tutumlarının “hak arama
hürriyeti”ni ihlal edeceği belirtilerek itiraz
konusu fıkranın Anayasa’nın Başlangıç’ının altıncı paragrafı ile 2., 5., 10., 36. ve 141. maddelerine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti,
insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem
ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup
bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan,
hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini
bağlı sayan, yargı denetimine açık, Anayasa’nın ve yasaların üstünde yasakoyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri
bulunduğu bilincinde olan devlettir. Anayasa’nın 5. maddesinde ise insanın maddî ve manevi varlığını
geliştirmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmanın Devletin temel
amaç ve görevleri arasında bulunduğu ifade edilmiştir.
Anayasa’nın 10. maddesinde herkesin, dil, ırk,
renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu ve hiçbir
kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamayacağı belirtilmiştir.
Eşitlik ilkesiyle, birbirinin aynı durumunda olanlara ayrı kuralların
uygulanması, ayrıcalıklı kişi ve toplulukların yaratılması
engellenmektedir. Aynı durumda olanlar için farklı düzenleme eşitliğe
aykırılık oluşturur. Anayasa’nın amaçladığı eşitlik, mutlak ve eylemli eşitlik
değil hukuksal eşitliktir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal
durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’nın öngördüğü eşitlik
ilkesi ihlal edilmiş olmaz. Kişisel nitelikleri ve durumları özdeş olanlar
arasında, yasalara konulan kurallarla değişik uygulamalar yapılamaz.
Ceza siyasetinin gereği olarak, koşullarının
varlığı durumunda sanık ya da suçluların denetimli serbestlik sistemine
tabi tutularak belirli süreler içinde öngörülen koşullara uygun
davranmaları, yeni bir suç işlemeyerek iyi hâl göstermeleri ve dürüst bir
yaşam sürdürmeye çalıştıklarının anlaşılması hâlinde haklarında kamu davası
açılmasından, açılmış dava sonucunda ceza verilmesinden ya da verilen
cezanın infazından sarfınazar edilebileceği kabul edilmektedir. Denetimli serbestlik işlemlerinin kamu denetiminde
ve düzenli olarak yürütülmeyip bu kapsamdaki kişilerin tamamen serbest ve
kendi hâllerine bırakılması durumunda bu kurumdan beklenen yararın
sağlanamayacağı açıktır. Bu nedenle hükmolunan denetimli serbestlik
kararları, 5402 sayılı Yasa ile kurulmuş bulunan Denetimli Serbestlik ve
Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Danışma Kurulu, Denetimli Serbestlik
ve Yardım Hizmetlerinden Sorumlu Daire Başkanlığı, denetimli serbestlik ve
yardım merkezi şube müdürlükleri tarafından yürütülmektedir.
İtiraz konusu kural, asker kişiler hakkında
statülerinin devamı süresince 5402 sayılı Yasa’da belirtilen denetimli
serbestliğe ilişkin hükümlerin uygulanmayacağını öngörmektedir. Böylece bir
taraftan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu
ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun
gereğince denetimli serbestlik, yardım ve koruma tedbirlerinin sanığın
asker kişi olup olmadığına bakılmaksızın hükmolunması gerekirken, diğer
taraftan asker kişiler hakkında hükmolunan bu tedbirlerin uygulanması
mümkün bulunmamaktadır.
Asker kişiler ile siviller arasında yapılan
ayırımın “asker kişi”lerce yapılan hizmetin niteliğine ve bunun gereklerine
dayandığı, asker kişilerin durum ve konumlarındaki özellikler sebebiyle
bazı konularda değişik kuralların getirilmesinin ve değişik uygulamaların
benimsenmesinin gerekli olduğu kabul edilebilir ise de itiraz konusu
kuralın askeri hizmetin bir gereği olmadığı açıktır.
Özellikleri ve işlenişi bakımından aralarında fark
bulunmayan aynı nitelikteki suç ve cezalara ilişkin, sanık ve suçlunun
statüsüne bağlı olarak değişik yaptırım uygulanmasını gerektiren bu kural,
askerî hizmetin bir gereği olmadığı gibi ceza adaleti bakımından asker
kişiler ile siviller arasında eşitsizlik yaratmakta, asker kişi
statüsündeki sanık ve suçluların rehabilitasyonuna
da engel teşkil etmektedir.
Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 2., 5., 10.
maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Konunun Anayasa’nın Başlangıç’ının altıncı paragrafı, 36. ve 141. maddeleriyle
ilgisi görülmemiştir.
VII- SONUÇ
3.7.2005
günlü, 5402 sayılı Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma
Kurulları Kanunu’nun 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasının Anayasa’ya
aykırı olduğuna ve İPTALİNE, A.
Necmi ÖZLER ile Serdar ÖZGÜLDÜR’ün
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, 11.6.2009 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
|
Başkanvekili
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Sacit ADALI
|
|
|
|
Üye
Fulya KANTARCIOĞLU
|
Üye
Ahmet AKYALÇIN
|
Üye
Mehmet ERTEN
|
|
|
|
Üye
A. Necmi ÖZLER
|
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Şevket APALAK
|
|
|
|
Üye
Serruh KALELİ
|
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
|
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
İtiraz konusu kuralda, asker kişiler hakkında statüleri
devam ettiği sürece 5402 sayılı Yasa’nın denetimli serbestliğe ilişkin
hükümlerinin uygulanmayacağı öngörüldüğünden, öncelikle denetimli
serbestlik tedbirinin anlam ve kapsamının belirlenmesi gerekir.
Ceza mevzuatı incelendiğinde;
1- Türk Ceza Kanunu’nun 51. maddesinin üçüncü
fıkrasında, cezası ertelenen hükümlü hakkında bir yıldan az üç yıldan fazla
olmamak üzere bir denetim süresi belirleneceği, 58. maddesinin altıncı
fıkrasının ikinci cümlesinde mükerrirler hakkında
cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanacağı, 191.
maddesinde uyuşturucu madde kullanan kişi hakkında tedaviye ve denetimli
serbestlik tedbirine, kullanmamakla birlikte kullanmak için uyuşturucu veya
uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişiler hakkında
denetimli serbestlik tedbirine hükmolunacağı, 221. maddesi uyarınca etkin
pişmanlıktan yararlanan kişiler hakkında denetimli serbestlik tedbirine
hükmolunacağı,
2- Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesi uyarınca
hükmün açıklanmasının ertelenmesi halinde sanığın beş yıl süreyle denetim
süresine tabi tutulacağı,
3- Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanun’un 107. maddesinde koşullu salıverilen hükümlünün denetim süresi ve
bu sürede hangi esaslara tabi olacağı,
Hususlarında kurallar bulunduğu görülmektedir.
Anılan kurallarda;
a.
Denetimli serbestlik tedbiri olarak ilgilinin;
- Bir meslek veya sanat sahibi olmaması halinde,
meslek veya sanat sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim programına
devam etmesine ,
- Bir meslek veya sanat sahibi olması halinde, bir
kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir
başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına,
-Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli
yerlere gitmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka
yükümlülüğü yerine getirmesine,
karar
verilebileceği,
b.
Uyuşturucu madde kullanması nedeniyle denetimli serbestlik tedbirine
hükmedilen kişiye rehberlik edecek bir uzman görevlendirileceği, koşullu
salıverilen hükümlüye ise rehberlik edecek bir uzman
görevlendirilebileceği,
Öngörülmüştür. Ayrıca, görevlendirilecek uzmanların
görevlerine yer verilmiştir.
Denetimli serbestlik tedbirinin yukarıda açıklanan
anlam ve kapsamına göre, uygulanacak tedbirlerin Türk Silahlı Kuvvetlerinin
yapısı ve askerlik hizmetinin gerekleri ile bağdaşmadığı açık olduğundan, Yasakoyucunun itiraz konusu kuralla, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin ve asker kişilerin statülerinin özelliğini gözeterek asker
kişiler hakkında statüleri devam ettiği sürece 5402 sayılı Kanun’un
denetimli serbestliğe ilişkin hükümlerinin uygulanmayacağını öngördüğü
anlaşılmaktadır. Nitekim, aynı
esastan hareketle mevzuatta, asker kişilerle ilgili olarak suç ve cezalar,
yargılama usulü, hükümlerin infazı gibi konularda diğer kişilere göre
farklı kurallara yer verildiği bilinen bir keyfiyettir
Mahkemelerce, asker kişiler hakkında denetimli
serbestlik tedbirine (uyuşturucu kullanan hakkında tedaviye)
hükmedilmesine, cezanın ertelenmesi
kararını müteakip denetim süresinin belirlenmesine engel bir hüküm
yasalarda bulunmamaktadır. İtiraz konusu kural, yalnız hükmün
kesinleşmesinden sonra ve bu tarihte ilgilinin asker kişi sıfatının devamı
halinde 5402 sayılı Kanun’da belirtilen denetimli serbestliğe ilişkin
hükümlerin uygulanmasına engel olmaktadır.
Askeri Yargıtay Daireler Kurulu’nun 19.10.2006 tarih ve 2006/162-169
sayılı kararında bu husus açıkça vurgulanmıştır. Bu duruma göre, denetimli
serbestlik kararı verilmesine engel olmayan kuralın, asker kişiler aleyhine adaletsizlik
yarattığı söylenemez.
Anayasa Mahkemesi’nin önceki kararlarında
vurgulandığı gibi asker kişiler diğer kişilere göre farklı hukuksal konumda
bulunduklarından bunlar arasında eşitlik karşılaştırması yapılamaz.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural
Anayasanın 2. ve 10. maddelerine aykırı olmadığından itirazın reddine karar
verilmesi gerektiği düşüncesinde olduğumuz için aksi yöndeki çoğunluk
kararına katılmadık.
Üye
A.Necmi ÖZLER
|
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|