Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2005/2
Karar Sayısı : 2008/181
Karar Günü : 18.12.2008
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN
: Kartal 1. İş Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 22.5.2003 günlü, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 21.
maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “…en çok dört aya kadar…” ibaresinin,
Anayasa’nın 2., 5., 11., 49. ve 60. maddelerine
aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçersizliğine
ve işe iadesine, üç yıllık ücreti tutarında sendikal tazminatın, işe iade
kararı kesinleşinceye kadar geçecek süre için dört aylık ücret ve diğer
haklarının, mahkemece verilecek işe iade kararına işverence uyulmaması
halinde de sekiz aylık ücret ve diğer hakları tutarında tazminatın
ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılan davada, itiraz konusu ibarenin
Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararı aynen şöyledir:
“Davacı vekili tarafından mahkememize açılan
davada, davacı vekili müvekkilinin davalı işyerinde çalışmakta iken
27.09.2003 tarihinde iş akdinin sendikal nedenlerle sona erdirildiğini
belirterek, iş akdinin feshinin geçersizliğine, müvekkilinin işe iadesine,
feshin sendikal nedenle yapılmış bulunması nedeni ile 3 yıllık ücreti
tutarında tazminata ve işe iade kararı kesinleşinceye kadar geçen süreye
ait 4 aylık ücret ve sosyal hakların, işe iade kararına uyulmaması halinde
eksik ödenen ihbar tazminatı ile kıdem tazminatına ve 8 aylık ücreti
tutarında tazminata karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekilleri savunmalarında özetle,
davanın yersiz olduğunu, taşeronun sözleşmesinin asıl işverenle sona ermesi
nedeni ile iş akitlerinin haklı nedenle sona erdirildiğini, sendikal neden
olmadığını, davanın reddini istemişlerdir.
Yargılamanın devam ettiği sırada
12.10.2004 tarihli 6. celsede RESEN Anayasa Mahkemesine başvurulmasına
karar verilmiş, taraf vekillerinden bu hususta beyanda bulunmaları
istenmesine rağmen gerekçeli kararın yazıldığı tarihe kadar bu hususta
beyanda bulunmamışlardır.
İPTALİ TALEP EDİLEN 4857 SAYILI YASANIN
İLGİLİ MADDESİ:
4857 sayılı Yasa Madde 21:
İşverence geçerli sebep gösterilmediği
veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece veya özel hakem
tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde,
işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır. İşçiyi başvurusu
üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az dört aylık ve
en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur.
Mahkeme veya özel hakem feshin geçersizliğine
karar verdiğinde, işçinin işe başlatılmaması halinde ödenecek tazminat
miktarını da belirler.
Kararın kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye
en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları ödenir.
İşçi işe başlatılırsa, peşin olarak
ödenen bildirim süresine ait ücret ile kıdem tazminatı, yukarıdaki fıkra hükümlerine
göre yapılacak ödemeden mahsup edilir. İşe başlatılmayan işçiye bildirim
süresi verilmemiş veya bildirim süresine ait ücret peşin ödenmemişse, bu
sürelere ait ücret tutarı ayrıca ödenir.
İşçi kesinleşen mahkeme veya özel hakem
kararının tebliğinden itibaren on iş günü içinde işe başlamak için işverene
başvuruda bulunmak zorundadır. İşçi bu süre içinde başvuruda bulunmaz ise
işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılır ve işveren sadece
bunun hukuki sonuçları ile sorumlu olur.
Bu maddenin birinci, ikinci ve üçüncü
fıkra hükümleri sözleşmeler ile hiçbir suretle değiştirilemez; aksi yönde
sözleşme hükümleri geçersizdir.
İLGİLİ 4857 SAYILI YASA HÜKÜMLERİ:
4857 Sayılı Yasa Madde 20:
İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih
bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep
olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay
içinde iş mahkemesinde dava açabilir. Toplu iş sözleşmesinde hüküm varsa
veya taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlık aynı sürede özel hakeme götürülür.
Feshin geçerli bir sebebe dayandığını
ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını
iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.
Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay
içinde sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay
bir ay içinde kesin olarak karar verir.
Özel hakemin oluşumu, çalışma esas ve
usulleri çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.
İLGİLİ ANAYASA HÜKÜMLERİ:
Anayasa Madde 2:
Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru,
milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.
Anayasa Madde 5:
Devletin temel amaç
ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin
bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun
refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini,
sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan
siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi
varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.
Anayasa Madde 11:
Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve
yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan
temel hukuk kurallarıdır.
Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.
Anayasa Madde 49:
Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir.
Devlet, çalışanların hayat seviyesini
yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak,
çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam
yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır.
Anayasa Madde 60:
Herkes, sosyal güvenlik hakkına
sahiptir.
Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli
tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.
İncelenen mahkememiz
dosyasında, davacının iş akdinin sendikal nedenlerle ve geçersiz nedenle
sona erdirilmesi nedeni ile 4857 sayılı Yasa’nın 21. maddesine göre feshin
geçersizliğine, işe iadesine ve sendikal tazminat ile boşta geçen süreye
ait 4 aylık ücret ve diğer hakların ve 8 aylık tazminatın tahsiline karar
verilmesini, 24.10.2003 tarihli dilekçesiyle talep etmiştir.
Davalı vekillerinin yetki itirazında
bulunmaları nedeni ile İstanbul 8. İş Mahkemesi 23.12.2003 tarihinde yetkisizlik
kararı vermiş, Yargıtay 9. H.D.sinin 26.01.2004 tarihli kararı ile onanan
hüküm sonrası dava mahkememizde yasal süresinde açılmıştır. Talep ve dava
tarihi nazara alındığında davacının davasını süresinde açtığı ve hakkında
davanın kabulü halinde iptali talep edilen 4857 sayılı Yasa’nın 21/3.
maddesinin uygulanması söz konusu olduğundan Anayasa’nın 152. maddesine
göre Mahkememizin Anayasa Mahkemesi’ne başvurma hakkı bulunmaktadır.
İncelenen mahkememiz dosyasında,
davanın açıldığı tarih 24.10.2003 tarihidir. 4857 sayılı Yasa’nın 20/2.
maddesine göre mahkememizde davanın iki ay içinde sonuçlandırılması ve
Yargıtay’ın da bir ay içinde kesin olarak karar vermesi gerekmektedir.
Mahkememizce Anayasa Mahkemesine resen başvurma kararı alındığı tarih
12.10.2004 tarihli celse olup, davanın açıldığı tarihten itibaren bir yıla
yakın süre geçmiş olmasına rağmen henüz karar verilmemiş olması nedeni ile, söz konusu Yasada belirtilen ve lehe karar
verilmesi halinde uygulanması gereken 4 aylık ücret ve sosyal hakların
ödenmesine karar verilmesi hükmünün bu durumda Anayasa’ya aykırılık teşkil
etmesidir.
Yasa’da, 4 aylık ücret ve sosyal
hakların ödenmesi gerektiğini belirten yasa koyucu bu süreyi, iş akdinin feshinin
tebliğinden itibaren bir ay içinde dava açma, iki aylık yargılama süresi ve
bir aylık Yargıtay süresi olarak 4 ay olarak belirlemiş olduğu
anlaşılmaktadır. Ancak ülkemiz mahkemelerindeki ve özellikle de büyük
şehirlerdeki İş Mahkemelerinin iş yükü nazara alınmadan yasa maddesi olarak
yasaya konulan bu hüküm bu davamızda açık olarak ne kadar işçi aleyhine bir
hüküm olduğunu ve Anayasa’nın sosyal güvenlik hükümleri ile bağdaşmadığı
ortaya çıkmaktadır. Halen mahkemelerdeki iş akdinin feshinin geçersizliği
nedeni ile açılan davalar ne kadar zorlansa da kesinlikle 2 aylık süre
içinde bitirilmesi mümkün bulunmadığı gibi, Yargıtay 9. H.D.sinde de ağır
iş yükü nedeni ile bir aylık süre içinde kesin olarak karara
bağlanamamaktadır. Mahkememizden verilmiş bir sene öncesinin kararları
halen Yargıtay incelenmesinden dönmemiş bulunmaktadır.
Yargılamadaki bu gecikmeleri bu şekilde
tespit ettikten sonra, iptali talep edilen 4857 sayılı Yasa’nın 21/3.
maddesini Anayasa hükümleri ile tartışmak gerekmektedir.
Davacının davasını kazanması durumunda
mahkemece feshin geçersizliğine ve davacının işe iadesine karar verilmesi
durumunda, davacı işçiye ödenmesi gerekecek çalıştırılmayan süreye ait
ücretin 4 aya kadar olduğu belirlenmiş ve bu miktarın değiştirilemeyeceği
de hüküm altına alınmıştır. Davanın bu davamızda olduğu gibi ve özellikle
diğer davalarda da 4 aylık süre içinde kesin olarak sona ermemesi durumunda
davacı işçi davayı kazanmış olsa dahi en çok 4 aylık ücret ve sosyal
hakları alacak, bunun üzerindeki ücret ve diğer haklarını alamayacaktır. Bu
ise Anayasa’nın 2. maddesinde belirlenen “Toplumun huzuru ..., adalet anlayışı..., sosyal bir hukuk devletidir.”
hükümlerine uygun bulunmamaktadır. Öncelikle, iş akdinin feshinin geçersiz
olması ile fesih işlemi fesih tarihinden itibaren geçersiz olduğundan iş
akdi hiç sona ermemiş gibi kurulduğu tarihten itibaren devam eder bir hale
gelmektedir. 4 aylık süreden fazla devam eden bir davada işçinin bir kusuru
bulunmamaktadır. Kusuru olmayan davacı işçiye davanın sona erdiği tarihe
kadar olan ücret ve diğer haklarının verilmemiş olması toplumun özellikle
emeği ile geçinen işçi toplumunun huzurunu bozan bir olaydır. Bu husus
adalet anlayışı ile de uygunsuzluk yaratmaktadır. Zira mahkeme işçinin iş
akdinin işvereni tarafından feshini geçersiz saymakta ancak davacının
davasının 4 aydan fazla sürmüş bulunmasına rağmen ancak 4 aylık ücretini
vermektedir. Bu hususun adalet anlayışı ile çelişmekte olduğu açıktır.
Ayrıca bu husus sosyal bir hukuk devleti ilkesine de aykırılık
yaratmaktadır. Sosyal bir hukuk devletinde çalışanların haklarının korunması
esastır. İş akdi haksız olarak feshedilen ve haksızlığı mahkeme önünde
kanıtlayan çalışanın, çalıştırılmadığı süreye ait ücretinin davanın,
davacının elinde olmayan etkenlerle uzamasından dolayı 4 aydan fazlasının
verilememesi sosyal bir hukuk devletinde korunması mümkün olmayan bir
davranış olarak kabulü gerekmektedir. Bu nedenlerle kararın kesinleşmesine
kadar geçen çalıştırılmayan süreye ait ücreti en çok 4 ay olarak
sınırlandıran bu hüküm Anayasa’nın belirtilen hükmüne aykırı olduğundan
iptali gerekmektedir.
Anayasa’nın 5.
maddesindeki hükümde, Devletin temel amaç ve görevleri düzenlenmiş olup, bu
amaç ve görevler içinde, “kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve
adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi
için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak” olarak belirlemiştir.
Görüldüğü gibi Devlet, kişilerin refah,
huzur ve mutluluğunu sağlamak ile görevli kılınmış, sınırlayan ekonomik,
siyasal ve sosyal engelleri kaldırmakla ve maddi varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmakla yükümlü kılınmıştır. 4857 sayılı
Yasa’nın 21/3. maddesindeki süreyi 4 ayla sınırlandırmakla bu hükme aykırı
hareket etmiş bulunmaktadır. Zira emeği ile çalışıp
topluma ve devlete üretim sağlayan işçinin iş akdinin feshi davasının sonucunda
haklı bulunmasına rağmen davanın mahkemelerin ağır iş yükü nedeni ile
uzamasından zarar görmekte ancak en çok 4 aya kadar ücretini ve diğer
haklarını alabilmekte, bunun üzerindeki örneğin 8-9 aylık veya bir yıllık
ücret ve diğer haklarından mahrum kalmaktadır. Bu husus ise devletin
amaç ve görevlerini düzenleyen bu hükmüne aykırı bulunmaktadır.
Anayasa’nın 49. maddesinde, çalışma
hakkı ve ödevi düzenlenmiştir. Çalışmanın herkesin hakkı ve ödevi olduğu
belirtilmiş, Devletin çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma
hayatını geliştirmek, çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı
desteklemek, işsizliği önlemeye yönelik ekonomik ortam yaratmak ve çalışma
barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alacağı hüküm altına alınmıştır.
4857 sayılı Yasa da çalışma barışını sağlamak ve çalışanları korumak için
çıkarılmış bir Yasadır. Bu husus Yasa’nın 1.
maddesinde açık olarak belirtilmiştir. Ayrıca Anayasa’nın 60. maddesinde
herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu hüküm altına alınmıştır. 4857
sayılı Yasa’nın 21/3. maddesi bu iki Anayasa hükmü nazara alındığında
aykırılık teşkil etmektedir. Zira yukarıda da açıklandığı
gibi, davaların 4 aydan fazla sürmesi 1 seneye yakın olması hatta geçmesi
nazara alındığında, davacı işçi ancak en çok 4 aylık ücret ve diğer haklara
mahkemenin karar vereceği nazara alındığında haklı olan davacının 4 ayın
üzerindeki sosyal hakları ve ücretinin verilememesi sosyal güvenlik hakkına
da aykırı bulunmaktadır. Zira Yasa’nın bu mevcut uygulamasında, en
çok 4 aylık sürenin dışında davasında haklı olan davacının sosyal hakları
askıda kalmaktadır. İş akdinin feshinin geçersizliğine karar verildiğinde
yukarıda da belirtildiği gibi iş akdi başlangıcından beri devam eder hale
gelecektir. Fesih hiç olmamış gibi düşünülecektir. Bu durumda en çok 4
aylık ücretin yanında diğer sosyal haklar yönünden ücretin ekleri
düşünüldüğü gibi, fesihle birlikte ödenmeyen SSK primleri de gündeme
gelmektedir. Diğer sosyal haklar kapsamını geniş alıp bunların da içinde
düşünülmesi zorunludur. Zira akdin feshi ile prim ödemesi kesildiğine göre,
feshin geçersizliğine karar verilmekle ödenmeyen primlerin de ödenmesi
gündeme gelmektedir. Yasa’nın bu haliyle kuruma işverenin ancak davacıya
ait en fazla 4 aya kadar primlerini mahkeme kararına dayalı olarak gecikmiş
olarak ödemesi mümkün olabilecektir. Ancak 4 aydan fazla süren davalar söz
konusu olduğunda SOSYAL GÜVENLİK HAKKI 4 aydan sonrası için yok olmaktadır.
Bu yok olmada davacının kusuru bulunmamakta, davalı işverenin hatalı feshi
ile iş yoğunluğu nedeni ile davaların Yasa’da belirtilen sürede
sonuçlandırılamamış olması gelmektedir. Bu haliyle Anayasa ile güvenlik
altına alınmış olan sosyal güvenlik hakkının yok sayılması Anayasa’nın 60.
maddesine aykırılık teşkil etmektedir. Bu nedenle de iptali gerekmektedir.
Açıklanmasına çalışılan nedenler nazara
alındığında, 4857 sayılı Yasa’nın 21/3. maddesinde, iş akdi işveren
tarafından feshedilen işçinin açmış olduğu FESHİN GEÇERSİZLİĞİ VE İŞE İADE
davasında, haklı bulunup feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar
verilen davacı işçinin davasının iş yoğunluğu nedeni ile 4 aydan fazla
sürmesi halinde Yasa ile belirlenen ve haklı olması nedeni ile işveren
tarafından işe başlatılmamasının cezası olarak ödenmesi öngörülen 4 aylık
ücret ve diğer sosyal hakların ödenmesi yönündeki hüküm Anayasa’nın
yukarıda açıklanmasına çalışılan, 2., 5., 49. ve
60. maddeleri ile KANUNLARIN ANAYASAYA AYKIRI OLAMAYACAĞINA DAİR 11.
maddesine aykırı olduğu düşüncesine varıldığından hükmün iptalini talep
etmek gerekmiştir.
Taraflar resen yapılan bu başvuru
nedeni ile gerekçeli kararın hazırlanmasına kadar geçen bu süre içinde
yazılı olarak bu hususta beyanlarını sunmadıklarından taleple birlikte
gönderilmesi mümkün olmamıştır.
SONUÇ VE TALEP: Yukarda açıklanmasına
çalışılan nedenlerle: 4857 sayılı Yasa’nın 21/3. maddesindeki,
“KARARIN KESİNLEŞMESİNE KADAR
ÇALIŞTIRILMADIĞI SÜRE İÇİN İŞÇİYE EN ÇOK 4 AYA KADAR DOĞMUŞ BULUNAN ÜCRET
VE SOSYAL HAKLARI ÖDENİR” hükmündeki,
“EN ÇOK 4 AYA KADAR” olan ibaresinin
Anayasa’nın 2., 5., 11., 49. ve 60. maddelerine
aykırı olduğu düşünüldüğünden İPTALİNE KARAR VERİLMESİ HUSUSU, Anayasa’nın
152. maddesine göre talep olunur.”
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
22.5.2003 günlü, 4857 sayılı İş Kanunu’nun itiraz
konusu ibareyi de içeren 21. maddesi şöyledir:
“İşverence
geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı
mahkemece veya özel hakem tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine
karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır.
İşçiyi başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en
az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödemekle
yükümlü olur.
Mahkeme veya özel hakem
feshin geçersizliğine karar verdiğinde, işçinin işe başlatılmaması halinde
ödenecek tazminat miktarını da belirler.
Kararın kesinleşmesine kadar
çalıştırılmadığı süre için işçiye en
çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları ödenir.
İşçi işe başlatılırsa, peşin
olarak ödenen bildirim süresine ait ücret ile kıdem tazminatı,
yukarıdaki fıkra hükümlerine göre yapılacak ödemeden mahsup edilir. İşe
başlatılmayan işçiye bildirim süresi verilmemiş veya bildirim süresine ait
ücret peşin ödenmemişse, bu sürelere ait ücret tutarı ayrıca ödenir.
İşçi kesinleşen mahkeme veya
özel hakem kararının tebliğinden itibaren on işgünü içinde işe başlamak
için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. İşçi bu süre içinde başvuruda
bulunmaz ise, işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılır ve
işveren sadece bunun hukuki sonuçları ile sorumlu olur.
Bu maddenin birinci, ikinci
ve üçüncü fıkra hükümleri sözleşmeler ile hiçbir suretle değiştirilemez;
aksi yönde sözleşme hükümleri geçersizdir.”
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında
Anayasa’nın 2., 5., 11., 49. ve 60. maddelerine
dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi
gereğince, Mustafa BUMİN, Haşim KILIÇ, Sacit
ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Mustafa YILDIRIM,
Cafer ŞAT, Fazıl SAĞLAM, A.Necmi ÖZLER ve Serdar ÖZGÜLDÜR’ün katılımlarıyla 18.1.2005 tarihinde yapılan
ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının
incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin
rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların
gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği
görüşülüp düşünüldü:
A- Anlam ve Kapsam
4857 sayılı İş Kanunu’nun 20. maddesinde, iş
sözleşmesi feshedilen işçinin, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya
gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih
bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava
açabileceği, taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlığın aynı sürede özel hakeme
götürüleceği ve aynı maddenin üçüncü fıkrasında da, davanın seri muhakeme
usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılacağı, mahkemece verilen kararın
temyizi halinde, Yargıtay’ın bir ay içinde kesin olarak karar vereceği
belirtilmiştir.
Yasa’nın “Geçersiz sebeple yapılan feshin
sonuçları” başlıklı 21. maddesinin birinci fıkrasında, işverence geçerli
sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece
veya özel hakem tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine karar
verildiğinde, işverenin, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorunda olduğu,
işçiyi başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en
az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödemekle
yükümlü olacağı, ikinci fıkrasında, mahkeme veya özel hakemin feshin
geçersizliğine karar vermesi durumunda, işçinin işe başlatılmaması halinde
ödenecek tazminat miktarını da belirleyeceği öngörülmüştür.
Maddenin, itiraz konusu ibareyi de içeren üçüncü
fıkrasında ise, “Kararın
kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört aya
kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları ödenir.” denilmiş ve
maddenin altıncı fıkrasında da, bu maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkra
hükümlerinin sözleşmeler ile hiçbir suretle değiştirilemeyeceği, aksi yönde
sözleşme hükümlerinin geçersiz olduğu kurala bağlanmıştır.
Anılan 21. maddenin gerekçesinde
de belirtildiği gibi, iş sözleşmesinin feshinin geçersizliğine karar
verilmesi istemiyle açılan davanın sonuçlanması uygulamada dört ayı aşsa
da, işveren işçiyi işe başlatsın ya da başlatmasın, işçi, feshin
geçersizliğine ilişkin kararın kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı
sürenin en çok dört aya kadar olan kısmı için ücretini ve diğer haklarını
alabilecektir.
B- Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
Başvuru kararında, itiraz konusu kuralın, 4857
sayılı İş Kanunu’nun 20. maddesinde yer alan yargılama süresiyle paralel
olduğu, ancak iş mahkemelerinin işyükü dikkate alındığında bu düzenlemenin işçi
aleyhine sonuç doğurduğu, bu davalardaki yargılamanın Yasa’da belirtilen
süre içinde tamamlanamadığı, bu durumda davanın dört aydan fazla sürmesi
halinde davacı işçinin haklı çıksa da ancak dört aylık doğmuş bulunan ücret
ve diğer haklarına sahip olabileceği, fazlaya ilişkin haklarından mahrum
kalacağı, davanın uzamasında kusuru olmayan işçinin, feshin geçersizliği
yolunda verilen kararın kesinleşmesine kadar geçen süreye ait ücret ve
diğer haklarının dört ay ile sınırlandırıldığı ve ayrıca dört aydan fazlaya
ilişkin sosyal güvenlik haklarının da yok sayıldığı, bu düzenlemenin adil
olmadığı, belirtilen nedenlerle 4857 sayılı İş Kanunu’nun 21. maddesinin
üçüncü fıkrasında yer alan “…en çok dört aya kadar…” ibaresinin, Anayasa’nın 2.,
5., 11., 49. ve 60. maddelerine aykırı olduğu ve iptali gerektiği ileri
sürülmüştür.
Anayasa’nın 2. maddesinde nitelikleri belirtilen
sosyal hukuk devleti, insan haklarına saygılı, kişi hak ve özgürlükleriyle
kamu yararı arasında adil bir denge kurabilen, çalışma hayatının kararlılık
içinde gelişmesi için sosyal ve ekonomik önlemler alarak çalışanlarını
koruyan, onların insan onuruna uygun hayat sürdürmelerini sağlayan, sosyal
güvenlik hakkını yaşama geçirebilen, güçsüzleri güçlüler karşısında
koruyarak sosyal adaleti ve toplumsal dengeleri gözeten devlettir.
Anayasa’nın 49. maddesinde,
Devletin, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını
geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek,
işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma
barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alacağı, 60. maddesinde de,
herkesin, sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu ve Devletin bu güvenliği
sağlayacak gerekli tedbirleri alacağı belirtilmiştir.
4857 sayılı Yasa’nın 20. ve 21. maddelerinde yer
alan düzenlemeler arasında bütünlük bulunduğu
görülmektedir. Yasakoyucu tarafından 20. maddede yargılama süresi olarak
öngörülen toplam dört aylık süre, 21. maddenin üçüncü fıkrasında, feshin
geçersizliğine karar verilmesi durumunda, kararın kesinleşmesine kadar
işçinin çalıştırılmadığı süre için elde edebileceği azami ücret ve diğer
hakları belirlemekte ölçü olarak kullanılmıştır.
İş hayatında işçi ve işveren arasındaki dengeyi
kurarak çalışma barışını sağlamak ve korumak Devletin görevleri arasında
yer almaktadır. Buna göre, iş hayatı koşulları ve ülke verileri göz önüne
alınarak, işçi ve işveren ilişkilerinde her iki tarafın hak ve
yükümlülüklerinin gözetilmesi zorunlu bulunmaktadır.
Bu durumda, iş sözleşmesinin feshinin
geçersizliğine ilişkin kararın kesinleşmesine kadar işçiye çalıştırılmadığı
süre için doğmuş bulunan ücret ve diğer haklarının en çok dört aylık
kısmının ödenmesine ilişkin düzenleme, yargılama aşamasında öngörülen seri
muhakeme usulü gözetildiğinde işçi ve işveren arasında olması gereken hak
ve yükümlülük dengesinde bir ölçüsüzlüğe yol açmamaktadır.
Bu nedenle itiraz konusu ibare Anayasa’nın 2., 11., 49. ve 60. maddelerine aykırı değildir, iptal
isteminin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 5. maddesiyle ilgisi
görülmemiştir.
Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz
PAKSÜT ve Fulya KANTARCIOĞLU bu görüşe katılmamışlardır.
VI- SONUÇ
22.5.2003
günlü, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 21. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan
“... en çok dört aya kadar ...” ibaresinin
Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz
PAKSÜT ile Fulya KANTARCIOĞLU’nun karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
18.12.2008 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
|
Başkanvekili
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Sacit ADALI
|
|
|
|
Üye
Fulya KANTARCIOĞLU
|
Üye
Ahmet AKYALÇIN
|
Üye
Mehmet ERTEN
|
|
|
|
Üye
A. Necmi
ÖZLER
|
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Şevket APALAK
|
|
|
|
Üye
Serruh KALELİ
|
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
|
|
|
|
KARŞIOY YAZISI
4857 sayılı
İş Kanunu’nun 21. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “…en çok dört aya
kadar …” ibaresinin reddine ilişkin Fulya KANTARCIOĞLU’nun karşıoyuna
katılıyorum.
Başkan
Haşim
KILIÇ
KARŞIOY YAZISI
4857 sayılı
İş Kanunu’nun 21. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “…en çok dört aya kadar…” ibaresinin,
Anayasa’nın 2., 5., 11., 49. ve 60. maddelerine
aykırılığı savıyla iptali isteminin reddine, Kanun’un çeşitli maddelerinin
iptali istemiyle açılan E.2003/66 sayılı davaya ilişkin olan ve o davada
iptali istenen kurallar yönünden dengelerin tümüyle çalışan aleyhine bozulduğu, bunun da Anayasa’ya
aykırılıklar oluşturduğu görüşüyle katılmadığım K.2005/72 sayılı
kararındaki karşıoy yazımda belirtilenlere
paralel gerekçelerle katılmıyorum.
İtiraz
konusu kuralın gerekçesinde “dava,
seri muhakeme usulüne göre görülecek olmakla birlikte, sonuçlanması
uygulamada öngörülen dört aylık süreyi aşabilecektir.” denilmiş
olması, öte yandan Yasa’nın 21. maddesinin altıncı fıkrası ile dört aylık
tazminat süresinin sözleşme ile artırılmasının da yasaklanması, kuralının
çalışan aleyhine sonuçlar doğuracağı bilinerek yasalaştırıldığını
göstermektedir. Kuralın, Anayasa’nın 2. ve 49. maddelerine aykırı olması
nedeniyle iptali gerekir.
Başkanvekili
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
KARŞIOY GEREKÇESİ
22.5.2003
günlü 4857 sayılı İş Kanunu’nun “Geçersiz sebeple yapılan feshin sonuçları”nı düzenleyen 21. maddesinin ikinci
fıkrasında, mahkeme veya özel hakemin feshin geçersizliğine karar
verdiğinde, işçinin işe başlatılmaması halinde ödenecek tazminat miktarını
da belirleyeceği, itiraz konusu bölümün yer aldığı üçüncü fıkrasında ise
kararın kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört
aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer haklarının ödeneceği hükme
bağlanmaktadır. Başvuru kararında, bu fıkranın “en
çok dört aya kadar” bölümünün Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Feshin geçersizliğine karar verilmesi durumunda işçiye ödenecek
ücret ve diğer haklarının en çok dört ayla sınırlanmasının, Yasa’nın 20.
maddesinde feshin geçersizliği istemiyle dava açma süresinin bir ay;
mahkemenin karar vermesi gereken sürenin iki ay ve Yargıtay’ın karar
vereceği sürenin de bir ay olmasından kaynaklandığı buna göre, itiraz
konusu düzenlemenin söz konusu davaların en çok dört ayda bitirileceği varsayımına
dayandırıldığı anlaşılmaktadır. Davaların, Yasa’da öngörülen sürede
sonuçlandırılamaması durumunda ise işçinin kalan süre için herhangi bir hak
talep etmesine olanak bulunmamaktadır.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen sosyal hukuk
devleti, insan haklarına saygılı, kişilerin huzur, refah ve mutluluk içinde
yaşamalarını güvence altına alan, kişi hakları ile toplum yararı arasında
denge kuran, çalışma hayatının kararlılık içinde gelişmesi için sosyal,
iktisadi ve mali tedbirler alarak çalışanları koruyan ve insanca
yaşamalarını sağlayan, işsizliği önleyen, milli gelirin adalete uygun
biçimde dağıtılması için gereken önlemleri alan, güçsüzleri güçlüler
karşısında koruyarak sosyal adaleti gerçekleştiren devlettir. Sosyal ve ekonomik hakların tam anlamıyla korunup
yaşama geçirilebilmesi de kuşkusuz, sosyal hukuk devletinin tüm kurum ve
kurallarıyla Anayasa’nın özüne ve ruhuna uygun biçimde kurulması ve
işlemesiyle olanaklıdır.
Öte yandan, Anayasa’nın 5. maddesinde, “kişinin
temel hak ve hürriyetlerini sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya” çalışmak devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmış 49.
maddesinde de çalışmanın herkesin hakkı ve ödevi olduğu, devletin “çalışanların
hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları
ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli
ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri”
alacağı belirtilmiştir. Bu
düzenlemelerle sosyal hukuk devletinin gereği olarak çalışanlar korunurken
48. maddenin ikinci fıkrasında “devlet, özel teşebbüslerin milli ekonominin
gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık
içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri alır” denilerek özel teşebbüsler
bağlamında işverenlerin de Anayasal güvence kapsamında oldukları
vurgulanmıştır. Buna göre devlet, özel teşebbüslerin çıkarları ile
çalışanların hakları arasında adil bir denge kurmakla yükümlü tutulmuştur.
İtiraz konusu kuralla feshin geçersizliğine ilişkin
kararın kesinleşme sürecinin, dört ayı geçmesi olasılığı gözetilmeksizin
işçiye ödenecek ücret ve diğer hakların bu süreyle sınırlandırılması
çalışanlara tanınan Anayasal güvencelerle bağdaşmamaktadır. Başka bir
anlatımla devletin yargılamanın yasada öngörülen sürede bitirilmesini
sağlayamaması durumunda, bunun olumsuz sonuçlarına sadece çalışanların
katlanmak zorunda bırakılması, işverenin ise kararın kesinleşmesi çok uzun
bir süreyi alsa da dört aylık ödemeyle sorumluluktan kurtulması işçi,
işveren ilişkisinde adil dengenin gözetilmediğinin açık bir göstergesidir.
Yargılamanın belirlenen sürede tamamlanamamasından, kusuru bulunmayan
üstelik işverene göre daha güçsüz durumda olan çalışanın zarar görmesi
sonucunu doğuran kural, sosyal hukuk devleti ilkesiyle açık bir çelişki
oluşturduğu gibi bu konuda devlete anayasa ile verilen ödevlerin de yerine
getirilmediğini göstermektedir.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu bölümün iptali
gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|