Anayasa Mahkemesi Başkanlığından
:
Esas Sayısı : 2006/65
Karar Sayısı : 2009/114
Karar Günü : 23.7.2009
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Seferihisar Sulh Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 4.4.1929 günlü, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanunu’nun, 21.1.1983 günlü, 2789 sayılı Yasa’nın 1. maddesiyle
değiştirilen 305. maddesinin ikinci fıkrasının 18.11.1992 günlü, 3842
sayılı Yasa’nın 28. maddesiyle değiştirilen (1) numaralı bendi ile
4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 272. maddesinin (3)
numaralı fıkrasının (a) bendinin, Anayasa’nın Başlangıç’ı ile 2., 5., 10., 11., 12., 13., 36. ve 141. maddelerine
aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Sanığın bir banka şubesinden almış olduğu çek
defterlerini yasal ihtara rağmen süresi içerisinde ilgili bankaya iade
etmemesi üzerine açılan kamu davasında, itiraz konusu kuralların Anayasa’ya
aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçesinin ilgili bölümü
şöyledir:
“1- Sanığın eyleminin sabit olması halinde
itiraza konu olan kuralın sanık hakkında uygulanması mutlaktır. Çünkü 23.03.2005 tarih ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun
Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 8. maddesinde Bölge Adliye
Mahkemelerinin 26.09.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece
Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemeleri Kuruluş Görev ve Yetkileri
Hakkındaki Kanunun geçici 2. maddesi uyarınca Resmi Gazetede ilan edilecek
göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş kanunlar
hakkında kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 322.
maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere 305 ila
326. maddeleri uygulanır hükmü yer almıştır. Bu durumda 1412 sayılı
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 305/1 maddesinde yer alan (2000 YTL) iki
milyar liraya kadar para cezalarına dair olan hükümler temyiz olunamaz
hükmü halen yürürlükte olup sanık hakkında suç tarihi itibarı ile 3167
sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında
Kanuna göre 350 YTL adli para cezası verileceği ve bu cezanın temyiz edilemeyeceği yukarıda belirtilen
yasa maddesi ile açıkça sabittir ve
yine mahkememiz Yüksek Anayasa Mahkemesinin işlerin yoğunluğu da göz önüne
alınarak 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanununun 305/1. fıkrasındaki hükme
ilişkin Anayasaya Aykırılık iddiası incelenemez veyahut bu madde hükmü
23.02.2005 tarih ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve
Uygulama Şeklindeki Kanunun 8. maddesine göre “Bölge Adliye Mahkemelerinin
26.09.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile
Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş ve Görev ve Yetkileri Hakkındaki
Kanunun geçici 2. maddesi uyarınca Resmi Gazetede ilan edilerek göreve
başladığında 04.12.2004 tarih 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 272/3-a
maddesindeki sonuç olarak belirlenen 2000 YTL.ye
dahil adli para cezasına mahkumiyet hükümlerine ilişkin hüküm yürürlüğe
gireceğinden” ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanununu 305/1. maddesi
kendiliğinden yürürlükten kalkacağından adı geçen 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanununun 272/3-a Kanun maddesinin Anayasaya aykırı olduğu
iddiası ile Yüksek Anayasa Mahkemenize başvurulmuş ve inceleme tarihinde
hükümlerden her ikisi ya da yürürlükte bulunan hükmün iptali yoluna
gidilmesi yine Anayasanın 141. maddesindeki davanın en az giderle ve mümkün
olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir maddesine dayandırılarak
her iki hükmün iptali talep edilmiş olup,
2- 2709 sayılı T.C.
Anayasasının-başlangıç hükümleri ve
2., 5. maddelerinde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
Hukuk Devleti olup kimsenin Hukuk Devleti dışına çıkamayacağı, Devletin
amaç ve görevlerinin kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak ve insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli
şartlara hazırlamaya çalışmak olduğu Anayasanın 10. maddesinde herkes din,
ırk, renk, siyasi, düşünce, felsefi inanç, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğunu hiçbir kişiye, aileye,
zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamayacağını, 11. maddeye göre Anayasa
hükümlerinin yasama, yürütme, yargı organları ile tüm idari makamları
bağlayan temel hukuk kuralları olduğunu ve Kanunun Anayasaya aykırı olamayacağını,
12. maddesi herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez
temel hak ve hürriyetlere sahip olduğunu, temel hak ve hürriyetlerin
kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarının
ihtiva ettiğini, 13. maddesinin temel hak ve hürriyetlerinin özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği ve bu
sınırlamanın Anayasanın sözüne, ruhuna demokratik toplum düzeninin ve laik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağını, 36.
maddesinde ise hak arama hürriyetinden bahsettiği herkesin meşhur vasıta ve
yollardan faydalanmak sureti ile yargı merciler önünde davacı ve davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir.
3- Özet olarak belirtilen amir kurallar
gereğince temel hak ve hürriyetlerin kısıtlanması ancak kanunla tayin
edileceği ve bu sınırlamanın demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı
olamayacağı, adil yargılama hakkının temelde “insan hakkı olduğu açıkça
Anayasamızda belirtilmiştir. Adil yargılanma hakkı hak arama özgürlüğünün
pratiği olup kişilerin doğru ve güvenli yargılanma hakları vardır, doğru ve
güvenli yargılanma hakkının işlerlik kazandığının en önemli göstergesi
yargıya duyulan güvene inanç olarak ortaya çıkmasıdır. İnsanların haksız
olarak yargılandıkları zaman adalet yerine gelmez. Masum kişilerin mahkum edildiği veya davalar adil olarak görünüyorsa
adalet saygınlığını yitirir adil yargılanma temel bir insan hakkıdır.
Suçlunun haklarının ihlali duruşma öncesi, duruşma sırasında ve duruşma
sonrasında verilen hükmün infazına kadar devam eder. Bir kişinin adil
olarak yargılanıp yargılanmadığının göstergesi ise hakkında verilen kararın
bir üst mahkemeye başvurma hakkı tanımasına bağlıdır. Adli bir suçtan
dolayı hüküm giymiş kişilerin mahkumiyet kararı
bir üst mahkeme tarafından yeniden gözden geçirilmesi Anayasanın 38.
maddesinde yer alan adil yargılanma hakkı ile korunmuştur. Ancak 1412
sayılı Ceza Muhakemeleri Kanununu 305/1 yer alan ikimilyar
lira (2000 YTL) kadar yer alan para cezalarına dair olan hükümler temyiz
olunamaz hükmü ile 5271 sayılı Ceza Mahkemesi Kanununun 272/3-a maddesinde
yer alan “sonuç olarak belirlenen 2000 YTL. ye
dair adli para cezasına mahkumiyet hükümlerine karşı istinaf yoluna
başvurulamaz” hükümleri yukarıda belirtilen Anayasa maddelerine aykırıdır.
Sanıkların işlediği suçların ayırımına göre ve alacakları ceza türlerine
göre temyiz veya istinaf yoluna başvuramaz veya bu yolun kimi sanıklar için
açık kimi sanıklar için kapalı olmasının Anayasanın 10. maddesinde yer alan
eşitlik ilkesine de aykırıdır. Aynı zamanda kişinin bir üst mahkemeye
başvurma hakkı da adil yargılanıp yargılanmadığının denetlenmesinin
istenmesi temel bir insan hakkı olup, aynı hukuki durumda bulunanlardan
“bir kısmına aynı hakkın tanınması bir kısmına ise tanınmaması Anayasaca
koruma altına alınmamıştır. Hak arama hürriyetine ilişkin hükümler ile
eşitlik ilkesine de aykırı ve Hukuk Devleti ilkesi ile de bağdaşmamaktadır.
4- Devletin temel
amaçları ve görevleri, eşitlik ilkesi, temel hak ve hürriyetleri niteliği,
hak arama hürriyetine ilişkin düzenlemeleri aykırı olan söz konusu hükmün
belirtilen ve yüksek Mahkemece resen nazara alınacak diğer gerekçelerle
itiraza konu 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 305/1 fıkrası ile yukarıda
açıklanan gerekçelerle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 276/3-a
bendindeki hükümlerinin Anayasaya aykırı olması nedenleri ile Anayasanın
152. maddesi gereğince mahkemece resen iptaline karar verilmesi itiraz ve
arz olunur.”
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralları
1- 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun itiraz konusu bendi
de içeren 305. maddesi şöyledir:
“(Değişik: 2789 - 21.01.1983) Ceza Mahkemelerinden
verilen hükümler temyiz olunabilir. Ancak, onbeş
sene ve ondan yukarı hürriyeti bağlayıcı cezalara ait hükümler hiç bir harç
ve masrafa tabi olmaksızın Yargıtayca re'sen tetkik olunur.
1. İkimilyar
liraya kadar (ikimilyar dahil)
para cezalarına dair olan hükümler,
2. Yukarı sınırı onmilyar
lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat
hükümleri,
3. Bu Kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı
bulunan hükümler,
Temyiz olunamaz.
Bu suretle verilen hükümler tekerrüre esas olmaz.
Ancak haklarında 343 üncü madde hükümleri dairesinde Yargıtaya
başvurulabilir.”
2- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun itiraz konusu bendi de
içeren 272. maddesi ise şöyledir:
“(1) İlk derece mahkemelerinden verilen hükümlere karşı
istinaf yoluna başvurulabilir. Ancak, onbeş yıl
ve daha fazla hapis cezalarına ilişkin hükümler, bölge adliye mahkemesince re'sen incelenir.
(2) Hükümden önce verilip hükme esas teşkil eden
veya başkaca kanun yolu öngörülmemiş olan mahkeme kararlarına karşı da
hükümle birlikte istinaf yoluna başvurulabilir.
(3) Ancak;
a) Sonuç olarak belirlenen ikibin lira dahil adli para
cezasına mahkumiyet hükümlerine,
b) Üst sınırı beşyüz günü
geçmeyen adli para cezasını gerektiren suçlardan beraat hükümlerine,
c) Kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan
hükümlere,
Karşı istinaf yoluna başvurulamaz.”
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa’nın Başlangıç’ı ile 2., 5., 10., 11., 12., 13., 36. ve 141. maddelerine
dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğü’nün 8. maddesi hükmü uyarınca Tülay TUĞCU, Haşim KILIÇ, Sacit ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet
ERTEN, A. Necmi ÖZLER, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket
APALAK, Serruh KALELİ ve Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün
katılımlarıyla 4.5.2006 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında,
öncelikle davada uygulanacak kural sorunu görüşülmüştür.
Anayasa’nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 28. maddesine
göre, mahkemeler, bakmakta oldukları davalarda uygulayacakları kanun ya da
kanun hükmünde kararname kurallarını Anayasa’ya aykırı görürler veya
taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık savının ciddi olduğu kanısına
varırlarsa, o hükmün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmaya
yetkilidirler. Ancak, bu
kurallar uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için
elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın
bulunması ve iptali istenen kuralların da o davada uygulanacak olması
gerekmektedir. Uygulanacak yasa kuralları, davanın değişik evrelerinde
ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da
olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.
Başvuran Mahkeme, 1412 sayılı Yasa’nın 305.
maddesinin ikinci fıkrasının (1) numaralı bendi ile 5271 sayılı Yasa’nın
272. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (a) bendinin iptalini istemektedir.
1412 sayılı Yasa’nın 305. maddesinin ikinci fıkrasının (1) numaralı
bendinde, ceza mahkemelerinden verilen ve miktarı ikimilyar
lirayı (2000 YTL) geçmeyen mahkumiyet hükümlerinin
temyiz edilemeyeceği kuralı; 5271 sayılı Yasa’nın 272. maddesinin (3)
numaralı fıkrasının (a) bendinde ise ilk derece ceza mahkemelerinden
verilecek ikibin liraya kadar adli para
cezalarına ilişkin mahkumiyet hükümlerine karşı istinaf yoluna
başvurulamayacağı kuralı yer almaktadır. İtiraz konusu kuralın davada
uygulanacak kural olduğunun kabulü için öncelikle yürürlükte bulunması
gerekmektedir Oysa, 1412 sayılı Yasa 5320 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 18. maddesiyle 1
Haziran 2005 tarihi itibarıyla yürürlükten kaldırılmış, ancak aynı Yasa’nın
8. maddesinde bölge adliye mahkemelerinin Resmi Gazete’de ilan edilecek
göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş kararlar
hakkında, kesinleşinceye kadar 1412 sayılı Yasa’nın 305 ilâ 326.
maddelerinin (322. maddenin
dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç) yürürlükte olacağı
hükmüne yer verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başlama tarihi
bugüne kadar Resmi Gazete’de ilan edilmediğinden, 5271 sayılı Yasa’nın 272.
maddesinin (3) numaralı fıkrasının (a) bendi yürürlüğe girmemiştir.
Bu durumda, 5271 sayılı Yasa’nın 272. maddesinin (3) numaralı
fıkrasının (a) bendi henüz yürürlüğe girmediğinden,
bakılmakta olduğu davada uygulanacak kural niteliğinde değildir.
Açıklanan nedenlerle;
A- 4.12.2004
günlü, 5271 sayılı “Ceza Muhakemesi Kanunu”nun 272. maddesinin (3) numaralı
fıkrasının (a) bendinin, itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu
davada uygulanma olanağı bulunmadığından, bu bende ilişkin başvurunun
Mahkeme’nin yetkisizliği nedeniyle reddine,
B- Dosyada
eksiklik bulunmadığından, 4.4.1929 günlü, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanunu’nun 305. maddesinin ikinci fıkrasının 3842 sayılı Yasa ile
değiştirilen (1) numaralı bendinin esasının incelenmesine,
oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin
rapor, itiraz konusu kural, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların
gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği
görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında, sanıkların işledikleri suçların
türü ve alacakları ceza miktarına göre temyiz yoluna başvuramamaları ya da
bu yolun kimi sanıklar için açık kimi sanıklar için kapalı olmasının
eşitlik ilkesine aykırı olduğu, ayrıca itiraz konusu kuralla kişinin bir
üst mahkemeye başvuru ve kararın denetlenmesini isteme hakkının elinden
alınmasının adil yargılanma hakkının ihlali anlamına geldiği belirtilerek,
itiraz konusu kuralın Anayasa’nın Başlangıç’ı ile 2.,
5., 10., 11., 12., 13., 36. ve 141. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
İtiraz konusu kuralı da içeren 1412 sayılı Yasa’nın
305. maddesinde, ceza mahkemelerince verilen kararların hangilerinin temyiz
edilebileceği hangilerinin ise temyiz edilemeyeceğine ilişkin hükümlere yer
verilmiştir. Maddenin birinci fıkrasında, “hüküm” sayılan kararlara karşı
temyiz yoluna başvurulabileceği (isteğe bağlı temyiz), ancak onbeş sene ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezalara
ilişkin hükümlerin re’sen temyize tabi olduğu
belirtilmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında ise temyiz edilebilme kuralının
istisnaları sayılmıştır. Söz konusu maddenin ikinci fıkrasının itiraz
konusu (1) numaralı bendinde, ikimilyar liraya
kadar (ikimilyar dahil)
para cezasına ilişkin hükümlerin temyiz edilemeyeceği belirtilmektedir.
Buna göre, gerek 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 50. maddesi uyarınca kısa
süreli hürriyeti bağlayıcı cezaya seçenek olarak hükmedilen, gerekse aynı
Yasa’nın 52. maddesi uyarınca doğrudan hükmedilen adli para cezalarının
miktar olarak 2000 TL’yi aşmaması durumunda temyiz edilebilmelerine olanak
bulunmamaktadır.
Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36.
maddesinde, herkesin meşrû vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı kimliğiyle
sav ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
Yargı yerlerinin verdikleri kararlarda, gerek
yanılma, gerekse normları değişik biçimde yorumlama sonucu olarak doğan ve olağan
sayılması gereken yasaya ve hukuka aykırılıkların giderilmesini sağlamak
amacıyla bazı yöntemlerin konulması yoluna gidilmiştir. Bir yargı yerinin
verdiği kararda aykırılık olduğu savı ile ortaya çıkan uyuşmazlığın
çözümlenmek üzere yargı önüne getirilmesi “kanun yolu”na
başvurmadır. Kanun yoluna başvuru hakkı, adil yargılanma hakkının kapsamı
içerisinde kabul edilmektedir. Bunun nasıl yapılacağı ise usul hükümleri
ile gösterilmektedir. Anayasa’nın 142. maddesinde “mahkemelerin
kuruluşunun, görev ve yetkilerinin, işleyişlerinin ve yargılama
usullerinin” yasa ile düzenlenmesi öngörülmüştür. Yasa yoluna ilişkin
düzenlemeler, yargılama usulü kapsamındadır. Yargılamanın olabildiğince
hızlı sonuçlanması ve suçluların bir an önce cezalandırılması gerektiğinden
her karara karşı değil, fakat önemli kararlara karşı kanun yoluna gidilmesi
gereği benimsenmektedir. Mahkemelerce verilen tüm kararlara karşı kanun
yolunun açık tutulması, kanun yolu kurumunu işlemez duruma getirebilir.
Kaldı ki, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Ek 7 numaralı protokolünün
“Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı” başlıklı 2. maddesinde de
bir mahkeme tarafından cezai bir suçtan mahkum
olan kimsenin verilen hükmü bir üst mahkemede inceletmek hakkına sahip
olduğu ancak bu hakkın kullanılmasına yasada düzenlenmiş haliyle az önemli
suçlar ya da ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede
yargılandığı veya beraatini müteakip bunun temyiz
edilmesi üzerine verilen mahkumiyet hallerinde istisnaya tabi
tutulabileceği hükmüne yer verilmiştir.
Anayasa’nın tüm maddeleri aynı etki ve değerde
olup, aralarında bir üstünlük sıralaması bulunmadığından, uygulamada
bunlardan birine öncelik tanımak olanaklı değildir. Bu nedenle, kimi zaman
zorunlu olarak birlikte uygulanan iki Anayasa kuralından biri, diğerinin
sınırını oluşturabilmektedir.
Hak arama özgürlüğü Anayasa’nın 36. maddesinde
düzenlenmiş ve anılan maddede hak arama hürriyeti için herhangi bir
sınırlama nedeni öngörülmemiş ise de mahkemelerin kuruluşu, görev ve
yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceğini
öngören Anayasa’nın 142. ve davaların mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasını ifade eden Anayasa’nın 141. maddelerinin, hak arama
hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti,
eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni
kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuk güvenliğini sağlayan, bütün
etkinliklerinde hukuka ve Anayasa’ya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız
yargı denetimine bağlı olan devlettir. Yasaların kamu yararının sağlanması
amacına yönelik olması, genel, objektif, adil kurallar içermesi ve
hakkaniyet ölçütlerini gözetmesi hukuk devleti olmanın gereğidir. Bu
nedenle yasakoyucunun hukuki düzenlemelerde
kendisine tanınan takdir yetkisini anayasal sınırlar içinde adalet,
hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini göz önünde tutarak kullanması
gerekir.
İtiraz konusu kuralda, ceza mahkemelerince sonuç
olarak hükmedilen ikimilyar liraya kadar adli
para cezalarına ilişkin hükümlerin temyiz edilemeyeceği belirtilmektedir.
Söz konusu kuralla, verilen cezanın doğrudan ya da kısa süreli hapis
cezasından çevrilen adli para cezası olup olmadığı dikkate alınmaksızın,
yalnızca sonuç olarak hükmedilen ceza miktarını esas alınmıştır. Yasakoyucunun ceza mahkemelerinden verilen kararların
bir kısmına temyiz yolunu kapatmadaki amacının tüm kararların Yargıtay
incelemesine tabi tutulması durumunda Yargıtayın
iş yükünün artacağı ve sonuçta yargılamanın yavaşlayacağı düşüncesi olduğu
açıktır. Bir başka ifade ile yasakoyucu, önemsiz
sayılabilecek bazı suçlardan ötürü verilen kararlara karşı temyiz yoluna
başvurulmasına yasa ile sınır getirmiştir. Ceza adalet sisteminde “önemsiz
sayılabilecek suçlar” kategorisi içerisinde mütalaa edilebilmeleri mümkün
bulunan doğrudan para cezası verilmesini gerektiren suçlar için öngörülen
temyiz edilebilme sınırının, paranın bugünkü satın alma gücü karşısında
adalet duygusunu rencide edecek veya hukuk devleti kavramıyla bağdaşmayacak
sonuçlara yol açacak boyutta bulunmaması nedeniyle, itiraz konusu kuralın
doğrudan hükmedilen adli para cezaları yönünden Anayasa’nın 2., 36., 141. ve 142. maddelerine aykırı bir yönü
bulunmamaktadır.
Buna karşılık, hapis cezasını gerektiren suçları ve
dolayısıyla da bu suçlardan ötürü verilen adli para cezalarını “önemsiz”
olarak kabul ekmek mümkün değildir. Nitekim,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Ek 7 numaralı protokolünün 2.
maddesinde iki dereceli yargılanma hakkının istisnası olarak gösterilen “az
önemli suçlar” ya da “hafif suçlar” tabirinin, aynı Sözleşme’nin maddeye
ilişkin açıklamasında suçun cezasının hapis cezasını gerektirip gerektirmeyeceğine
bakılarak saptanması gerektiğinin ifade edilmesi karşısında, itiraz konusu
kuralla getirilen düzenlemenin hapis cezasından çevrili adli para cezaları
bakımından adil yargılanma hakkıyla bağdaşmadığı açıktır.
Diğer taraftan, hapisten çevrilen adli para
cezalarına ilişkin mahkumiyet kararlarının mevzuatımızda
hükümlü bakımından dolaylı olarak hak yoksunluğu sonucunu doğurabilecek
suçlara ilişkin olması durumunda, sanıkların bu kararları temyiz edememesi
hakkaniyete aykırı bir takım sonuçlara da yol açabilecektir. Örneğin
hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik veya güveni kötüye kullanma
suçlarında, malın değerinin azlığı, etkin pişmanlık veya diğer cezai indirim
nedenlerinin uygulanması sonucunda, sonuç olarak hükmedilecek hapisten
çevrili adli para cezalarının temyiz edilebilirlik sınırının altında kalma
olasılığı mevcuttur. Bu durumda, temyiz sınırının altında kalan hapisten
çevrili bir adli para cezasına mahkum olan kişi
devlet memuru olamayacak, milletvekili seçilemeyecek veya bir siyasi
partiye üye olamayacaktır. Kişi hakkında böylesi ağır sonuçlar
doğurabilecek bir suçtan dolayı verilecek mahkumiyet
kararını önemsiz veya hafif saymaya olanak bulunmadığı gibi, korunan hukuki yarar ve yasakoyucuya tanınan takdir yetkisi birlikte
değerlendirildiğinde, söz konusu
düzenlemenin adalet ve hakkaniyet ilkeleriyle de bağdaşmadığı açıktır.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kuralla
yalnızca sonuç olarak hükmedilen adli para cezası esas alınarak, hapisten
çevrili adli para cezalarının nitelikleri ve kişi bakımından sonuçları göz
ardı edilerek, bunları da kapsayacak biçimde temyiz yoluna getirilen
parasal sınır, Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırıdır. Kuralın iptali
gerekir.
Kural, Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine
dayanılarak iptal edildiğinden, ayrıca Başlangıç ile 5.,
10., 11., 12., 13. ve 141. maddeleri yönünden incelemeye gerek
duyulmamıştır.
VI- İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU
Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında “Kanun,
kanun hükmünde kararname ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da
bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte
yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi İptal hükmünün
yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî
Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez” denilmekte, Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulü Hakkında Kanun’un 53. maddesinin
dördüncü fıkrasında da bu kural tekrarlanmaktadır. Maddenin beşinci
fıkrasında ise Anayasa Mahkemesi’nin, iptal halinde meydana gelecek
hukuksal boşluğu kamu düzenini tehdit veya kamu yararını ihlâl edici
mahiyette görmesi halinde yukarıdaki fıkra hükmünü uygulayacağı
belirtilmektedir.
4.4.1929 günlü, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanunu’nun, 21.1.1983 günlü, 2789 sayılı Yasa’nın 1. maddesiyle
değiştirilen 305. maddesinin ikinci fıkrasının 18.11.1992 günlü, 3842
sayılı Yasa’nın 28. maddesiyle değiştirilen (1) numaralı bendinin iptal
edilmesi nedeniyle doğacak hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici
nitelikte görüldüğünden, Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 2949
sayılı Yasa’nın 53. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları gereğince
iptal hükmünün, kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl
sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.
VII-
SONUÇ
A- 4.4.1929 günlü, 1412 sayılı Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun, 21.1.1983 günlü, 2789 sayılı Yasa’nın 1.
maddesiyle değiştirilen 305. maddesinin ikinci fıkrasının 18.11.1992 günlü,
3842 sayılı Yasa’nın 28. maddesiyle değiştirilen (1) numaralı bendinin
Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
B- İptal edilen bendin
doğuracağı hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte
görüldüğünden, Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 2949 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 53.
maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları gereğince iptal hükmünün, KARARIN RESMİ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN
BAŞLAYARAK BİR YIL SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE,
23.7.2009 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
|
Başkanvekili
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
Üye
Sacit ADALI
|
Üye
Fulya KANTARCIOĞLU
|
Üye
Ahmet AKYALÇIN
|
Üye
Mehmet ERTEN
|
Üye
Mustafa YILDIRIM
|
Üye
Cafer ŞAT
|
Üye
A. Necmi
ÖZLER
|
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|