Yargıtay 9. Hukuk
Dairesinden:
Esas No : 2010/13514
Karar No : 2010/19357
YARGITAY
İLAMI
Mahkemesi : İskenderun İş Mahkemesi
Tarihi : 16/06/2009
Numarası : 2008/341 - 2009/480
Davacı : Ali Kurt Adına Avukat Eshabil Kendir
Davalı : 1- Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı
2-Yazıcı
Demir Çelik A.Ş. Adına Avukat
Yeliz
Kendi Şahin
3-
Doğan Taşımacılık San. ve Tic. Ltd.Şti.
Davacı
Ali Kurt ile davalılar Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Yazıcı Demir Çelik
A.Ş. ve Doğan Taşımacılık San ve Tic. Ltd.Şti. arasındaki davada İskenderun
İş Mahkemesince verilen ve kesinlik sınırı nedeniyle davanın esası
incelenmeksizin kesinleşen 16.06.2009 gün ve 2008/341 E, 2009/ 480 sayılı
kararının hukuka aykırı olduğu iddiası ile kanun yararına bozulması
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17.03.2010 gün ve 2010/ 54469 sayılı
tebliğnamesi ile istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm belgeler okunup gereği
düşünüldü:
YARGITAY KARARI
1-
Miktar ve değeri temyiz kesinlik sınırını aşmayan taşınır mal ve alacak
davalarına ilişkin nihai kararlar HUMK.’nun 427/II maddesi uyarınca temyiz
edilemez. Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgilidir. Temyiz kesinlik sınırı
belirlenirken yalnız dava konusu edilen taşınır malın veya alacağın değeri
dikkate alınır. Faiz, icra (inkar) tazminatı, vekalet ücreti ve yargılama
giderleri hesaba katılmaz.
Birleştirilen
davalarda, temyiz sınırı her dava için ayrı ayrı belirlenir.
İhtiyari
dava arkadaşlığında, temyiz sınırı her dava arkadaşının davası için ayrı
ayrı belirlenir.
Karşılık
davada, temyiz sınırı asıl dava ve karşılık dava için ayrı ayrı belirlenir.
Tespit
davalarında, temyiz sınırı tespit davasının öncüsü olduğu eda davasının
miktar ve değerine göre belirlenir.
Temyiz
sınırından fazla bir alacağın tamamının dava edilmiş olması halinde,
hükümde asıl istemin kabul edilmeyen bölümü temyiz sınırını geçmeyen
tarafın temyiz hakkı yoktur. Kısaca temyize konu edilen miktara bakılarak
kesinlik belirlenir.
Alacağın
bir kısmının dava edilmiş olması halinde, kısaca kısmi davada kesinlik
sınırı dava edilen miktara göre değil, alacağın tamamına göre belirlenir.
Yargıtay
İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 06.06.1975 gün ve 1975/6-8
sayılı içtihadında, 5521 sayılı yasada açık düzenleme olmamakla birlikte,
bu yasanın 15. maddesindeki düzenleme gereği HUMK.’nun 427. maddesindeki
kesinlik sınırının iş mahkemelerinde verilen kararlarda da uygulanması
gerektiği, grup halinde açılan davaların salt iş mahkemelerine özgü bir
dava türü olmadığı, bu nedenle seri olarak açılan davalarda her dosya için
kesinlik sınırına bakılması gerektiği açıkça belirtilmiştir.
2-
4853 sayılı Kanuna 26.12.2006 tarihinde 5568 sayılı Kanunla eklenen ek
madde 1 hükmü doğrultusunda tasarruf teşvik hesaplarına dair tüm varlık ve
yükümlülükler 31.12.2007 tarihi itibarıyla Hazineye devredilmiş durumdadır.
Anılan hükümde, "Mülga 9/3/1988 tarihli ve 3417 sayılı Kanunla kurulan
ve bu kapsamda hak sahiplerine yapılacak ödemelere ilişkin usûl ve esasları
belirlemek üzere 24/4/2003 tarihli ve 4853 sayılı Kanunla tasfiye edilen
Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabına ait tüm varlık ve
yükümlülükler, 31/12/2007 tarihine kadar Hazineye devrolunur. Devre ilişkin
hususları belirlemeye Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir.
Devir tarihinden sonra hak sahiplerine yapılacak her türlü ödeme, Türkiye
Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi kayıtları esas alınarak Banka
tarafından gerçekleştirilir. Bu ödemelere ilişkin bilgi ve belgelerin
Hazine Müsteşarlığına iletilmesini takiben söz konusu ödeme karşılığı
tutarlar Müsteşarlık bütçesine bu amaçla konulacak ödenekten karşılanmak
suretiyle hak sahibine ödenmek üzere Bankaya aktarılır. Konusu suç teşkil
eden fiillerden kaynaklanan ödemeler hariç hak sahiplerine fazla ödeme
yapıldığının tespiti halinde, bu tutarların tahsilinden vazgeçilerek terkin
edilir ve Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi yönünden
gerçekleşmiş ödemelere ilişkin tüm hak ve yükümlülükler kendiliğinden sona
erer" şeklinde kurala yer verilmiş olmakla tasarruf teşvik kesintisi,
katkı payı ve nema alacaklarından sorumluluk Hazine Müsteşarlığına ait
olmalıdır. Burada yasadan kaynaklanan bir sorumluluk söz konusu olup dahili
dava yolu ile Hazinenin davaya dahil edilmesi usul ve yasaya uygundur.
3-
Yerleşik Yargıtay kararlarına göre; Yargılamanın sağlıklı bir biçimde
sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp
tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın (takibin) süratle
sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden (ya da icra takibinden)
haberdar edilmesi ile mümkün olur. Kişinin hangi yargı merciinde duruşması
bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların (taleplerin) nelerden ibaret
olduğunu bilmesi, Tebligat Kanununda ve Tüzüğünde açıklanan usule uygun
tebligat yapılması ile sağlanabilir. HUMK.’nun 73. maddesi hükmünde çok
açık bir şekilde vurgulanan temel kurala göre, mahkeme tarafları
dinlemeden, onları iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usulüne uygun
olarak davet etmeden hükmünü veremez.
Bu
bakımdan, davetiyenin ve tebliğ tutanaklı zarfın, davadaki ve takipteki
önemi büyüktür. Asıl olan tarafların huzurunda yargılamanın yürütülmesi
olmakla birlikte, hukuk mahkemelerinde taraflar yargılamaya katılmasalar
dahi mutlaka duruşmadan haberdar edilmelidir. Duruşmaya gelmese dahi
yoklukta davaya devam edilip karar verilmesine usulün olanak tanıdığı
hallerde, yasanın öngördüğü uyarıyı taşıyan davetiyenin tebliğ edilmesinden
ve yasaya uygun taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına
girişilmemesi ve delillerin toplanarak bir sonuca ulaşılması zorunludur.
Tebliğ
ile ilgili Yasa ve Tüzük hükümleri tamamen şeklidir. Değinilen işlemler
nedeniyle tebligat; bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan
bir usul işlemidir. Gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak yasa
ve tüzükte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. Bu
sebeple tebligatın usul yasaları ile ilişkisinde daima göz önünde
tutulmalıdır.
Tebligat
ile ilgili 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve buna bağlı olarak çıkarılan Tüzük
hükümleri tamamen şeklidir. Kanun ve Tüzüğün amacı tebligatın muhatabına en
kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi
ve bu hususların belgeye bağlanmasıdır. Hal böyle olunca, yasa ve tüzük
hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. Kanunun ve
Tüzüğün belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların
geçerli olmayacağı Yargıtay içtihatlarında açıkça vurgulanmıştır.
Tebligat
Kanunu ile Tüzüğü'nde öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça tebliğ
memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır
ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz.
Tüzel
kişilere tebligatın nasıl yapılacağı Tebligat Kanununun 12. ve 13.
maddesinde ve Tebligat Tüzüğünün 17. ve 18. maddesinde açıklanmıştır.
Buna
göre; Tüzel Kişilere yapılacak tebligat bunların yetkili temsilcilerine
yapılır. Eğer tüzel kişinin yetkili temsilcisi yoksa veya evrakı bizzat
alamayacak bir halde ise; görev itibariyle temsilciden sonra gelen kimse
veya evrak müdürü gibi bu işle görevlendirilmiş bir kişiye, o da yoksa
tüzel kişinin o yerdeki memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.
Tebligat tüzel kişinin yetkili temsilcisine yapılmamış ve sıralı kişilere
yapılmışsa, bunun nedenlerinin açıkça ve ayrıntılı olarak tebligat
mazbatasına yazılması gerekir.
Mahkemece,
Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı adına duruşma günü belirtilmeden tek
tebligat zarfı kullanılarak birbirinden bağımsız olan 57 adet dosyaya ait
dahili dava dilekçesinin tebligata çıkarıldığı ve yetkisiz kişi adına yapılan
tebliğin yukarıda belirtilen yasa ve tüzük hükümlerine aykırı olduğu
anlaşılmaktadır.
Buna
göre mahkemece usulüne uygun şekilde taraf teşkili oluşturulmaksızın davalı
idarenin savunma hakkını kısıtlayarak yokluğunda karar verilmesi hatalıdır.
Bu
nedenle Yargıtay C. Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine atfen
düzenlediği tebliğname yerinde görülmekle İskenderun İş Mahkemesinin
16.06.2009 tarih ve 2008/341 Esas, 2009/480-Karar sayılı kararının sonuca
etkili olmamak üzere BOZULMASINA, Dosyanın gereği için Yargıtay C.
Başsavcılığına TEVDİİNE 17/06/2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
—— • ——
Yargıtay 9. Hukuk
Dairesinden:
Esas No : 2010/13515
Karar No : 2010/19358
YARGITAY
İLAMI
Mahkemesi : İskenderun İş Mahkemesi
Tarihi : 16/06/2009
Numarası : 2008/307-2009/496
Davacı : Ferit Bağatur Adına Avukat Eshabil Kendir
Davalı : 1 - Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı
2-
Yazıcı Demir Çelik A.Ş. Adına Avukat
Yeliz
Kendi Şahin
3-
Doğan Taşımacılık San. ve Tic. Ltd. Şti.
Davacı
Ferit Bağatur ile davalılar Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Yazıcı Demir
Çelik A.Ş. ve Doğan Taşımacılık San. ve Tic.Ltd.Şti arasındaki davada
İskenderun İş Mahkemesince verilen ve kesinlik sınırı nedeniyle davanın
esası incelenmeksizin kesinleşen 16.06.2009 gün ve 2008/ 307 E, 2009/ 496
sayılı kararının hukuka aykırı olduğu iddiası ile kanun yararına bozulması
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17.03.2010 gün ve 2010/ 54469 sayılı
tebliğnamesi ile istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm belgeler okunup gereği düşünüldü:
YARGITAY KARARI
1-
Miktar ve değeri temyiz kesinlik sınırını aşmayan taşınır mal ve alacak
davalarına ilişkin nihai kararlar HUMK.’nun 427/II maddesi uyarınca temyiz
edilemez. Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgilidir. Temyiz kesinlik sınırı
belirlenirken yalnız dava konusu edilen taşınır malın veya alacağın değeri
dikkate alınır. Faiz, icra (inkar) tazminatı, vekalet ücreti ve yargılama
giderleri hesaba katılmaz.
Birleştirilen
davalarda, temyiz sınırı her dava için ayrı ayrı belirlenir.
İhtiyari
dava arkadaşlığında, temyiz sınırı her dava arkadaşının davası için ayrı
ayrı belirlenir.
Karşılık
davada, temyiz sınırı asıl dava ve karşılık dava için ayrı ayrı belirlenir.
Tespit
davalarında, temyiz sınırı tespit davasının öncüsü olduğu eda davasının
miktar ve değerine göre belirlenir.
Temyiz
sınırından fazla bir alacağın tamamının dava edilmiş olması halinde,
hükümde asıl istemin kabul edilmeyen bölümü temyiz sınırını geçmeyen
tarafın temyiz hakkı yoktur. Kısaca temyize konu edilen miktara bakılarak
kesinlik belirlenir.
Alacağın
bir kısmının dava edilmiş olması halinde, kısaca kısmi davada kesinlik
sınırı dava edilen miktara göre değil, alacağın tamamına göre belirlenir.
Yargıtay
İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 06.06.1975 gün ve 1975/6-8
sayılı içtihadında, 5521 sayılı yasada açık düzenleme olmamakla birlikte,
bu yasanın 15. maddesindeki düzenleme gereği HUMK.’nun 427. maddesindeki
kesinlik sınırının iş mahkemelerinde verilen kararlarda da uygulanması
gerektiği, grup halinde açılan davaların salt iş mahkemelerine özgü bir
dava türü olmadığı, bu nedenle seri olarak açılan davalarda her dosya için
kesinlik sınırına bakılması gerektiği açıkça belirtilmiştir.
2-
4853 sayılı Kanuna 26.12.2006 tarihinde 5568 sayılı Kanunla eklenen ek
madde 1 hükmü doğrultusunda, tasarruf teşvik hesaplarına dair tüm varlık ve
yükümlülükler 31.12.2007 tarihi itibarıyla Hazineye devredilmiş durumdadır.
Anılan hükümde, "Mülga 9/3/1988 tarihli ve 3417 sayılı Kanunla kurulan
ve bu kapsamda hak sahiplerine yapılacak ödemelere ilişkin usûl ve esasları
belirlemek üzere 24/4/2003 tarihli ve 4853 sayılı Kanunla tasfiye edilen
Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabına ait tüm varlık ve
yükümlülükler, 31/12/2007 tarihine kadar Hazineye devrolunur. Devre ilişkin
hususları belirlemeye Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir.
Devir tarihinden sonra hak sahiplerine yapılacak her türlü ödeme, Türkiye
Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi kayıtları esas alınarak Banka
tarafından gerçekleştirilir. Bu ödemelere ilişkin bilgi ve belgelerin
Hazine Müsteşarlığına iletilmesini takiben söz konusu ödeme karşılığı
tutarlar Müsteşarlık bütçesine bu amaçla konulacak ödenekten karşılanmak
suretiyle hak sahibine ödenmek üzere Bankaya aktarılır. Konusu suç teşkil
eden fiillerden kaynaklanan ödemeler hariç hak sahiplerine fazla ödeme
yapıldığının tespiti halinde, bu tutarların tahsilinden vazgeçilerek terkin
edilir ve Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi yönünden
gerçekleşmiş ödemelere ilişkin tüm hak ve yükümlülükler kendiliğinden sona
erer" şeklinde kurala yer verilmiş olmakla tasarruf teşvik kesintisi,
katkı payı ve nema alacaklarından sorumluluk Hazine Müsteşarlığına ait
olmalıdır. Burada yasadan kaynaklanan bir sorumluluk söz konusu olup dahili
dava yolu ile Hazinenin davaya dahil edilmesi usul ve yasaya uygundur.
3-
Yerleşik Yargıtay kararlarına göre; Yargılamanın sağlıklı bir biçimde
sürdürülebilmesi iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp
tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın (takibin) süratle
sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden (ya da icra
takibinden) haberdar edilmesi ile mümkün olur. Kişinin hangi yargı
merciinde duruşması bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların
(taleplerin) nelerden ibaret olduğunu bilmesi, Tebligat Kanununda ve
Tüzüğünde açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile sağlanabilir.
HUMK’nun 73. maddesi hükmünde çok açık bir şekilde vurgulanan temel kurala
göre, mahkeme tarafları dinlemeden, onları iddia ve savunmalarını
bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez.
Bu
bakımdan, davetiyenin ve tebliğ tutanaklı zarfın, davadaki ve takipteki
önemi büyüktür. Asıl olan tarafların huzurunda yargılamanın yürütülmesi
olmakla birlikte, hukuk mahkemelerinde taraflar yargılamaya katılmasalar
dahi mutlaka duruşmadan haberdar edilmelidir. Duruşmaya gelmese dahi
yoklukta davaya devam edilip karar verilmesine usulün olanak tanıdığı
hallerde, yasanın öngördüğü uyarıyı taşıyan davetiyenin tebliğ edilmesinden
ve yasaya uygun taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına
girişilmemesi ve delillerin toplanarak bir sonuca ulaşılması zorunludur.
Tebliğ
ile ilgili Yasa ve Tüzük hükümleri tamamen şeklidir. Değinilen işlemler
nedeniyle tebligat; bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan
bir usul işlemidir. Gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak yasa
ve tüzükte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. Bu
sebeple tebligatın usul yasaları ile ilişkisinde daima göz önünde
tutulmalıdır.
Tebligat
ile ilgili 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve buna bağlı olarak çıkarılan Tüzük
hükümleri tamamen şeklidir. Kanun ve Tüzüğün amacı tebligatın muhatabına en
kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi
ve bu hususların belgeye bağlanmasıdır. Hal böyle olunca, yasa ve tüzük
hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. Kanunun ve
Tüzüğün belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların
geçerli olmayacağı Yargıtay içtihatlarında açıkça vurgulanmıştır.
Tebligat
Kanunu ile Tüzüğü'nde öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça tebliğ
memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır
ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz.
Tüzel
kişilere tebligatın nasıl yapılacağı Tebligat Kanununun 12. ve 13.
maddesinde ve Tebligat Tüzüğünün 17. ve 18. maddesinde açıklanmıştır.
Buna
göre; Tüzel Kişilere yapılacak tebligat bunların yetkili temsilcilerine
yapılır. Eğer tüzel kişinin yetkili temsilcisi yoksa veya evrakı bizzat alamayacak
bir halde ise; görev itibariyle temsilciden sonra gelen kimse veya evrak
müdürü gibi bu işle görevlendirilmiş bir kişiye, o da yoksa tüzel kişinin o
yerdeki memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. Tebligat tüzel kişinin
yetkili temsilcisine yapılmamış ve sıralı kişilere yapılmışsa, bunun
nedenlerinin açıkça ve ayrıntılı olarak tebligat mazbatasına yazılması
gerekir.
Mahkemece,
Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı adına duruşma günü belirtilmeden tek
tebligat zarfı kullanılarak birbirinden bağımsız olan 57 adet dosyaya ait
dahili dava dilekçesinin tebligata çıkarıldığı ve yetkisiz kişi adına yapılan
tebliğin yukarıda belirtilen yasa ve tüzük hükümlerine aykırı olduğu
anlaşılmaktadır.
Buna
göre mahkemece usulüne uygun şekilde taraf teşkili oluşturulmaksızın davalı
idarenin savunma hakkını kısıtlayarak yokluğunda karar verilmesi hatalıdır.
Bu
nedenle Yargıtay C. Bassavcılığının kanun yararına bozma istemine atfen
düzenlediği tebliğname yerinde görülmekle İskenderun İş Mahkemesinin
16.06.2009 tarih ve 2008/307 Esas, 2009/496 Karar sayılı kararının sonuca
etkili olmamak üzere BOZULMASINA, Dosyanın gereği için Yargıtay C.
Başsavcılığına TEVDİİNE 17/06/2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
—— • ——
Yargıtay 9. Hukuk
Dairesinden:
Esas No : 2010/13516
Karar No : 2010/19359
YARGITAY
İLAMI
Mahkemesi : İskenderun İş Mahkemesi
Tarihi : 16/06/2009
Numarası : 2008/315-2009/512
Davacı : Metin Kaplı Adına Avukat Eshabil Kendir
Davalı : 1- Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı
2-
Yazıcı Demir Çelik A.Ş. Adına Avukat
Yeliz
Kendi Şahin
3-
Doğan Taşımacılık San. ve Tic. Ltd. Şti.
Davacı
Metin Kaplı ile davalılar Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Yazıcı Demir
Çelik A.Ş. ve Doğan Taşımacılık San. ve Tic. Ltd.Şti. arasındaki davada
İskenderun İş Mahkemesince verilen ve kesinlik sınırı nedeniyle davanın
esası incelenmeksizin kesinleşen 16.06.2009 gün ve 2008/ 315 E, 2009/ 512
sayılı kararının hukuka aykırı olduğu iddiası ile kanun yararına bozulması
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17.03.2010 gün ve 2010/ 54469 sayılı
tebliğnamesi ile istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm belgeler okunup gereği
düşünüldü:
YARGITAY KARARI
1-
Miktar ve değeri temyiz kesinlik sınırını aşmayan taşınır mal ve alacak
davalarına ilişkin nihai kararlar HUMK.’nun 427/II maddesi uyarınca temyiz
edilemez. Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgilidir. Temyiz kesinlik sınırı
belirlenirken yalnız dava konusu edilen taşınır malın veya alacağın değeri
dikkate alınır. Faiz, icra (inkar) tazminatı, vekalet ücreti ve yargılama
giderleri hesaba katılmaz.
Birleştirilen
davalarda, temyiz sınırı her dava için ayrı ayrı belirlenir.
İhtiyari
dava arkadaşlığında, temyiz sınırı her dava arkadaşının davası için ayrı
ayrı belirlenir.
Karşılık
davada, temyiz sınırı asıl dava ve karşılık dava için ayrı ayrı belirlenir.
Tespit
davalarında, temyiz sınırı tespit davasının öncüsü olduğu eda davasının
miktar ve değerine göre belirlenir.
Temyiz
sınırından fazla bir alacağın tamamının dava edilmiş olması halinde,
hükümde asıl istemin kabul edilmeyen bölümü temyiz sınırını geçmeyen
tarafın temyiz hakkı yoktur. Kısaca temyize konu edilen miktara bakılarak
kesinlik belirlenir.
Alacağın
bir kısmının dava edilmiş olması halinde, kısaca kısmi davada kesinlik
sınırı dava edilen miktara göre değil, alacağın tamamına göre belirlenir.
Yargıtay
İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 06.06.1975 gün ve 1975/6-8
sayılı içtihadında, 5521 sayılı yasada açık düzenleme olmamakla birlikte,
bu yasanın 15. maddesindeki düzenleme gereği HUMK.’nun 427. maddesindeki
kesinlik sınırının iş mahkemelerinde verilen kararlarda da uygulanması
gerektiği, grup halinde açılan davaların salt iş mahkemelerine özgü bir
dava türü olmadığı, bu nedenle seri olarak açılan davalarda her dosya için
kesinlik sınırına bakılması gerektiği açıkça belirtilmiştir.
2-
4853 sayılı Kanuna 26.12.2006 tarihinde 5568 sayılı Kanunla eklenen ek
madde 1 hükmü doğrultusunda tasarruf teşvik hesaplarına dair tüm varlık ve
yükümlülükler 31.12.2007 tarihi itibarıyla Hazineye devredilmiş durumdadır.
Anılan hükümde, "Mülga 9/3/1988 tarihli ve 3417 sayılı Kanunla kurulan
ve bu kapsamda hak sahiplerine yapılacak ödemelere ilişkin usûl ve esasları
belirlemek üzere 24/4/2003 tarihli ve 4853 sayılı Kanunla tasfiye edilen
Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabına ait tüm varlık ve
yükümlülükler, 31/12/2007 tarihine kadar Hazineye devrolunur. Devre ilişkin
hususları belirlemeye Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir.
Devir tarihinden sonra hak sahiplerine yapılacak her türlü ödeme, Türkiye
Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi kayıtları esas alınarak Banka
tarafından gerçekleştirilir. Bu ödemelere ilişkin bilgi ve belgelerin
Hazine Müsteşarlığına iletilmesini takiben söz konusu ödeme karşılığı
tutarlar Müsteşarlık bütçesine bu amaçla konulacak ödenekten karşılanmak suretiyle
hak sahibine ödenmek üzere Bankaya aktarılır. Konusu suç teşkil eden
fiillerden kaynaklanan ödemeler hariç hak sahiplerine fazla ödeme
yapıldığının tespiti halinde, bu tutarların tahsilinden vazgeçilerek terkin
edilir ve Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi yönünden
gerçekleşmiş ödemelere ilişkin tüm hak ve yükümlülükler kendiliğinden sona
erer" şeklinde kurala yer verilmiş olmakla tasarruf teşvik kesintisi,
katkı payı ve nema alacaklarından sorumluluk Hazine Müsteşarlığına ait
olmalıdır. Burada yasadan kaynaklanan bir sorumluluk söz konusu olup dahili
dava yolu ile Hazinenin davaya dahil edilmesi usul ve yasaya uygundur.
3-
Yerleşik Yargıtay kararlarına göre; Yargılamanın sağlıklı bir biçimde
sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp
tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın (takibin) süratle
sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden (ya da icra
takibinden) haberdar edilmesi ile mümkün olur. Kişinin hangi yargı
merciinde duruşması bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların
(taleplerin) nelerden ibaret olduğunu bilmesi, Tebligat Kanununda ve
Tüzüğünde açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile sağlanabilir.
HUMK.'nun 73. maddesi hükmünde çok açık bir şekilde vurgulanan temel kurala
göre, mahkeme tarafları dinlemeden, onları iddia ve savunmalarını
bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez.
Bu
bakımdan, davetiyenin ve tebliğ tutanaklı zarfın, davadaki ve takipteki
önemi büyüktür. Asıl olan tarafların huzurunda yargılamanın yürütülmesi
olmakla birlikte, hukuk mahkemelerinde taraflar yargılamaya katılmasalar
dahi mutlaka duruşmadan haberdar edilmelidir. Duruşmaya gelmese dahi
yoklukta davaya devam edilip karar verilmesine usulün olanak tanıdığı hallerde,
yasanın öngördüğü uyarıyı taşıyan davetiyenin tebliğ edilmesinden ve yasaya
uygun taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına girişilmemesi ve
delillerin toplanarak bir sonuca ulaşılması zorunludur.
Tebliğ
ile ilgili Yasa ve Tüzük hükümleri tamamen şeklidir. Değinilen işlemler
nedeniyle tebligat; bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan
bir usul işlemidir. Gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak yasa
ve tüzükte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. Bu
sebeple tebligatın usul yasaları ile ilişkisinde daima göz önünde
tutulmalıdır.
Tebligat
ile ilgili 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve buna bağlı olarak çıkarılan Tüzük
hükümleri tamamen şeklidir. Kanun ve Tüzüğün amacı tebligatın muhatabına en
kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi
ve bu hususların belgeye bağlanmasıdır. Hal böyle olunca, yasa ve tüzük
hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. Kanunun ve
Tüzüğün belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların
geçerli olmayacağı Yargıtay içtihatlarında açıkça vurgulanmıştır.
Tebligat
Kanunu ile Tüzüğü'nde öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça tebliğ
memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır
ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz.
Tüzel
kişilere tebligatın nasıl yapılacağı Tebligat Kanununun 12. ve 13.
maddesinde ve Tebligat Tüzüğünün 17 ve 18. maddesinde açıklanmıştır.
Buna
göre; Tüzel Kişilere yapılacak tebligat bunların yetkili temsilcilerine
yapılır. Eğer tüzel kişinin yetkili temsilcisi yoksa veya evrakı bizzat
alamayacak bir halde ise; görev itibariyle temsilciden sonra gelen kimse
veya evrak müdürü gibi bu işle görevlendirilmiş bir kişiye, o da yoksa
tüzel kişinin o yerdeki memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.
Tebligat tüzel kişinin yetkili temsilcisine yapılmamış ve sıralı kişilere
yapılmışsa, bunun nedenlerinin açıkça ve ayrıntılı olarak tebligat
mazbatasına yazılması gerekir.
Mahkemece,
Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı adına duruşma günü belirtilmeden tek
tebligat zarfı kullanılarak birbirinden bağımsız olan 57 adet dosyaya ait
dahili dava dilekçesinin tebligata çıkarıldığı ve yetkisiz kişi adına yapılan
tebliğin yukarıda belirtilen yasa ve tüzük hükümlerine aykırı olduğu
anlaşılmaktadır.
Buna
göre mahkemece usulüne uygun şekilde taraf teşkili oluşturulmaksızın davalı
idarenin savunma hakkını kısıtlayarak yokluğunda karar verilmesi hatalıdır.
Bu
nedenle Yargıtay C. Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine atfen düzenlediği
tebliğname yerinde görülmekle İskenderun İş Mahkemesinin 16.06.2009 tarih
ve 2008/315 Esas, 2009/512-Karar sayılı kararının sonuca etkili olmamak
üzere BOZULMASINA, Dosyanın gereği için Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE
17/06/2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
—— • ——
Yargıtay 9. Hukuk
Dairesinden:
Esas No :
2010/13517
Karar No : 2010/19360
YARGITAY
İLAMI
Mahkemesi : İskenderun İş Mahkemesi
Tarihi : 16/06/2009
Numarası : 2008/339-2009/487
Davacı : Fuat Akkuş Adına Avukat Eshabil Kendir
Davalı : 1- Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı
2-
Yazıcı Demir Çelik A.Ş. Adına Avukat
Yeliz
Kendi Şahin
3-
Doğan Taşımacılık San. ve Tic. Ltd. Şti.
Davacı
Fuat Akkuş ile davalılar Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Yazıcı Demir
Çelik A.Ş. ve Doğan Taşımacılık San ve Tic. Ltd.Şti. arasındaki davada
İskenderun İş Mahkemesince verilen ve kesinlik sınırı nedeniyle davanın
esası incelenmeksizin kesinleşen 16.06.2009 gün ve 2008/ 339 E, 2009/ 487
sayılı kararının hukuka aykırı olduğu iddiası ile kanun yararına bozulması
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17.03.2010 gün ve 2010/ 54469 sayılı
tebliğnamesi ile istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm belgeler okunup gereği
düşünüldü:
YARGITAY KARARI
1-
Miktar ve değeri temyiz kesinlik sınırını aşmayan taşınır mal ve alacak
davalarına ilişkin nihai kararlar HUMK.’nun 427/II maddesi uyarınca temyiz
edilemez. Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgilidir. Temyiz kesinlik sınırı
belirlenirken yalnız dava konusu edilen taşınır malın veya alacağın değeri
dikkate alınır. Faiz, icra (inkar) tazminatı, vekalet ücreti ve yargılama
giderleri hesaba katılmaz.
Birleştirilen
davalarda, temyiz sınırı her dava için ayrı ayrı belirlenir.
İhtiyari
dava arkadaşlığında, temyiz sınırı her dava arkadaşının davası için ayrı
ayrı belirlenir.
Karşılık
davada, temyiz sınırı asıl dava ve karşılık dava için ayrı ayrı belirlenir.
Tespit
davalarında, temyiz sınırı tespit davasının öncüsü olduğu eda davasının
miktar ve değerine göre belirlenir.
Temyiz
sınırından fazla bir alacağın tamamının dava edilmiş olması halinde,
hükümde asıl istemin kabul edilmeyen bölümü temyiz sınırını geçmeyen
tarafın temyiz hakkı yoktur. Kısaca temyize konu edilen miktara bakılarak
kesinlik belirlenir.
Alacağın
bir kısmının dava edilmiş olması halinde, kısaca kısmî davada kesinlik
sınırı dava edilen miktara göre değil, alacağın tamamına göre belirlenir.
Yargıtay
İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 06.06.1975 gün ve 1975/6-8
sayılı içtihadında, 5521 sayılı yasada açık düzenleme olmamakla birlikte,
bu yasanın 15. maddesindeki düzenleme gereği HUMK.’nun 427. maddesindeki
kesinlik sınırının iş mahkemelerinde verilen kararlarda da uygulanması
gerektiği, grup halinde açılan davaların salt iş mahkemelerine özgü bir
dava türü olmadığı, bu nedenle seri olarak açılan davalarda her dosya için
kesinlik sınırına bakılması gerektiği açıkça belirtilmiştir.
2-
4853 sayılı Kanuna 26.12.2006 tarihinde 5568 sayılı Kanunla eklenen ek
madde 1 hükmü doğrultusunda, tasarruf teşvik hesaplarına dair tüm varlık ve
yükümlülükler 31.12.2007 tarihi itibarıyla Hazineye devredilmiş durumdadır.
Anılan hükümde, "Mülga 9/3/1988 tarihli ve 3417 sayılı Kanunla kurulan
ve bu kapsamda hak sahiplerine yapılacak ödemelere ilişkin usûl ve esasları
belirlemek üzere 24/4/2003 tarihli ve 4853 sayılı Kanunla tasfiye edilen
Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabına ait tüm varlık ve
yükümlülükler, 31/12/2007 tarihine kadar Hazineye devrolunur. Devre ilişkin
hususları belirlemeye Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir.
Devir tarihinden sonra hak sahiplerine yapılacak her türlü ödeme, Türkiye
Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi kayıtları esas alınarak Banka
tarafından gerçekleştirilir. Bu ödemelere ilişkin bilgi ve belgelerin
Hazine Müsteşarlığına iletilmesini takiben söz konusu ödeme karşılığı
tutarlar Müsteşarlık bütçesine bu amaçla konulacak ödenekten karşılanmak
suretiyle hak sahibine ödenmek üzere Bankaya aktarılır. Konusu suç teşkil
eden fiillerden kaynaklanan ödemeler hariç hak sahiplerine fazla ödeme
yapıldığının tespiti halinde, bu tutarların tahsilinden vazgeçilerek terkin
edilir ve Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi yönünden
gerçekleşmiş ödemelere ilişkin tüm hak ve yükümlülükler kendiliğinden sona
erer" şeklinde kurala yer verilmiş olmakla tasarruf teşvik kesintisi,
katkı payı ve nema alacaklarından sorumluluk Hazine Müsteşarlığına ait
olmalıdır. Burada yasadan kaynaklanan bir sorumluluk söz konusu olup dahili
dava yolu ile Hazinenin davaya dahil edilmesi usul ve yasaya uygundur.
3-
Yerleşik Yargıtay kararlarına göre; Yargılamanın sağlıklı bir biçimde
sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp
tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın (takibin) süratle
sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden (ya da icra
takibinden) haberdar edilmesi ile mümkün olur. Kişinin hangi yargı
merciinde duruşması bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların
(taleplerin) nelerden ibaret olduğunu bilmesi, Tebligat Kanununda ve
Tüzüğünde açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile sağlanabilir.
HUMK.'nun 73. maddesi hükmünde çok açık bir şekilde vurgulanan temel kurala
göre, mahkeme tarafları dinlemeden, onları iddia ve savunmalarını
bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez.
Bu
bakımdan, davetiyenin ve tebliğ tutanaklı zarfın, davadaki ve takipteki
önemi büyüktür. Asıl olan tarafların huzurunda yargılamanın yürütülmesi
olmakla birlikte, hukuk mahkemelerinde taraflar yargılamaya katılmasalar
dahi mutlaka duruşmadan haberdar edilmelidir. Duruşmaya gelmese dahi yoklukta
davaya devam edilip karar verilmesine usulün olanak tanıdığı hallerde,
yasanın öngördüğü uyarıyı taşıyan davetiyenin tebliğ edilmesinden ve yasaya
uygun taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına girişilmemesi ve
delillerin toplanarak bir sonuca ulaşılması zorunludur.
Tebliğ
ile ilgili Yasa ve Tüzük hükümleri tamamen şeklidir. Değinilen işlemler
nedeniyle tebligat; bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan
bir usul işlemidir. Gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak yasa
ve tüzükte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. Bu
sebeple tebligatın usul yasaları ile ilişkisinde daima göz önünde
tutulmalıdır.
Tebligat
ile ilgili 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve buna bağlı olarak çıkarılan Tüzük
hükümleri tamamen şeklidir. Kanun ve Tüzüğün amacı tebligatın muhatabına en
kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi
ve bu hususların belgeye bağlanmasıdır. Hal böyle olunca, yasa ve tüzük
hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. Kanunun ve
Tüzüğün belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların
geçerli olmayacağı Yargıtay içtihatlarında açıkça vurgulanmıştır.
Tebligat
Kanunu ile Tüzüğü'nde öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça tebliğ
memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır
ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz.
Tüzel
kişilere tebligatın nasıl yapılacağı Tebligat Kanununun 12. ve 13.
maddesinde ve Tebligat Tüzüğünün 17 ve 18. maddesinde açıklanmıştır.
Buna
göre; Tüzel Kişilere yapılacak tebligat bunların yetkili temsilcilerine
yapılır. Eğer tüzel kişinin yetkili temsilcisi yoksa veya evrakı bizzat
alamayacak bir halde ise; görev itibariyle temsilciden sonra gelen kimse
veya evrak müdürü gibi bu işle görevlendirilmiş bir kişiye, o da yoksa
tüzel kişinin o yerdeki memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.
Tebligat tüzel kişinin yetkili temsilcisine yapılmamış ve sıralı kişilere
yapılmışsa, bunun nedenlerinin açıkça ve ayrıntılı olarak tebligat
mazbatasına yazılması gerekir.
Mahkemece,
Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı adına duruşma günü belirtilmeden tek
tebligat zarfı kullanılarak birbirinden bağımsız olan 57 adet dosyaya ait
dahili dava dilekçesinin tebligata çıkarıldığı ve yetkisiz kişi adına yapılan
tebliğin yukarıda belirtilen yasa ve tüzük hükümlerine aykırı olduğu
anlaşılmaktadır.
Buna
göre mahkemece usulüne uygun şekilde taraf teşkili oluşturulmaksızın davalı
idarenin savunma hakkını kısıtlayarak yokluğunda karar verilmesi hatalıdır.
Bu
nedenle Yargıtay C. Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine atfen
düzenlediği tebliğname yerinde görülmekle İskenderun İş Mahkemesinin
16.06.2009 tarih ve 2008/339 Esas, 2009/487-Karar sayılı kararının sonuca
etkili olmamak üzere BOZULMASINA, Dosyanın gereği için Yargıtay C.
Başsavcılığına TEVDİİNE 17/06/2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
—— • ——
Yargıtay 9. Hukuk
Dairesinden:
Esas No : 2010/13518
Karar No : 2010/19361
YARGITAY
İLAMI
Mahkemesi : İskenderun İş Mahkemesi
Tarihi : 16/06/2009
Numarası : 2008/330-2009/462
Davacı : Abdurrahman Uğur Adına Avukat Eshabil
Kendir
Davalı : 1- Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı
2-
Yazıcı Demir Çelik A.Ş. Adına Avukat
Yeliz
Kendi Şahin
3-
Doğan Taşımacılık San ve Tic. Ltd.Şti.
Davacı
Abdurrahman Uğur ile davalılar Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Yazıcı
Demir Çelik A.Ş. ve Doğan Taşımacılık San ve Tic. Ltd.Şti. arasındaki
davada İskenderun İş Mahkemesince verilen ve kesinlik sınırı nedeniyle
davanın esası incelenmeksizin kesinleşen 16.06.2009 gün ve 2008/ 330 E,
2009/ 462 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu iddiası ile kanun yararına
bozulması Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17.03.2010 gün ve 2010/54469
sayılı tebliğnamesi ile istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm belgeler okunup
gereği düşünüldü:
YARGITAY KARARI
1-
Miktar ve değeri temyiz kesinlik sınırını aşmayan taşınır mal ve alacak
davalarına ilişkin nihai kararlar HUMK.'nun 427/II maddesi uyarınca temyiz
edilemez. Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgilidir. Temyiz kesinlik sınırı
belirlenirken yalnız dava konusu edilen taşınır malın veya alacağın değeri
dikkate alınır. Faiz, icra (inkar) tazminatı, vekalet ücreti ve yargılama
giderleri hesaba katılmaz.
Birleştirilen
davalarda, temyiz sınırı her dava için ayrı ayrı belirlenir.
İhtiyari
dava arkadaşlığında, temyiz sınırı her dava arkadaşının davası için ayrı
ayrı belirlenir.
Karşılık
davada, temyiz sınırı asıl dava ve karşılık dava için ayrı ayrı belirlenir,
Tespit
davalarında, temyiz sınırı tespit davasının öncüsü olduğu eda davasının
miktar ve değerine göre belirlenir.
Temyiz
sınırından fazla bir alacağın tamamının dava edilmiş olması halinde,
hükümde asıl istemin kabul edilmeyen bölümü temyiz sınırını geçmeyen
tarafın temyiz hakkı yoktur. Kısaca temyize konu edilen miktara bakılarak
kesinlik belirlenir.
Alacağın
bir kısmının dava edilmiş olması halinde, kısaca kısmi davada kesinlik
sınırı dava edilen miktara göre değil, alacağın tamamına göre belirlenir.
Yargıtay
İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 06.06.1975 gün ve 1975/6-8
sayılı içtihadında, 5521 sayılı yasada açık düzenleme olmamakla birlikte,
bu yasanın 15. maddesindeki düzenleme gereği HUMK.’nun 427. maddesindeki
kesinlik sınırının iş mahkemelerinde verilen kararlarda da uygulanması
gerektiği, grup halinde açılan davaların salt iş mahkemelerine özgü bir
dava türü olmadığı, bu nedenle seri olarak açılan davalarda her dosya için
kesinlik sınırına bakılması gerektiği açıkça belirtilmiştir.
2-
4853 sayılı Kanuna 26.12.2006 tarihinde 5568 sayılı Kanunla eklenen ek
madde 1 hükmü doğrultusunda, tasarruf teşvik hesaplarına dair tüm varlık ve
yükümlülükler 31.12.2007 tarihi itibarıyla Hazineye devredilmiş durumdadır.
Anılan hükümde, "Mülga 9/3/1988 tarihli ve 3417 sayılı Kanunla kurulan
ve bu kapsamda hak sahiplerine yapılacak ödemelere ilişkin usûl ve esasları
belirlemek üzere 24/4/2003 tarihli ve 4853 sayılı Kanunla tasfiye edilen
Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabına ait tüm varlık ve
yükümlülükler, 31/12/2007 tarihine kadar Hazineye devrolunur. Devre ilişkin
hususları belirlemeye Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir.
Devir tarihinden sonra hak sahiplerine yapılacak her türlü ödeme, Türkiye
Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi kayıtları esas alınarak Banka
tarafından gerçekleştirilir. Bu ödemelere ilişkin bilgi ve belgelerin
Hazine Müsteşarlığına iletilmesini takiben söz konusu ödeme karşılığı
tutarlar Müsteşarlık bütçesine bu amaçla konulacak ödenekten karşılanmak
suretiyle hak sahibine ödenmek üzere Bankaya aktarılır. Konusu suç teşkil
eden fiillerden kaynaklanan ödemeler hariç hak sahiplerine fazla ödeme
yapıldığının tespiti halinde, bu tutarların tahsilinden vazgeçilerek terkin
edilir ve Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi yönünden
gerçekleşmiş ödemelere ilişkin tüm hak ve yükümlülükler kendiliğinden sona
erer" şeklinde kurala yer verilmiş olmakla tasarruf teşvik kesintisi,
katkı payı ve nema alacaklarından sorumluluk Hazine Müsteşarlığına ait
olmalıdır. Burada yasadan kaynaklanan bir sorumluluk söz konusu olup dahili
dava yolu ile Hazinenin davaya dahil edilmesi usul ve yasaya uygundur.
3-
Yerleşik Yargıtay kararlarına göre; Yargılamanın sağlıklı bir biçimde
sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp
tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın (takibin) süratle
sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden (ya da icra
takibinden) haberdar edilmesi ile mümkün olur. Kişinin hangi yargı
merciinde duruşması bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların
(taleplerin) nelerden ibaret olduğunu bilmesi, Tebligat Kanununda ve
Tüzüğünde açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile sağlanabilir.
HUMK.'nun 73. maddesi hükmünde çok açık bir şekilde vurgulanan temel kurala
göre, mahkeme tarafları dinlemeden, onları iddia ve savunmalarını bildirmeleri
için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez.
Bu
bakımdan, davetiyenin ve tebliğ tutanaklı zarfın, davadaki ve takipteki
önemi büyüktür. Asıl olan tarafların huzurunda yargılamanın yürütülmesi
olmakla birlikte, hukuk mahkemelerinde taraflar yargılamaya katılmasalar
dahi mutlaka duruşmadan haberdar edilmelidir. Duruşmaya gelmese dahi
yoklukta davaya devam edilip karar verilmesine usulün olanak tanıdığı
hallerde, yasanın öngördüğü uyarıyı taşıyan davetiyenin tebliğ edilmesinden
ve yasaya uygun taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına
girişilmemesi ve delillerin toplanarak bir sonuca ulaşılması zorunludur.
Tebliğ
ile ilgili Yasa ve Tüzük hükümleri tamamen şeklidir. Değinilen işlemler
nedeniyle tebligat; bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan
bir usul işlemidir. Gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak yasa
ve tüzükte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. Bu
sebeple tebligatın usul yasaları ile ilişkisinde daima göz önünde
tutulmalıdır.
Tebligat
ile ilgili 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve buna bağlı olarak çıkarılan Tüzük
hükümleri tamamen şeklidir. Kanun ve Tüzüğün amacı tebligatın muhatabına en
kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi
ve bu hususların belgeye bağlanmasıdır. Hal böyle olunca, yasa ve tüzük
hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. Kanunun ve
Tüzüğün belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların
geçerli olmayacağı Yargıtay içtihatlarında açıkça vurgulanmıştır.
Tebligat Kanunu ile Tüzüğü'nde
öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça tebliğ memuru tarafından yapılan
yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır ve dolayısıyla
belgelendirilmiş sayılmaz.
Tüzel
kişilere tebligatın nasıl yapılacağı Tebligat Kanununun 12. ve 13.
maddesinde ve Tebligat Tüzüğünün 17 ve 18. maddesinde açıklanmıştır.
Buna
göre; Tüzel Kişilere yapılacak tebligat bunların yetkili temsilcilerine
yapılır. Eğer tüzel kişinin yetkili temsilcisi yoksa veya evrakı bizzat
alamayacak bir halde ise; görev itibariyle temsilciden sonra gelen kimse
veya evrak müdürü gibi bu işle görevlendirilmiş bir kişiye, o da yoksa
tüzel kişinin o yerdeki memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.
Tebligat tüzel kişinin yetkili temsilcisine yapılmamış ve sıralı kişilere
yapılmışsa, bunun nedenlerinin açıkça ve ayrıntılı olarak tebligat
mazbatasına yazılması gerekir.
Mahkemece,
Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı adına duruşma günü belirtilmeden tek
tebligat zarfı kullanılarak birbirinden bağımsız olan 57 adet dosyaya ait
dahili dava dilekçesinin tebligata çıkarıldığı ve yetkisiz kişi adına yapılan
tebliğin yukarıda belirtilen yasa ve tüzük hükümlerine aykırı olduğu
anlaşılmaktadır.
Buna
göre mahkemece usulüne uygun şekilde taraf teşkili oluşturulmaksızın davalı
idarenin savunma hakkını kısıtlayarak yokluğunda karar verilmesi hatalıdır.
Bu
nedenle Yargıtay C. Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine atfen
düzenlediği tebliğname yerinde görülmekle İskenderun İş Mahkemesinin
16.06.2009 tarih ve 2008/330 Esas, 2009/462-Karar sayılı kararının sonuca
etkili olmamak üzere BOZULMASINA, Dosyanın gereği için Yargıtay C.
Başsavcılığına TEVDİİNE 17/06/2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
—— • ——
Yargıtay 9. Hukuk
Dairesinden:
Esas No : 2010/13528
Karar
No : 2010/19371
YARGITAY
İLAMI
Mahkemesi : İskenderun İş Mahkemesi
Tarihi : 16/06/2009
Numarası : 2008/337-2009/472
Davacı : Mehmet Karaca Adına Avukat Eshabil Kendir
Davalı : 1- Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı
2-
Yazıcı Demir Çelik A.Ş. Adına Avukat
Yeliz
Kendi Şahin
3-
Doğan Taşımacılık San. ve Tic. Ltd. Şti.
Davacı
Mehmet Karaca ile davalılar Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Yazıcı Demir
Çelik A.Ş. ve Doğan Taşımacılık San ve Tic. Ltd. Şti. arasındaki davada
İskenderun İş Mahkemesince verilen ve kesinlik sınırı nedeniyle davanın
esası incelenmeksizin kesinleşen 16.06.2009 gün ve 2008/ 337 E, 2009/ 472
sayılı kararının hukuka aykırı olduğu iddiası ile kanun yararına bozulması
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17.03.2010 gün ve 2010/54469 sayılı
tebliğnamesi ile istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm belgeler okunup gereği
düşünüldü:
YARGITAY KARARI
1-
Miktar ve değeri temyiz kesinlik sınırını aşmayan taşınır mal ve alacak
davalarına ilişkin nihai kararlar HUMK.'nun 427/II maddesi uyarınca temyiz
edilemez. Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgilidir. Temyiz kesinlik sınırı
belirlenirken yalnız dava konusu edilen taşınır malın veya alacağın değeri
dikkate alınır. Faiz, icra (inkar) tazminatı, vekalet ücreti ve yargılama
giderleri hesaba katılmaz.
Birleştirilen
davalarda, temyiz sınırı her dava için ayrı ayrı belirlenir.
İhtiyari
dava arkadaşlığında, temyiz sınırı her dava arkadaşının davası için ayrı
ayrı belirlenir.
Karşılık
davada, temyiz sınırı asıl dava ve karşılık dava için ayn ayrı belirlenir.
Tespit
davalarında, temyiz sınırı tespit davasının öncüsü olduğu eda davasının
miktar ve değerine göre belirlenir.
Temyiz
sınırından fazla bir alacağın tamamının dava edilmiş olması halinde,
hükümde asıl istemin kabul edilmeyen bölümü temyiz sınırını geçmeyen
tarafın temyiz hakkı yoktur. Kısaca temyize konu edilen miktara bakılarak
kesinlik belirlenir.
Alacağın
bir kısmının dava edilmiş olması halinde, kısaca kısmi davada kesinlik
sınırı dava edilen miktara göre değil, alacağın tamamına göre belirlenir.
Yargıtay
İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 06.06.1975 gün ve 1975/6-8
sayılı içtihadında, 5521 sayılı yasada açık düzenleme olmamakla birlikte,
bu yasanın 15. maddesindeki düzenleme gereği HUMK.'nun 427. maddesindeki
kesinlik sınırının iş mahkemelerinde verilen kararlarda da uygulanması
gerektiği, grup halinde açılan davaların salt iş mahkemelerine özgü bir
dava türü olmadığı, bu nedenle seri olarak açılan davalarda her dosya için
kesinlik sınırına bakılması gerektiği açıkça belirtilmiştir.
2-
4853 sayılı Kanuna 26.12.2006 tarihinde
5568 sayılı Kanunla eklenen ek
madde 1 hükmü doğrultusunda,
tasarruf teşvik hesaplarına dair tüm varlık ve yükümlülükler 31.12.2007
tarihi itibarıyla Hazineye devredilmiş durumdadır. Anılan hükümde, “Mülga
9/3/1988 tarihli ve 3417 sayılı Kanunla kurulan ve bu kapsamda hak sahiplerine
yapılacak ödemelere ilişkin usûl ve esasları belirlemek üzere 24/4/2003
tarihli ve 4853 sayılı Kanunla tasfiye edilen Çalışanların Tasarruflarını
Teşvik Hesabına ait tüm varlık ve yükümlülükler, 31/12/2007 tarihine kadar
Hazineye devrolunur. Devre ilişkin hususları belirlemeye Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir. Devir tarihinden sonra hak
sahiplerine yapılacak her türlü ödeme, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası
Anonim Şirketi kayıtları esas alınarak Banka tarafından gerçekleştirilir.
Bu ödemelere ilişkin bilgi ve belgelerin Hazine Müsteşarlığına iletilmesini
takiben söz konusu ödeme karşılığı tutarlar Müsteşarlık bütçesine bu amaçla
konulacak ödenekten karşılanmak suretiyle hak sahibine ödenmek üzere
Bankaya aktarılır. Konusu suç teşkil eden fiillerden kaynaklanan ödemeler
hariç hak sahiplerine fazla ödeme yapıldığının tespiti halinde, bu
tutarların tahsilinden vazgeçilerek terkin edilir ve Türkiye Cumhuriyeti
Ziraat Bankası Anonim Şirketi yönünden gerçekleşmiş ödemelere ilişkin tüm
hak ve yükümlülükler kendiliğinden sona erer” şeklinde kurala yer verilmiş
olmakla tasarruf teşvik kesintisi, katkı payı ve nema alacaklarından
sorumluluk Hazine Müsteşarlığına ait olmalıdır. Burada yasadan kaynaklanan
bir sorumluluk söz konusu olup dahili dava yolu ile Hazinenin davaya dahil
edilmesi usul ve yasaya uygundur.
3-
Yerleşik Yargıtay kararlarına göre;Yargılamanın sağlıklı bir biçimde
sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp
tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın (takibin) süratle
sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden (ya da icra
takibinden) haberdar edilmesi ile mümkün olur. Kişinin hangi yargı
merciinde duruşması bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların
(taleplerin) nelerden ibaret olduğunu bilmesi, Tebligat Kanununda ve
Tüzüğünde açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile sağlanabilir.
HUMK.'nun 73. maddesi hükmünde çok açık bir şekilde vurgulanan temel kurala
göre, mahkeme tarafları dinlemeden, onları iddia ve savunmalarını
bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez.
Bu
bakımdan, davetiyenin ve tebliğ tutanaklı zarfın, davadaki ve takipteki
önemi büyüktür. Asıl olan tarafların huzurunda yargılamanın yürütülmesi
olmakla birlikte, hukuk mahkemelerinde taraflar yargılamaya katılmasalar
dahi mutlaka duruşmadan haberdar edilmelidir. Duruşmaya gelmese dahi
yoklukta davaya devam edilip karar verilmesine usulün olanak tanıdığı
hallerde, yasanın öngördüğü uyarıyı taşıyan davetiyenin tebliğ edilmesinden
ve yasaya uygun taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına
girişilmemesi ve delillerin toplanarak bir sonuca ulaşılması zorunludur.
Tebliğ
ile ilgili Yasa ve Tüzük hükümleri tamamen şeklidir. Değinilen işlemler
nedeniyle tebligat; bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan
bir usul işlemidir. Gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak yasa
ve tüzükte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. Bu
sebeple tebligatın usul yasaları ile ilişkisinde daima göz önünde
tutulmalıdır.
Tebligat
ile ilgili 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve buna bağlı olarak çıkarılan Tüzük
hükümleri tamamen şeklidir. Kanun ve Tüzüğün amacı tebligatın muhatabına en
kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi
ve bu hususların belgeye bağlanmasıdır. Hal böyle olunca, yasa ve tüzük
hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. Kanunun ve
Tüzüğün belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların
geçerli olmayacağı Yargıtay içtihatlarında açıkça vurgulanmıştır.
Tebligat
Kanunu ile Tüzüğü'nde öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça tebliğ
memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır
ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz.
Tüzel
kişilere tebligatın nasıl yapılacağı Tebligat Kanununun 12. ve 13.
maddesinde ve Tebligat Tüzüğünün 17 ve 18. maddesinde açıklanmıştır.
Buna
göre; Tüzel Kişilere yapılacak tebligat bunların yetkili temsilcilerine
yapılır. Eğer tüzel kişinin yetkili temsilcisi yoksa veya evrakı bizzat
alamayacak bir halde ise; görev itibariyle temsilciden sonra gelen kimse
veya evrak müdürü gibi bu işle görevlendirilmiş bir kişiye, o da yoksa
tüzel kişinin o yerdeki memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.
Tebligat tüzel kişinin yetkili temsilcisine yapılmamış ve sıralı kişilere
yapılmışsa, bunun nedenlerinin açıkça ve ayrıntılı olarak tebligat
mazbatasına yazılması gerekir.
Mahkemece,
Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı adına duruşma günü belirtilmeden tek
tebligat zarfı kullanılarak birbirinden bağımsız olan 57 adet dosyaya ait
dahili dava dilekçesinin tebligata çıkarıldığı ve yetkisiz kişi adına yapılan
tebliğin yukarıda belirtilen yasa ve tüzük hükümlerine aykırı olduğu
anlaşılmaktadır.
Buna
göre mahkemece usulüne uygun şekilde taraf teşkili oluşturulmaksızın davalı
idarenin savunma hakkını kısıtlayarak yokluğunda karar verilmesi hatalıdır.
Bu
nedenle Yargıtay C. Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine atfen
düzenlediği tebliğname yerinde görülmekle İskenderun İş Mahkemesinin
16.06.2009 tarih ve 2008/337 Esas, 2009/472-Karar sayılı kararının sonuca
etkili olmamak üzere BOZULMASINA, Dosyanın gereği için Yargıtay C.
Başsavcılığına TEVDİİNE 17/06/2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
—— • ——
Yargıtay 9. Hukuk
Dairesinden:
Esas No : 2010/13532
Karar No : 2010/19375
YARGITAY
İLAMI
Mahkemesi : İskenderun İş Mahkemesi
Tarihi : 16/06/2009
Numarası : 2008/357-2009/467
Davacı : Adem Bayram Adına Avukat Eshabil Kendir
Davalı : 1- Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı
2-
Yazıcı Demir Çelik A.Ş. Adına Avukat
Yeliz
Kendi Şahin
3-
Doğan Taşımacılık San. ve Tic. Ltd. Şti.
Davacı
Adem Bayram ile davalılar Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Yazıcı Demir
Çelik A.Ş. ve Doğan Taşımacılık San. ve Tic. Ltd. Şti. arasındaki davada
İskenderun İş Mahkemesince verilen ve kesinlik sınırı nedeniyle davanın
esası incelenmeksizin kesinleşen 16.06.2009 gün ve 2008/ 357 E, 2009/ 467
sayılı kararının hukuka aykırı olduğu iddiası ile kanun yararına bozulması
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17.03.2010 gün ve 2010/ 54469 sayılı
tebliğnamesi ile istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm belgeler okunup gereği
düşünüldü:
YARGITAY KARARI
1-
Miktar ve değeri temyiz kesinlik sınırını aşmayan taşınır mal ve alacak
davalarına ilişkin nihai kararlar HUMK.’nun 427/II maddesi uyarınca temyiz
edilemez. Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgilidir. Temyiz kesinlik sınırı
belirlenirken yalnız dava konusu edilen taşınır malın veya alacağın değeri
dikkate alınır. Faiz, icra (inkar) tazminatı, vekalet ücreti ve yargılama
giderleri hesaba katılmaz.
Birleştirilen
davalarda, temyiz sınırı her dava için ayrı ayrı belirlenir.
İhtiyari dava arkadaşlığında, temyiz
sınırı her dava arkadaşının davası
için ayrı ayrı belirlenir.
Karşılık
davada, temyiz sınırı asıl dava ve karşılık dava için ayrı ayrı belirlenir.
Tespit
davalarında, temyiz sınırı tespit davasının öncüsü olduğu eda davasının
miktar ve değerine göre belirlenir.
Temyiz
sınırından fazla bir alacağın tamamının dava edilmiş olması halinde,
hükümde asıl istemin kabul edilmeyen bölümü temyiz sınırını geçmeyen
tarafın temyiz hakkı yoktur. Kısaca temyize konu edilen miktara bakılarak
kesinlik belirlenir.
Alacağın
bir kısmının dava edilmiş olması halinde, kısaca kısmi davada kesinlik
sınırı dava edilen miktara göre değil, alacağın tamamına göre belirlenir.
Yargıtay
İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 06.06.1975 gün ve 1975/6-8
sayılı içtihadında, 5521 sayılı yasada açık düzenleme olmamakla birlikte,
bu yasanın 15. maddesindeki düzenleme gereği HUMK.’nun 427. maddesindeki
kesinlik sınırının iş mahkemelerinde verilen kararlarda da uygulanması
gerektiği, grup halinde açılan davaların salt iş mahkemelerine özgü bir
dava türü olmadığı, bu nedenle seri olarak açılan davalarda her dosya için
kesinlik sınırına bakılması gerektiği açıkça belirtilmiştir.
2-
4853 sayılı Kanuna 26.12.2006 tarihinde 5568 sayılı Kanunla eklenen ek
madde 1 hükmü doğrultusunda, tasarruf teşvik hesaplarına dair tüm varlık ve
yükümlülükler 31.12.2007 tarihi itibarıyla Hazineye devredilmiş durumdadır.
Anılan hükümde, “Mülga 9/3/1988 tarihli ve 3417 sayılı Kanunla kurulan ve
bu kapsamda hak sahiplerine yapılacak ödemelere ilişkin usûl ve esasları
belirlemek üzere 24/4/2003 tarihli ve 4853 sayılı Kanunla tasfiye edilen
Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabına ait tüm varlık ve
yükümlülükler, 31/12/2007 tarihine kadar Hazineye devrolunur. Devre ilişkin
hususları belirlemeye Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir.
Devir tarihinden sonra hak sahiplerine yapılacak her türlü ödeme, Türkiye
Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi kayıtları esas alınarak Banka
tarafından gerçekleştirilir. Bu ödemelere ilişkin bilgi ve belgelerin
Hazine Müsteşarlığına iletilmesini takiben söz konusu ödeme karşılığı
tutarlar Müsteşarlık bütçesine bu amaçla konulacak ödenekten karşılanmak
suretiyle hak sahibine ödenmek üzere Bankaya aktarılır. Konusu suç teşkil
eden fiillerden kaynaklanan ödemeler hariç hak sahiplerine fazla ödeme
yapıldığının tespiti halinde, bu tutarların tahsilinden vazgeçilerek terkin
edilir ve Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi yönünden
gerçekleşmiş ödemelere ilişkin tüm hak ve yükümlülükler kendiliğinden sona
erer" şeklinde kurala yer verilmiş olmakla tasarruf teşvik kesintisi,
katkı payı ve nema alacaklarından sorumluluk Hazine Müsteşarlığına ait
olmalıdır. Burada yasadan kaynaklanan bir sorumluluk söz konusu olup dahili
dava yolu ile Hazinenin davaya dahil edilmesi usul ve yasaya uygundur.
3-
Yerleşik Yargıtay kararlarına göre; Yargılamanın sağlıklı bir biçimde
sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp
tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın (takibin) süratle
sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden (ya da icra
takibinden) haberdar edilmesi ile mümkün olur. Kişinin hangi yargı
merciinde duruşması bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların
(taleplerin) nelerden ibaret olduğunu bilmesi, Tebligat Kanununda ve
Tüzüğünde açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile sağlanabilir.
HUMK.’nun 73. maddesi hükmünde çok açık bir şeklide vurgulanan temel kurala
göre, mahkeme tarafları dinlemeden, onları iddia ve savunmalarını
bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez.
Bu
bakımdan, davetiyenin ve tebliğ tutanaklı zarfın, davadaki ve takipteki
önemi büyüktür. Asıl olan tarafların huzurunda yargılamanın yürütülmesi
olmakla birlikte, hukuk mahkemelerinde taraflar yargılamaya katılmasalar
dahi mutlaka duruşmadan haberdar edilmelidir. Duruşmaya gelmese dahi
yoklukta davaya devam edilip karar verilmesine usulün olanak tanıdığı
hallerde, yasanın öngördüğü uyarıyı taşıyan davetiyenin tebliğ edilmesinden
ve yasaya uygun taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına
girişilmemesi ve delillerin toplanarak bir sonuca ulaşılması zorunludur.
Tebliğ
ile ilgili Yasa ve Tüzük hükümleri tamamen şeklidir. Değinilen işlemler
nedeniyle tebligat; bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan
bir usul işlemidir. Gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak yasa
ve tüzükte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. Bu
sebeple tebligatın usul yasaları ile ilişkisinde daima göz önünde
tutulmalıdır.
Tebligat
ile ilgili 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve buna bağlı olarak çıkarılan Tüzük
hükümleri tamamen şeklidir. Kanun ve Tüzüğün amacı tebligatın muhatabına en
kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi
ve bu hususların belgeye bağlanmasıdır. Hal böyle olunca, yasa ve tüzük
hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. Kanunun ve
Tüzüğün belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların
geçerli olmayacağı Yargıtay içtihatlarında açıkça vurgulanmıştır.
Tebligat
Kanunu ile Tüzüğü’nde öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça tebliğ
memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır
ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz.
Tüzel
kişilere tebligatın nasıl yapılacağı Tebligat Kanununun 12. ve 13.
maddesinde ve Tebligat Tüzüğünün 17 ve 18. maddesinde açıklanmıştır.
Buna
göre; Tüzel Kişilere yapılacak tebligat bunların yetkili temsilcilerine
yapılır. Eğer tüzel kişinin yetkili temsilcisi yoksa veya evrakı bizzat
alamayacak bir halde ise; görev itibariyle temsilciden sonra gelen kimse
veya evrak müdürü gibi bu işle görevlendirilmiş bir kişiye, o da yoksa
tüzel kişinin o yerdeki memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.
Tebligat tüzel kişinin yetkili temsilcisine yapılmamış ve sıralı kişilere
yapılmışsa, bunun nedenlerinin açıkça ve ayrıntılı olarak tebligat
mazbatasına yazılması gerekir.
Mahkemece,
Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı adına duruşma günü belirtilmeden tek
tebligat zarfı kullanılarak birbirinden bağımsız olan 57 adet dosyaya ait
dahili dava dilekçesinin tebligata çıkarıldığı ve yetkisiz kişi adına yapılan
tebliğin yukarıda belirtilen yasa ve tüzük hükümlerine aykırı olduğu
anlaşılmaktadır.
Buna
göre mahkemece usulüne uygun şekilde taraf teşkili oluşturulmaksızın davalı
idarenin savunma hakkını kısıtlayarak yokluğunda karar verilmesi hatalıdır.
Bu
nedenle Yargıtay C. Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine atfen
düzenlediği tebliğname yerinde görülmekle İskenderun İş Mahkemesinin
16.06.2009 tarih ve 2008/357 Esas, 2009/467-Karar sayılı kararının sonuca
etkili olmamak üzere BOZULMASINA, Dosyanın gereği için Yargıtay C.
Başsavcılığına TEVDİİNE 17/06/2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
—— • ——
Yargıtay 9. Hukuk
Dairesinden:
Esas No : 2010/13533
Karar No : 2010/19376
YARGITAY
İLAMI
Mahkemesi : İskenderun İş Mahkemesi
Tarihi : 16/06/2009
Numarası : 2008/343-2009/465
Davacı : İsmet Çetiner Adına Avukat Eshabil Kendir
Davalı : 1- Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı
2-
Yazıcı Demir Çelik A.Ş. Adına Avukat
Yeliz
Kendi Şahin
3-
Doğan Taşımacılık San. ve Tic. Ltd. Şti.
Davacı
İsmet Çetiner ile davalılar Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Yazıcı Demir
Çelik A.Ş. ve Doğan Taşımacılık San. ve Tic. Ltd. Şti. arasındaki davada
İskenderun İş Mahkemesince verilen ve kesinlik sınırı nedeniyle davanın
esası incelenmeksizin kesinleşen 16.06.2009 gün ve 2008/343 E, 2009/465
sayılı kararının hukuka aykırı olduğu iddiası ile kanun yararına bozulması
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17.03.2010 gün ve 2010/54469 sayılı
tebliğnamesi ile istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm belgeler okunup gereği
düşünüldü:
YARGITAY KARARI
1-
Miktar ve değeri temyiz kesinlik sınırını aşmayan taşınır mal ve alacak
davalarına ilişkin nihai kararlar HUMK.'nun 427/II maddesi uyarınca temyiz
edilemez. Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgilidir. Temyiz kesinlik sınırı
belirlenirken yalnız dava konusu edilen taşınır malın veya alacağın değeri
dikkate alınır. Faiz, icra (inkar) tazminatı, vekalet ücreti ve yargılama
giderleri hesaba katılmaz.
Birleştirilen
davalarda, temyiz sınırı her dava için ayrı ayrı belirlenir.
İhtiyari
dava arkadaşlığında, temyiz sınırı her dava arkadaşının davası için ayrı
ayrı belirlenir.
Karşılık
davada, temyiz sınırı asıl dava ve karşılık dava için ayrı ayrı belirlenir.
Tespit
davalarında, temyiz sınırı tespit davasının öncüsü olduğu eda davasının
miktar ve değerine göre belirlenir.
Temyiz
sınırından fazla bir alacağın tamamının dava edilmiş olması halinde,
hükümde asıl istemin kabul edilmeyen bölümü temyiz sınırını geçmeyen
tarafın temyiz hakkı yoktur. Kısaca temyize konu edilen miktara bakılarak
kesinlik belirlenir.
Alacağın
bir kısmının dava edilmiş olması halinde, kısaca kısmi davada kesinlik
sınırı dava edilen miktara göre değil, alacağın tamamına göre belirlenir.
Yargıtay
İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 6/6/1975 gün ve 1975/6-8 sayılı
içtihadında, 5521 sayılı yasada açık düzenleme olmamakla birlikte, bu
yasanın 15. maddesindeki düzenleme gereği HUMK.’nun 427. maddesindeki
kesinlik sınırının iş mahkemelerinde verilen kararlarda da uygulanması
gerektiği, grup halinde açılan davaların salt iş mahkemelerine özgü bir
dava türü olmadığı, bu nedenle seri olarak açılan davalarda her dosya için
kesinlik sınırına bakılması gerektiği açıkça belirtilmiştir.
2-
4853 sayılı Kanuna 26/12/2006 tarihinde 5568 sayılı Kanunla eklenen ek
madde 1 hükmü doğrultusunda, tasarruf teşvik hesaplarına dair tüm varlık ve
yükümlülükler 31/12/2007 tarihi itibarıyla Hazineye devredilmiş durumdadır.
Anılan hükümde, "Mülga 9/3/1988 tarihli ve 3417 sayılı Kanunla kurulan
ve bu kapsamda hak sahiplerine yapılacak ödemelere ilişkin usûl ve esasları
belirlemek üzere 24/4/2003 tarihli ve 4853 sayılı Kanunla tasfiye edilen
Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabına ait tüm varlık ve
yükümlülükler, 31/12/2007 tarihine kadar Hazineye devrolunur. Devre ilişkin
hususları belirlemeye Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir.
Devir tarihinden sonra hak sahiplerine yapılacak her türlü ödeme, Türkiye
Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi kayıtları esas alınarak Banka
tarafından gerçekleştirilir. Bu ödemelere ilişkin bilgi ve belgelerin
Hazine Müsteşarlığına iletilmesini takiben söz konusu ödeme karşılığı
tutarlar Müsteşarlık bütçesine bu amaçla konulacak ödenekten karşılanmak
suretiyle hak sahibine ödenmek üzere Bankaya aktarılır. Konusu suç teşkil
eden fiillerden kaynaklanan ödemeler hariç hak sahiplerine fazla ödeme
yapıldığının tespiti halinde, bu tutarların tahsilinden vazgeçilerek terkin
edilir ve Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi yönünden
gerçekleşmiş ödemelere ilişkin tüm hak ve yükümlülükler kendiliğinden sona
erer" şeklinde kurala yer verilmiş olmakla tasarruf teşvik kesintisi,
katkı payı ve nema alacaklarından sorumluluk Hazine Müsteşarlığına ait
olmalıdır. Burada yasadan kaynaklanan bir sorumluluk söz konusu olup dahili
dava yolu ile Hazinenin davaya dahil edilmesi usul ve yasaya uygundur.
3-
Yerleşik Yargıtay kararlarına göre; Yargılamanın sağlıklı bir biçimde
sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp
tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın (takibin) süratle
sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden (yada icra
takibinden) haberdar edilmesi ile mümkün olur. Kişinin hangi yargı
merciinde duruşması bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların
(taleplerin) nelerden ibaret olduğunu bilmesi, Tebligat Kanununda ve
Tüzüğünde açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile sağlanabilir.
HUMK.'nun 73. maddesi hükmünde çok açık bir şekilde vurgulanan temel kurala
göre, mahkeme tarafları dinlemeden, onları iddia ve savunmalarını
bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez.
Bu
bakımdan, davetiyenin ve tebliğ tutanaklı zarfın, davadaki ve takipteki
önemi büyüktür. Asıl olan tarafların huzurunda yargılamanın yürütülmesi
olmakla birlikte, hukuk mahkemelerinde taraflar yargılamaya katılmasalar
dahi mutlaka duruşmadan haberdar edilmelidir. Duruşmaya gelmese dahi
yoklukta davaya devam edilip karar verilmesine usulün olanak tanıdığı
hallerde, yasanın öngördüğü uyarıyı taşıyan davetiyenin tebliğ edilmesinden
ve yasaya uygun taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına
girişilmemesi ve delillerin toplanarak bir sonuca ulaşılması zorunludur.
Tebliğ
ile ilgili Yasa ve Tüzük hükümleri tamamen şeklidir. Değinilen işlemler
nedeniyle tebligat; bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan
bir usul işlemidir. Gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak yasa
ve tüzükte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. Bu
sebeple tebligatın usul yasaları ile ilişkisinde daima göz önünde
tutulmalıdır.
Tebligat
ile ilgili 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve buna bağlı olarak çıkarılan Tüzük
hükümleri tamamen şeklidir. Kanun ve Tüzüğün amacı tebligatın muhatabına en
kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi
ve bu hususların belgeye bağlanmasıdır. Hal böyle olunca, yasa ve tüzük
hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. Kanunun ve
Tüzüğün belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların
geçerli olmayacağı Yargıtay içtihatlarında açıkça vurgulanmıştır.
Tebligat
Kanunu ile Tüzüğü'nde öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça tebliğ
memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır
ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz.
Tüzel
kişilere tebligatın nasıl yapılacağı Tebligat Kanununun 12. ve 13.
maddesinde ve Tebligat Tüzüğünün 17 ve 18. maddesinde açıklanmıştır.
Buna
göre; Tüzel Kişilere yapılacak tebligat bunların yetkili temsilcilerine
yapılır. Eğer tüzel kişinin yetkili temsilcisi yoksa veya evrakı bizzat
alamayacak bir halde ise; görev itibariyle temsilciden sonra gelen kimse
veya evrak müdürü gibi bu işle görevlendirilmiş bir kişiye, o da yoksa
tüzel kişinin o yerdeki memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.
Tebligat tüzel kişinin yetkili temsilcisine yapılmamış ve sıralı kişilere
yapılmışsa, bunun nedenlerinin açıkça ve ayrıntılı olarak tebligat
mazbatasına yazılması gerekir.
Mahkemece,
Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı adına duruşma günü belirtilmeden tek
tebligat zarfı kullanılarak birbirinden bağımsız olan 57 adet dosyaya ait
dahili dava dilekçesinin tebligata çıkarıldığı ve yetkisiz kişi adına yapılan
tebliğin yukarıda belirtilen yasa ve tüzük hükümlerine aykırı olduğu
anlaşılmaktadır.
Buna
göre mahkemece usulüne uygun şekilde taraf teşkili oluşturulmaksızın davalı
idarenin savunma hakkını kısıtlayarak yokluğunda karar verilmesi hatalıdır.
Bu
nedenle Yargıtay C. Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine atfen
düzenlediği tebliğname yerinde görülmekle İskenderun İş Mahkemesinin 16/6/2009
tarih ve 2008/343 Esas, 2009/465-Karar sayılı kararının sonuca etkili
olmamak üzere BOZULMASINA, Dosyanın gereği için Yargıtay C. Başsavcılığına
TEVDİİNE 17/6/2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
—— • ——
Yargıtay 9. Hukuk
Dairesinden:
Esas No : 2010/13537
Karar No : 2010/19380
YARGITAY
İLAMI
Mahkemesi : İskenderun İş Mahkemesi
Tarihi : 16/06/2009
Numarası : 2008/308-2009/500
Davacı : İnayet Doğruel Adına Avukat Eshabil
Kendir
Davalı : 1- Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı
2-
Yazıcı Demir Çelik A.Ş. Adına Avukat
Yeliz
Kendi Şahin
3-
Doğan Taşımacılık San. ve Tic. Ltd. Şti.
Davacı İnayet Doğruel ile
davalılar Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Yazıcı Demir Çelik A.Ş. ve Doğan Taşımacılık San. ve
Tic. Ltd. Şti. arasındaki davada İskenderun İş Mahkemesince verilen ve
kesinlik sınırı nedeniyle davanın esası incelenmeksizin kesinleşen
16.06.2009 gün ve 2008/308 E, 2009/500 sayılı kararının hukuka aykırı
olduğu iddiası ile kanun yararına bozulması Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığının 17.03.2010 gün ve 2010/54469 sayılı tebliğnamesi ile
istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm belgeler okunup gereği düşünüldü:
YARGITAY KARARI
1-
Miktar ve değeri temyiz kesinlik sınırını aşmayan taşınır mal ve alacak
davalarına ilişkin nihai kararlar HUMK.'nun 427/II maddesi uyarınca temyiz
edilemez. Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgilidir. Temyiz kesinlik sınırı
belirlenirken yalnız dava konusu edilen taşınır malın veya alacağın değeri
dikkate alınır. Faiz, icra (inkar) tazminatı, vekalet ücreti ve yargılama
giderleri hesaba katılmaz.
Birleştirilen
davalarda, temyiz sınırı her dava için ayrı ayrı belirlenir.
İhtiyari
dava arkadaşlığında, temyiz sınırı her dava arkadaşının davası için ayrı
ayrı belirlenir.
Karşılık
davada, temyiz sınırı asıl dava ve karşılık dava için ayrı ayrı belirlenir.
Tespit
davalarında, temyiz sınırı tespit davasının öncüsü olduğu eda davasının
miktar ve değerine göre belirlenir.
Temyiz
sınırından fazla bir alacağın tamamının dava edilmiş olması halinde,
hükümde asıl istemin kabul edilmeyen bölümü temyiz sınırını geçmeyen
tarafın temyiz hakkı yoktur. Kısaca temyize konu edilen miktara bakılarak
kesinlik belirlenir.
Alacağın
bir kısmının dava edilmiş olması halinde, kısaca kısmi davada kesinlik
sınırı dava edilen miktara göre değil, alacağın tamamına göre belirlenir.
Yargıtay
İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu' nun 6/6/1975 gün ve 1975/6-8
sayılı içtihadında, 5521 sayılı yasada açık düzenleme olmamakla birlikte,
bu yasanın 15. maddesindeki düzenleme gereği HUMK.’nun 427. maddesindeki kesinlik
sınırının iş mahkemelerinde verilen kararlarda da uygulanması gerektiği,
grup halinde açılan davaların salt iş mahkemelerine özgü bir dava türü
olmadığı, bu nedenle seri olarak açılan davalarda her dosya için kesinlik
sınırına bakılması gerektiği açıkça belirtilmiştir.
2-
4853 sayılı Kanuna 26/12/2006 tarihinde 5568 sayılı Kanunla eklenen ek
madde 1 hükmü doğrultusunda, tasarruf teşvik hesaplarına dair tüm varlık ve
yükümlülükler 31/12/2007 tarihi itibarıyla Hazineye devredilmiş durumdadır.
Anılan hükümde, "Mülga 9/3/1988 tarihli ve 3417 sayılı Kanunla kurulan
ve bu kapsamda hak sahiplerine yapılacak ödemelere ilişkin usûl ve esasları
belirlemek üzere 24/4/2003 tarihli ve 4853 sayılı Kanunla tasfiye edilen
Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabına ait tüm varlık ve
yükümlülükler, 31/12/2007 tarihine kadar Hazineye devrolunur. Devre ilişkin
hususları belirlemeye Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir.
Devir tarihinden sonra hak sahiplerine yapılacak her türlü ödeme, Türkiye
Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi kayıtları esas alınarak Banka
tarafından gerçekleştirilir. Bu ödemelere ilişkin bilgi ve belgelerin
Hazine Müsteşarlığına iletilmesini takiben söz konusu ödeme karşılığı
tutarlar Müsteşarlık bütçesine bu amaçla konulacak ödenekten karşılanmak
suretiyle hak sahibine ödenmek üzere Bankaya aktarılır. Konusu suç teşkil
eden fiillerden kaynaklanan ödemeler hariç hak sahiplerine fazla ödeme
yapıldığının tespiti halinde, bu tutarların tahsilinden vazgeçilerek terkin
edilir ve Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi yönünden
gerçekleşmiş ödemelere ilişkin tüm hak ve yükümlülükler kendiliğinden sona
erer" şeklinde kurala yer verilmiş olmakla tasarruf teşvik kesintisi,
katkı payı ve nema alacaklarından sorumluluk Hazine Müsteşarlığına ait
olmalıdır. Burada yasadan kaynaklanan bir sorumluluk söz konusu olup dahili
dava yolu ile Hazinenin davaya dahil edilmesi usul ve yasaya uygundur.
3-
Yerleşik Yargıtay kararlarına göre; Yargılamanın sağlıklı bir biçimde
sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp
tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın (takibin) süratle
sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden (yada icra
takibinden) haberdar edilmesi ile mümkün olur. Kişinin hangi yargı
merciinde duruşması bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların
(taleplerin) nelerden ibaret olduğunu bilmesi, Tebligat Kanununda ve
Tüzüğünde açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile sağlanabilir.
HUMK.'nun 73. maddesi hükmünde çok açık bir şekilde vurgulanan temel kurala
göre, mahkeme tarafları dinlemeden, onları iddia ve savunmalarını
bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez.
Bu
bakımdan, davetiyenin ve tebliğ tutanaklı zarfın, davadaki ve takipteki
önemi büyüktür. Asıl olan tarafların huzurunda yargılamanın yürütülmesi
olmakla birlikte, hukuk mahkemelerinde taraflar yargılamaya katılmasalar
dahi mutlaka duruşmadan haberdar edilmelidir. Duruşmaya gelmese dahi
yoklukta davaya devam edilip karar verilmesine usulün olanak tanıdığı
hallerde, yasanın öngördüğü uyarıyı taşıyan davetiyenin tebliğ edilmesinden
ve yasaya uygun taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına
girişilmemesi ve delillerin toplanarak bir sonuca ulaşılması zorunludur.
Tebliğ
ile ilgili Yasa ve Tüzük hükümleri tamamen şeklidir. Değinilen işlemler
nedeniyle tebligat; bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan
bir usul işlemidir. Gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak yasa
ve tüzükte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. Bu
sebeple tebligatın usul yasaları ile ilişkisinde daima göz önünde
tutulmalıdır.
Tebligat
ile ilgili 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve buna bağlı olarak çıkarılan Tüzük
hükümleri tamamen şeklidir. Kanun ve Tüzüğün amacı tebligatın muhatabına en
kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi
ve bu hususların belgeye bağlanmasıdır. Hal böyle olunca, yasa ve tüzük
hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. Kanunun ve
Tüzüğün belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların
geçerli olmayacağı Yargıtay içtihatlarında açıkça vurgulanmıştır.
Tebligat
Kanunu ile Tüzüğü'nde öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça tebliğ
memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır
ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz.
Tüzel
kişilere tebligatın nasıl yapılacağı Tebligat Kanununun 12. ve 13.
maddesinde ve Tebligat Tüzüğünün 17. ve 18. maddesinde açıklanmıştır.
Buna
göre; Tüzel Kişilere yapılacak tebligat bunların yetkili temsilcilerine
yapılır. Eğer tüzel kişinin yetkili temsilcisi yoksa veya evrakı bizzat
alamayacak bir halde ise; görev itibariyle temsilciden sonra gelen kimse
veya evrak müdürü gibi bu işle görevlendirilmiş bir kişiye, o da yoksa
tüzel kişinin o yerdeki memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.
Tebligat tüzel kişinin yetkili temsilcisine yapılmamış ve sıralı kişilere
yapılmışsa, bunun nedenlerinin açıkça ve ayrıntılı olarak tebligat
mazbatasına yazılması gerekir.
Mahkemece,
Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı adına duruşma günü belirtilmeden tek
tebligat zarfı kullanılarak birbirinden bağımsız olan 57 adet dosyaya ait
dahili dava dilekçesinin tebligata çıkarıldığı ve yetkisiz kişi adına yapılan
tebliğin yukarıda belirtilen yasa ve tüzük hükümlerine aykırı olduğu
anlaşılmaktadır.
Buna
göre mahkemece usulüne uygun şekilde taraf teşkili oluşturulmaksızın davalı
idarenin savunma hakkını kısıtlayarak yokluğunda karar verilmesi hatalıdır.
Bu
nedenle Yargıtay C. Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine atfen
düzenlediği tebliğname yerinde görülmekle İskenderun İş Mahkemesinin
16.06.2009 tarih ve 2008/308 Esas, 2009/500-Karar sayılı kararının sonuca
etkili olmamak üzere BOZULMASINA, Dosyanın gereği için Yargıtay C.
Başsavcılığına TEVDİİNE 17/6/2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
—— • ——
Yargıtay 9. Hukuk
Dairesinden:
Esas No : 2010/13541
Karar No : 2010/19384
YARGITAY
İLAMI
Mahkemesi : İskenderun İş Mahkemesi
Tarihi : 16/06/2009
Numarası : 2008/322-2009/482
Davacı : Mustafa Sürmeli Adına Avukat Eshabil
Kendir
Davalı : 1- Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı
2-
Yazıcı Demir Çelik A.Ş. Adına Avukat
Yeliz
Kendi Şahin
3-
Doğan Taşımacılık San. ve Tic. Ltd. Şti.
Davacı
Mustafa Sürmeli ile davalılar Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Yazıcı Demir
Çelik A.Ş. ve Doğan Taşımacılık San. ve Tic. Ltd. Şti. arasındaki davada
İskenderun İş Mahkemesince verilen ve kesinlik sınırı nedeniyle davanın
esası incelenmeksizin kesinleşen 16.06.2009 gün ve 2008/322 E, 2009/ 482
sayılı kararının hukuka aykırı olduğu iddiası ile kanun yararına bozulması
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17.03.2010 gün ve 2010/ 54469 sayılı
tebliğnamesi ile istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm belgeler okunup gereği
düşünüldü:
YARGITAY KARARI
1-
Miktar ve değeri temyiz kesinlik sınırını aşmayan taşınır mal ve alacak
davalarına ilişkin nihai kararlar HUMK.'nun 427/II maddesi uyarınca temyiz
edilemez. Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgilidir. Temyiz kesinlik sınırı
belirlenirken yalnız dava konusu edilen taşınır malın veya alacağın değeri
dikkate alınır. Faiz, icra (inkar) tazminatı, vekalet ücreti ve yargılama
giderleri hesaba katılmaz.
Birleştirilen
davalarda, temyiz sınırı her dava için ayrı ayrı belirlenir.
İhtiyari
dava arkadaşlığında, temyiz sınırı her dava arkadaşının davası için ayrı
ayrı belirlenir.
Karşılık
davada, temyiz sınırı asıl dava ve karşılık dava için ayrı ayrı belirlenir.
Tespit
davalarında, temyiz sınırı tespit davasının öncüsü olduğu eda davasının
miktar ve değerine göre belirlenir.
Temyiz
sınırından fazla bir alacağın tamamının dava edilmiş olması halinde,
hükümde asıl istemin kabul edilmeyen bölümü temyiz sınırını geçmeyen
tarafın temyiz hakkı yoktur. Kısaca temyize konu edilen miktara bakılarak
kesinlik belirlenir.
Alacağın
bir kısmının dava edilmiş olması halinde, kısaca kısmi davada kesinlik
sınırı dava edilen miktara göre değil, alacağın tamamına göre belirlenir.
Yargıtay
İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 06.06.1975 gün ve 1975/6-8
sayılı içtihadında, 5521 sayılı yasada açık düzenleme olmamakla birlikte,
bu yasanın 15. maddesindeki düzenleme gereği HUMK.’nun 427. maddesindeki
kesinlik sınırının iş mahkemelerinde verilen kararlarda da uygulanması
gerektiği, grup halinde açılan davaların salt iş mahkemelerine özgü bir
dava türü olmadığı, bu nedenle seri olarak açılan davalarda her dosya için
kesinlik sınırına bakılması gerektiği açıkça belirtilmiştir.
2-
4853 sayılı Kanuna 26.12.2006 tarihinde 5568 sayılı Kanunla eklenen ek
madde 1 hükmü doğrultusunda, tasarruf teşvik hesaplarına dair tüm varlık ve
yükümlülükler 31.12.2007 tarihi itibarıyla Hazineye devredilmiş durumdadır.
Anılan hükümde, "Mülga 9/3/1988 tarihli ve 3417 sayılı Kanunla kurulan
ve bu kapsamda hak sahiplerine yapılacak ödemelere ilişkin usûl ve esasları
belirlemek üzere 24/4/2003 tarihli ve 4853 sayılı Kanunla tasfiye edilen
Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabına ait tüm varlık ve
yükümlülükler, 31/12/2007 tarihine kadar Hazineye devrolunur. Devre ilişkin
hususları belirlemeye Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir.
Devir tarihinden sonra hak sahiplerine yapılacak her türlü ödeme, Türkiye
Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi kayıtları esas alınarak Banka
tarafından gerçekleştirilir. Bu ödemelere ilişkin bilgi ve belgelerin
Hazine Müsteşarlığına iletilmesini takiben söz konusu ödeme karşılığı
tutarlar Müsteşarlık bütçesine bu amaçla konulacak ödenekten karşılanmak
suretiyle hak sahibine ödenmek üzere Bankaya aktarılır. Konusu suç teşkil
eden fiillerden kaynaklanan ödemeler hariç hak sahiplerine fazla ödeme yapıldığının
tespiti halinde, bu tutarların tahsilinden vazgeçilerek terkin edilir ve
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi yönünden gerçekleşmiş
ödemelere ilişkin tüm hak ve yükümlülükler kendiliğinden sona erer"
şeklinde kurala yer verilmiş olmakla tasarruf teşvik kesintisi, katkı payı
ve nema alacaklarından sorumluluk Hazine Müsteşarlığına ait olmalıdır.
Burada yasadan kaynaklanan bir sorumluluk söz konusu olup dahili dava yolu
ile Hazinenin davaya dahil edilmesi usul ve yasaya uygundur.
3-
Yerleşik Yargıtay kararlarına göre; Yargılamanın sağlıklı bir biçimde
sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp
tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın (takibin) süratle
sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden (ya da icra
takibinden) haberdar edilmesi ile mümkün olur. Kişinin hangi yargı
merciinde duruşması bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların
(taleplerin) nelerden ibaret olduğunu bilmesi, Tebligat Kanununda ve
Tüzüğünde açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile sağlanabilir.
HUMK.’nun 73. maddesi hükmünde çok açık bir şekilde vurgulanan temel kurala
göre, mahkeme tarafları dinlemeden, onları iddia ve savunmalarını
bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez.
Bu
bakımdan, davetiyenin ve tebliğ tutanaklı zarfın, davadaki ve takipteki
önemi büyüktür. Asıl olan tarafların huzurunda yargılamanın yürütülmesi
olmakla birlikte, hukuk mahkemelerinde taraflar yargılamaya katılmasalar
dahi mutlaka duruşmadan haberdar edilmelidir. Duruşmaya gelmese dahi
yoklukta davaya devam edilip karar verilmesine usulün olanak tanıdığı
hallerde, yasanın öngördüğü uyarıyı taşıyan davetiyenin tebliğ edilmesinden
ve yasaya uygun taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına girişilmemesi
ve delillerin toplanarak bir sonuca ulaşılması zorunludur.
Tebliğ
ile ilgili Yasa ve Tüzük hükümleri tamamen şeklidir. Değinilen işlemler
nedeniyle tebligat; bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan
bir usul işlemidir. Gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak yasa
ve tüzükte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. Bu
sebeple tebligatın usul yasaları ile ilişkisinde daima göz önünde
tutulmalıdır.
Tebligat
ile ilgili 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve buna bağlı olarak çıkarılan Tüzük
hükümleri tamamen şeklidir. Kanun ve Tüzüğün amacı tebligatın muhatabına en
kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi
ve bu hususların belgeye bağlanmasıdır. Hal böyle olunca, yasa ve tüzük
hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. Kanunun ve
Tüzüğün belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların
geçerli olmayacağı Yargıtay içtihatlarında açıkça vurgulanmıştır.
Tebligat
Kanunu ile Tüzüğü'nde öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça tebliğ
memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır
ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz.
Tüzel
kişilere tebligatın nasıl yapılacağı Tebligat Kanununun 12. ve 13.
maddesinde ve Tebligat Tüzüğünün 17. ve 18. maddesinde açıklanmıştır.
Buna
göre; Tüzel Kimilere yapılacak tebligat bunların yetkili temsilcilerine
yapılır. Eğer tüzel kişinin yetkili
temsilcisi yoksa veya evrakı bizzat alamayacak bir halde ise; görev
itibariyle temsilciden sonra gelen kimse veya evrak müdürü gibi bu işle
görevlendirilmiş bir kişiye, o da yoksa tüzel kişinin o yerdeki memur veya
müstahdemlerinden birine yapılır. Tebligat tüzel kişinin yetkili
temsilcisine yapılmamış ve sıralı kişilere yapılmışsa, bunun nedenlerinin
açıkça ve ayrıntılı olarak tebligat mazbatasına yazılması gerekir.
Mahkemece,
Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı adına duruşma günü belirtilmeden tek
tebligat zarfı kullanılarak birbirinden bağımsız olan 57 adet dosyaya ait
dahili dava dilekçesinin tebligata çıkarıldığı ve yetkisiz kişi adına yapılan
tebliğin yukarıda belirtilen yasa ve tüzük hükümlerine aykırı olduğu
anlaşılmaktadır.
Buna
göre mahkemece usulüne uygun şekilde taraf teşkili oluşturulmaksızın davalı
idarenin savunma hakkını kısıtlayarak yokluğunda karar verilmesi hatalıdır.
Bu
nedenle Yargıtay C. Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine atfen
düzenlediği tebliğname yerinde görülmekle İskenderun İş Mahkemesinin
16.06.2009 tarih ve 2008/322 Esas, 2009/482-Karar sayılı kararının sonuca
etkili olmamak üzere BOZULMASINA, Dosyanın gereği için Yargıtay C.
Başsavcılığına TEVDİİNE 17/06/2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
—— • ——
Yargıtay 9. Hukuk
Dairesinden:
Esas No : 2010/13542
Karar No : 2010/19385
YARGITAY
İLAMI
Mahkemesi : İskenderun İş Mahkemesi
Tarihi : 16/06/2009
Numarası : 2008/356-2009/509
Davacı : Rasim Dalkılıç Adına Avukat Eshabil
Kendir
Davalı : 1- Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı
2-
Yazıcı Demir Çelik A.Ş. Adına Avukat
Yeliz
Kendi Şahin
3-
Doğan Taşımacılık San. ve Tic. Ltd. Şti.
Davacı
Rasim Dalkılıç ile davalılar Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Yazıcı Demir
Çelik A.Ş. ve Doğan Taşımacılık San. ve Tic. Ltd. Şti. arasındaki davada
İskenderun İş Mahkemesince verilen ve kesinlik sınırı nedeniyle davanın
esası incelenmeksizin kesinleşen 16.06.2009 gün ve 2008/356 E, 2009/509
sayılı kararının hukuka aykırı olduğu iddiası ile kanun yararına bozulması
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17.03.2010 gün ve 2010/54469 sayılı
tebliğnamesi ile istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm belgeler okunup gereği
düşünüldü:
YARGITAY KARARI
1-
Miktar ve değeri temyiz kesinlik sınırını aşmayan taşınır mal ve alacak
davalarına ilişkin nihai kararlar HUMK.'nun 427/II maddesi uyarınca temyiz
edilemez. Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgilidir. Temyiz kesinlik sınırı
belirlenirken yalnız dava konusu edilen taşınır malın veya alacağın değeri
dikkate alınır. Faiz, icra (inkar) tazminatı, vekalet ücreti ve yargılama
giderleri hesaba katılmaz.
Birleştirilen
davalarda, temyiz sınırı her dava için ayrı ayrı belirlenir.
İhtiyari
dava arkadaşlığında, temyiz sınırı her dava arkadaşının davası için ayrı
ayrı belirlenir.
Karşılık
davada, temyiz sınırı asıl dava ve karşılık dava için ayrı ayrı belirlenir.
Tespit
davalarında, temyiz sınırı tespit davasının öncüsü olduğu eda davasının
miktar ve değerine göre belirlenir.
Temyiz
sınırından fazla bir alacağın tamamının dava edilmiş olması halinde,
hükümde asıl istemin kabul edilmeyen bölümü temyiz sınırını geçmeyen
tarafın temyiz hakkı yoktur. Kısaca temyize konu edilen miktara bakılarak
kesinlik belirlenir.
Alacağın
bir kısmının dava edilmiş olması halinde, kısaca kısmi davada kesinlik
sınırı dava edilen miktara göre değil alacağın tamamına göre belirlenir.
Yargıtay
İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 06.06.1975 gün ve 1975/6-8
sayılı içtihadında, 5521 sayılı yasada açık düzenleme olmamakla birlikte,
bu yasanın 15. maddesindeki düzenleme gereği HUMK.'nun 427. maddesindeki
kesinlik sınırının iş mahkemelerinde verilen kararlarda da uygulanması gerektiği,
grup halinde açılan davaların salt iş mahkemelerine özgü bir dava türü
olmadığı bu nedenle seri olarak açılan davalarda her dosya için kesinlik
sınırına bakılması gerektiği açıkça belirtilmiştir.
2-
4853 sayılı Kanuna 26.12.2006 tarihinde 5568 sayılı Kanunla eklenen ek
madde 1 hükmü doğrultusunda, tasarruf teşvik hesaplarına dair tüm varlık ve
yükümlülükler 31.12.2007 tarihi itibarıyla Hazineye devredilmiş durumdadır.
Anılan hükümde, "Mülga 9/3/1988 tarihli ve 3417 sayılı Kanunla kurulan
ve bu kapsamda hak sahiplerine yapılacak ödemelere ilişkin usûl ve esasları
belirlemek üzere 24/4/2003 tarihli ve 4853 sayılı Kanunla tasfiye edilen
Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabına ait tüm varlık ve
yükümlülükler, 31/12/2007 tarihine kadar Hazineye devrolunur. Devre ilişkin
hususları belirlemeye Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir.
Devir tarihinden sonra hak sahiplerine yapılacak her türlü ödeme, Türkiye
Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi kayıtları esas alınarak Banka
tarafından gerçekleştirilir. Bu ödemelere ilişkin bilgi ve belgelerin
Hazine Müsteşarlığına iletilmesini takiben söz konusu ödeme karşılığı
tutarlar Müsteşarlık bütçesine bu amaçla konulacak ödenekten karşılanmak
suretiyle hak sahibine ödenmek üzere Bankaya aktarılır. Konusu suç teşkil
eden fiillerden kaynaklanan ödemeler hariç hak sahiplerine fazla ödeme
yapıldığının tespiti halinde, bu tutarların tahsilinden vazgeçilerek terkin
edilir ve Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi yönünden
gerçekleşmiş ödemelere ilişkin tüm hak ve yükümlülükler kendiliğinden sona
erer" şeklinde kurala yer verilmiş olmakla tasarruf teşvik kesintisi,
katkı payı ve nema alacaklarından sorumluluk Hazine Müsteşarlığına ait
olmalıdır. Burada yasadan kaynaklanan bir sorumluluk söz konusu olup dahili
dava yolu ile Hazinenin davaya dahil edilmesi usul ve yasaya uygundur.
3-
Yerleşik Yargıtay kararlarına göre; Yargılamanın sağlıklı bir biçimde
sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp
tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın (takibin) süratle
sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden (yada icra
takibinden) haberdar edilmesi ile mümkün olur. Kişinin hangi yargı
merciinde duruşması bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların (taleplerin)
nelerden ibaret olduğunu bilmesi, Tebligat Kanununda ve Tüzüğünde açıklanan
usule uygun tebligat yapılması ile sağlanabilir. HUMK.’nun 73. maddesi
hükmünde çok açık bir şekilde vurgulanan temel kurala göre, mahkeme
tarafları dinlemeden, onları iddia ve savunmalarının bildirmeleri için
usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez.
Bu
bakımdan, davetiyenin ve tebliğ tutanaklı zarfın, davadaki ve takipteki
önemi büyüktür. Asıl olan tarafların huzurunda yargılamanın yürütülmesi
olmakla birlikte, hukuk mahkemelerinde taraflar yargılamaya katılmasalar
dahi mutlaka duruşmadan haberdar edilmelidir. Duruşmaya gelmese dahi
yoklukta davaya devam edilip karar verilmesine usulün olanak tanıdığı
hallerde, yasanın öngördüğü uyarıyı taşıyan davetiyenin tebliğ edilmesinden
ve yasaya uygun taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına
girişilmemesi ve delillerin toplanarak bir sonuca ulaşılması zorunludur.
Tebliğ
ile ilgili Yasa ve Tüzük hükümleri tamamen şeklidir. Değinilen işlemler
nedeniyle tebligat; bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan
bir usul işlemidir. Gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak yasa
ve tüzükte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. Bu
sebeple tebligatın usul yasaları ile ilişkisinde daima göz önünde
tutulmalıdır.
Tebligat
ile ilgili 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve buna bağlı olarak çıkarılan Tüzük
hükümleri tamamen şeklidir. Kanun ve Tüzüğün amacı tebligatın muhatabına en
kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi
ve bu hususların belgeye bağlanmasıdır. Hal böyle olunca, yasa ve tüzük
hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. Kanunun ve
Tüzüğün belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların
geçerli olmayacağı Yargıtay içtihatlarında açıkça vurgulanmıştır.
Tebligat
Kanunu ile Tüzüğü’nde öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça tebliğ
memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır
ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz.
Tüzel
kişilere tebligatın nasıl yapılacağı Tebligat Kanununun 12. ve 13.
maddesinde ve Tebligat Tüzüğünün 17. ve 18. maddesinde açıklanmıştır.
Buna
göre; Tüzel Kişilere yapılacak tebligat bunların yetkili temsilcilerine
yapılır. Eğer tüzel kişinin yetkili temsilcisi yoksa veya evrakı bizzat
alamayacak bir halde ise; görev itibariyle temsilciden sonra gelen kimse
veya evrak müdürü gibi bu işle görevlendirilmiş bir kişiye, o da yoksa
tüzel kişinin o yerdeki memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.
Tebligat tüzel kişinin yetkili temsilcisine yapılmamış ve sıralı kişilere
yapılmışsa, bunun nedenlerinin açıkça ve ayrıntılı olarak tebligat
mazbatasına yazılması gerekir.
Mahkemece,
Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı adına duruşma günü belirtilmeden tek
tebligat zarfı kullanılarak birbirinden bağımsız olan 57 adet dosyaya ait
dahili dava dilekçesinin tebligata çıkarıldığı ve yetkisiz kişi adına yapılan
tebliğin yukarıda belirtilen yasa ve tüzük hükümlerine aykırı olduğu
anlaşılmaktadır.
Buna
göre mahkemece usulüne uygun şekilde taraf teşkili oluşturulmaksızın davalı
idarenin savunma hakkını kısıtlayarak yokluğunda karar verilmesi hatalıdır.
Bu
nedenle Yargıtay C. Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine atfen
düzenlediği tebliğname yerinde görülmekle İskenderun İş Mahkemesinin
16.06.2009 tarih ve 2008/356 Esas, 2009/509-Karar sayılı kararının sonuca
etkili olmamak üzere BOZULMASINA, Dosyanın gereği için Yargıtay C.
Başsavcılığına TEVDİİNE 17/06/2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
|