22 Ekim 2010 CUMA

Resmî Gazete

Sayı : 27737

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:

Esas Sayısı     : 2009/29

Karar Sayısı  : 2010/66

Karar Günü  : 13.5.2010

 

                         İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN :  Ankara 1. İdare Mahkemesi

 

                         İTİRAZIN KONUSU : 4.7.1934 günlü, 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun 24.11.2004 günlü, 5259 sayılı Yasa’nın 1. maddesiyle yeniden düzenlenen 6. maddesinin son fıkrasının, Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu savıyla iptali istemidir.

 

                         I- OLAY

 

                         Davacının işletmeciliğini yaptığı işyerinin, işletme izin belgesindeki niteliklere aykırı olarak faaliyet gösterdiğinin bir yıl içinde beşinci kez tespit edilmesi nedeniyle Belediye Encümenince verilen idari para cezasının iptali istemiyle açılan davada, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.

 

                         II- İTİRAZIN GEREKÇESİ

 

                         Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:

 

                         “2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesinde; “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir” hükmü yer almış olup; 10. maddesinde ise; “Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar” hükmüne yer verilmiştir.

 

                         14/07/1934 tarihli ve 2751 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nun, 24/11/2004 tarihli ve 5259 sayılı Kanunun 1. maddesi ile yeniden düzenlenen 6. maddesinde; Umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinden;

 

                         a) Faaliyetten geçici olarak men edildiği halde süresinden önce açılan,

                        

                         b) Açık ve kapalı bulunacağı saatlere uymayan,

                        

                         c) Bu Kanunun 12 nci maddesinde belirtilen yasaklara uymadığı tespit edilen,

                        

                         d) Mevzuat hükümlerine aykırı olarak işletilen,

 

                         İş yerlerinin işletmecilerine beşyüzmilyon Türk Lirası ile birmilyar Türk Lirası arasında idarî para cezası verilir.

 

                         Bu maddede öngörülen idarî para cezaları, belediye sınırları içinde belediye encümeni, belediye sınırları dışında il daimi encümeni tarafından verilir. Verilen idarî para cezalarına dair kararlar ilgililere 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine verilen karar kesindir. İtiraz, zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. İdarî para cezaları 6183 sayılı Anime Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur.

 

                         Bu maddede belirtilen aynı fiillerin bir yıl içinde tekrarı halinde, en son uygulanan para cezası bir kat artırılarak uygulanır, kuralı yer almıştır.

 

                         Hukuk devleti, insan haklarına saygılı ve bu hakları koruyucu, adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu sürdürmekle kendini yükümlü sayan, bütün eylem ve işlemleri ile eşitlik ve hakkaniyeti gözeten devlettir. Bu bağlamda, yasa koyucunun yasal düzenlemeler yaparken takdiri, sınırsız ve keyfi olmayıp hukuk devleti ilkeleriyle sınırlıdır.

 

                         Bunun yanında hukuk devleti kavramı, kuralların ve müeyyidelerinin net olarak önceden belli olduğu, dolayısıyla uyulmayan kararların müeyyidelerinin ne olduğunu insanların önceden bilmesini de ifade eder.

 

                         Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtildiği üzere, Anayasa’nın 10. maddesine göre yasaların uygulanmasında ayrım gözetilmeyecek ve eşitsizliğe yol açılmayacaktır. Maddede düzenlenen “Eşitlik” ilkesiyle, birbirinin aynı durumda olanlara aynı kuralların uygulanması ve ayrıcalıklı kişi ve toplulukların yaratılması engellenmektedir.

 

                         Yine Anayasa Mahkemesi’nin çeşitli kararlarında eşitlik ilkesi, aynı durumda bulunanlar için haklarda ve ödevlerde, yasalarda ve yükümlülüklerde, yetkilerde ve sorumluluklarda, fırsatlarda, hizmetlerde eşitliğin sağlanmasını gerektiren eşit davranma ve ayrım yapmama ilkesi olarak yorumlanmıştır.

 

                         Bu bağlamda, 2559 sayılı Yasa’nın 6. maddesi değerlendirilecek olursa;

 

                         İlk anda, Kanunda belirtilen yasaklara uymadığı ve mevzuat hükümlerine aykırı olarak işletildiği tespit edilen iş yerlerinin işletmecilerinin karşılaşacağı cezaların belli olduğu izlenimi uyanmaktadır. Nitekim Yasa maddesinde para cezası ilk uygulamada miktar olarak da bellidir. Ancak yasa koyucu maddede belirtilen aynı fiillerin bir yıl içinde tekrarı halinde, en son uygulanan para cezasının bir kat artırılarak uygulanacağını belirtirken öngörülen cezanın ve yaptırımın üst sınırını belirtmemiştir. Bu durum ilgililerde “müeyyidesinin türü ve oranı idarenin keyfine kalmış bir yasa” intibaı uyandırmaktadır.

 

                         Bu olumsuz sonucun sebebi ve kaynağı ise; Yasa’nın, aynı fiillin bir yıl içinde tekrarı halinde, öngörülen cezanın ve yaptırımın üst sınırının belirtilmemesidir. Bu husus, kuralların ve müeyyidelerin önceden belli olup, buna devletin de uymak zorunda olduğu hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır.

 

                         Bu açıklamalar ışığında söz konusu Yasa maddesinin doğrudan eşitsizlik yaratan bir düzenlemesi görülmemektedir. Ancak Yasa’nın uygulaması esnasında, yine Yasa’nın kendinden kaynaklanan sebeplerle eşitsizliğe, ayrımcılığa hatta kayırmacılığa yol açan sonuçlar doğmaktadır.

 

                         Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri “Belirlilik”tir. Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi de gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup birey, yasadan, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini doğurduğunu bilmelidir. Ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını ayarlar. Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.

 

                         Yasa kuralı, ilgili kişilerin mevcut şartlar altında belirli bir işlemin ne tür sonuçlar doğurabileceğini makul bir düzeyde öngörmelerini mümkün kılacak şekilde düzenlenmelidir. “Öngörülebilirlik şartı” olarak nitelendirilen bu ilkeye göre yasanın uygulanmasında takdirin kapsamı ve uygulama yöntemi bireyleri keyfi ve öngöremeyecekleri müdahalelerden koruyacak düzeyde açıklıkla yazılmalıdır. Belirlilik, kişilerin hukuk güvenliğini korumakla birlikte idarede istikrarı da sağlar.

 

                         Değişen sosyal, siyasal ve ekonomik koşullar kimi durumlarda devlet idarelerine bir takım hakların tanınması gereğini ortaya çıkarmıştır. Gelişen, büyüyen, çeşitlenen ve çoğalan toplumsal gereksinimleri yerinde, zamanında ve etkin bir biçimde karşılayabilmek için çağdaş yönetimlerde idareye değişik alanlarda yaptırım uygulama yetkileri tanınmaktadır.

 

                         Bu tür idari işlemlere karşı yargı yolu açık olmakla birlikte, bu güvencenin uygulama aşamasından sonra ve ancak itiraz yoluyla ortaya çıkacağı göz önünde bulundurulduğunda, yasa kurallarının yürürlükte olduğu sürece keyfiliği ortadan kaldırmaya yeterli olduğu söylenemez. Hukuk kuralları, yargının yorumuna ihtiyaç göstermeyecek ve uygulayıcılar tarafından anlaşılabilecek şekilde açık ve belirgin olmak, uygulayıcılara güvence vermek zorundadır.

 

                         Bu durumda, 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunun 6. maddesinin son fıkrasında yer alan “Bu maddede belirtilen aynı fiillerin bir yıl içinde tekrarı halinde, en son uygulanan para cezası bir kat artırılarak uygulanır.” hükmü, “Belirlilik ve Öngörülebilirlik” niteliği taşımaması nedeniyle Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırılık oluşturmaktadır.

 

                         Açıklanan nedenlerle; mahkememizce bakılmakta olan davada uygulanması gereken 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunun 6.  maddesinin son fıkrasında yer alan “Bu maddede belirtilen aynı fiillerin bir yıl içinde tekrarı halinde, en son uygulanan para cezası bir kat artırılarak uygulanır.” hükmünün, Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu sonucuna varıldığından; Anayasanın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 28. maddeleri uyarınca, itiraz yoluyla iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulmasına, 27/02/2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”

 

 

                         III- YASA METİNLERİ

 

                         A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı

                        

                         4.7.1934 günlü, 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun 24.11.2004 günlü, 5259 sayılı Yasa’nın 1. maddesiyle yeniden düzenlenen itiraz konusu kuralı da içeren 6. maddesi şöyledir:

 

                         “Umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinden;

 

                         a) Faaliyetten geçici olarak men edildiği halde süresinden önce açılan,

 

                         b) Açık ve kapalı bulunacağı saatlere uymayan,

 

                         c) Bu Kanunun 12 nci maddesinde belirtilen yasaklara uymadığı tespit edilen,

 

                         d) Mevzuat hükümlerine aykırı olarak işletilen,

            

                         İş yerlerinin işletmecilerine beşyüzmilyon Türk Lirası ile birmilyar Türk Lirası arasında idarî para cezası verilir.

 

                         Bu maddede öngörülen idarî para cezaları, belediye sınırları içinde belediye encümeni, belediye sınırları dışında il daimi encümeni tarafından verilir. Verilen idarî para cezalarına dair kararlar ilgililere 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine verilen karar kesindir. İtiraz, zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. İdarî para cezaları 6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur.

 

                         Bu maddede belirtilen aynı fiillerin bir yıl içinde tekrarı halinde, en son uygulanan para cezası bir kat artırılarak uygulanır.

                        

                         B- İlgili Görülen Yasa Kuralı

                        

                         2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun 12. maddesi şöyledir:

                        

                         “Kanunî istisnalar saklı kalmak üzere, eğlence, oyun, içki ve benzeri amaçlı umuma açık ve açılması izne bağlı yerlerde onsekiz yaşından küçükler çalıştırılamaz.

                        

                         Polis bar, pavyon, gazino, meyhane gibi içkili yerler ile kıraathane ve oyun oynatılan benzeri yerlere yanlarında veli ve vasileri olsa bile onsekiz yaşını doldurmamış küçüklerin girmesini meneder.

             

                         Bu  madde  hükümlerine  aykırı  hareket  edenler  hakkında 17 nci,  işyerleri hakkında da 6 ncı madde hükümlerine göre işlem yapılır.”

                        

                         C- Dayanılan Anayasa Kuralları

 

                         Başvuru kararında Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine  dayanılmıştır.

 

                         IV- İLK İNCELEME

 

                         Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca, Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Sacit ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, A. Necmi ÖZLER, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh KALELİ ve Zehra Ayla PERKTAŞ’ın katılmalarıyla 7.5.2009 günü yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.

 

                         V- ESASIN İNCELENMESİ         

        

                         Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu ve ilgili görülen Yasa kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

 

                        

                         Başvuru kararında, yasa koyucunun yasal düzenlemeler yaparken sınırsız bir takdir yetkisine sahip olmadığı, takdir yetkisinin hukuk devleti ilkesiyle sınırlı bulunduğu, hukuk devletinin temel ilkelerinden olan belirlilik ilkesi gereğince yasal düzenlemelerin kişiler ve idareler yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerektiği, bu çerçevede kuralların ve müeyyidelerin belirgin olması, önceden bilinmesi ve eylemlerinin sonuçlarının ilgililer tarafından makul düzeyde öngörülebilmesi gerektiği, itiraz konusu kuralda tekerrür halinde öngörülen idari para cezasının üst sınırının belirli olmadığı, bu hususun hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığı, Yasa’nın uygulanmasının eşitsizliğe, ayrımcılığa ve kayırmacılığa yol açtığı, belirli ve öngörülebilir nitelik taşımayan itiraz konusu kuralın Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

                        

                         2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun 6. maddesinin birinci fıkrasında hangi hallerde umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin işletmecilerine idari para cezası verileceği ve bu cezanın alt ve üst sınırları belirtilmiş, itiraz konusu son fıkrasında da bu maddede belirtilen aynı fiillerin bir yıl içinde tekrarı halinde, en son uygulanan para cezasının bir kat artırılarak uygulanacağı kuralı getirilmiştir.

                        

                         Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri “belirlilik”tir. Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi de gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup birey, yasadan, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini doğurduğunu bilmelidir. Birey ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını düzenler. Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.

                        

                         İtiraz konusu kuralda 2559 sayılı Yasanın 6. maddesinde öngörülen fiiller nedeniyle işletmecilere artırımlı para cezası uygulanabilmesi için, “bu maddede belirtilen aynı fiillerin bir yıl içinde tekrar edilmiş olması” koşulu aranmış ve bu durumda “en son uygulanan para cezasının bir kat artırılarak uygulanacağı” belirtilmiştir. Bir başka deyişle, “aynı fiil”in “bir yıl içinde” tekrarlanması halinde en son uygulanan cezanın “bir kat” artırılarak uygulanması öngörülmüştür.

                              

                         Yasa koyucu, para cezasının artırılarak uygulanabilmesi için gerekli koşulları ve bu koşulların varlığı durumunda cezanın artırılma şeklini açıkça belirlediğinden, itiraz konusu kuralın umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin işletmecileri bakımından belirli ve öngörülebilir olmadığından söz edilemez.

                        

                         Yasakoyucu, kamu düzeninin korunması amacıyla ceza hukuku alanında düzenleme yaparken Anayasa’ya ve ceza hukukunun temel ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla toplumda hangi eylemlerin suç sayılacağı ve suç sayılan bu eylemlerin hangi tür ve ölçüde cezai yaptırıma bağlanacağı konusunda anayasal sınırlar içinde takdir yetkisine sahiptir. Bu yetki, idari yaptırımlar bakımından da geçerlidir. Bu bağlamda hukuka aykırı bir eylemin tekrarlanması halinde faile verilecek cezada artırıma gidilmesi, yasa koyucunun sahip olduğu takdir yetkisinin kapsamındadır.

                        

                         Umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin 2559 sayılı Yasanın 6. maddesinin birinci fıkrasında öngörülen kurallara uymamaları ve bu nedenle işletmecilerinin para cezası ile cezalandırılmalarına rağmen aynı hukuka aykırı eylemde bulunmaya devam etmeleri, yasa koyucu tarafından daha ağır bir yaptırıma bağlanmıştır. İlgililerin bilinçli olarak ve ısrarla tekrarladıkları söz konusu hukuka aykırı eylemleri gözetildiğinde, Devletin cezalandırma yetkisi bakımından itiraz konusu kuralda suç ve ceza arasında adil bir dengenin bulunması gereğini esas alan hukuk devleti ilkesine aykırılık bulunmamaktadır.

                        

                         Anayasa’nın 10. maddesinde öngörülen “yasa önünde eşitlik ilkesi”, hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunanlar kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.

 

                         Bir yıl içinde hukuka aykırılığı bir eylemle gerçekleştirenler ile birden çok eylemle gerçekleştirenler,  aynı hukuki konumda olmadıklarından eylemde bulunma sayısına göre faillerin farklı kurallara tabi tutulması ve birden çok gerçekleştirilen eylemler yönünden de eylem sayısına bağlı olarak bir önceki cezanın bir kat artırılarak uygulanması eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmamaktadır.

 

                         Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.

 

                         Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh KALELİ, Zehra Ayla PERKTAŞ ve Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.

 

                        

                         VI- SONUÇ

                              

                         4.7.1934 günlü, 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun 24.11.2004 günlü, 5259 sayılı Yasa’nın 1. maddesiyle yeniden düzenlenen 6. maddesinin son fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh KALELİ, Zehra Ayla PERKTAŞ ile Engin YILDIRIM’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, 13.5.2010 gününde karar verildi.  

 

 

 

Başkan

Haşim KILIÇ

Başkanvekili

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

Üye

Fulya KANTARCIOĞLU

 

 

 

 

 

Üye

Ahmet AKYALÇIN

Üye

Mehmet ERTEN

Üye

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

 

 

 

Üye

Şevket APALAK

Üye

Serruh KALELİ

Üye

Zehra Ayla PERKTAŞ

 

 

 

 

 

Üye

Engin YILDIRIM

Üye

Nuri NECİPOĞLU

 

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

 

 

                         İtiraza konu 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nun 6. maddesinin üçüncü fıkrasında, bu maddede belirtilen aynı fiillerin bir yıl içinde tekrarı halinde, en son uygulanan para cezasının bir kat arttırılarak uygulanacağı hüküm altına alınmaktadır.

 

                         Kuralda, bir yıllık süre zarfında tekerrürün uygulanması bakımından herhangi bir üst sınır bulunmadığından; kural ihlâline ilişkin eylem sayısına bağlı olarak, söz konusu idari para cezası her seferinde bir kat arttırılmak suretiyle verilecektir.

 

                         Hukuk devletinin alt ilkelerinden birisi olan “ölçülülük ilkesi”, gerek öğreti gerek Anayasa Mahkemesi kararlarında “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç alt başlıkta incelenmekte olup; davanın somutunda, kural ihlâli nedeniyle öngörülen yaptırım ile ulaşılmak istenen amaç arasında bulunması gereken orantı şeklinde ifadesini bulan “orantılılık” ilkesinin ele alınması gerekmektedir. İtiraz konusu kuralda, tekerrür halinde uygulanacak ceza, en son uygulanan para cezasının bir katı olarak belirlendiğinden, ilk nazarda tekerrür halinde bir katı ceza verilmesinin orantısız olacağını söylemek zordur. Ancak, bir yıl içinde tekerrür sayısına bağlı olarak para cezasının katlamalı olarak artması nedeniyle, tekerrür sayısının çokluğu durumunda ilk para cezası ile kıyaslanamayacak ölçüde yüksek bir para cezasının verilmesi mümkün görülmektedir ki davanın somutunda bir ticari işletme üç ay içinde on kez denetlenmiş ve kuralda 500-1000 TL olan temel idari para cezası 5. tekerrür de 10.400 TL’ye ulaşmıştır. Bu sonuç, anılan kuralın ölçülü olmadığının çok açık bir göstergesidir. Oysa, hukuk devletinde ceza hukuku alanında olduğu gibi idari para cezalarına ilişkin düzenlemelerde de, kuralların önleme ve iyileştirme amaçlarına uygun olarak ölçülü, adil ve orantılı olması gerekir. Öte yandan, Anayasa Mahkemesi’nin 17.4.2008 tarih ve E.2005/5, K.2008/93 sayılı kararıyla; mevzuata aykırı yapılar nedeniyle İmar Kanunu’nun 42. maddesinde öngörülen idari para cezalarının alt ve üst sınırı arasında elli kat fark bulunması hali makûl ve ölçülü olmayan bir genişlik olarak kabul edilerek, anılan kuralın iptali yoluna gidilmiştir.

 

                         İtiraz konusu kuralda tek sınır “bir yıllık süre” olup, öngörülen katlamalı para cezası sistemi tekerrürün çokluğuna paralel şekilde, müteakip para cezalarının çok yüksek miktarlara (teorik olarak yüzlerce, binlerce kat) ulaşması sonucunu doğurabilecek nitelikte olup; bu yönü itibariyle itiraz konusu kuralda, tekrarlanan hukuka aykırı eylem ile idari yaptırım arasında adil bir dengenin bulunduğu, bu nedenle de kuralın ölçülülük ilkesine ve Anayasa’nın 2. maddesine uyarlı olduğu söylenemez.

 

                         Açıklanan nedenlerle, sözkonusu kuralın iptali gerektiği kanısına ulaştığımızdan, çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılamıyoruz.

 

Üye

Serdar ÖZGÜLDÜR

Üye

Şevket APALAK

 

 

 

Üye

Serruh KALELİ

Üye

Zehra Ayla PERKTAŞ

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

 

                         İtiraz konusu kural 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nun 6. maddesinde belirtilen aynı fiillerin bir yıl içinde tekrarı halinde, en son uygulanan para cezasının bir kat artırılarak uygulanacağını belirtmektedir. Hukuk devletinin önemli ilkelerinden biri de “ölçülülük” ilkesidir ve bu ilkenin Anayasa’nın 2. maddesi bağlamında yapılan denetimlerde dikkate alınması gerekmektedir.

 

                         Hukuk devletinde idari para cezalarına ilişkin düzenlemelerin kuralların önleme ve iyileştirme amaçlarına uygun olarak ölçülü, adil ve orantılı olması gerektiği Anayasa Mahkemesi kararlarında da belirtilmektedir (örneğin, AYM, 23.03.2004, E: 2001/119, K: 2004/37).  Bir başka kararda da, para cezasının alt ve üst sınırı arasındaki farkın “makul ve ölçülü” bir genişlik içermesi gerektiği vurgulanmıştır (AYM 17.04. 2008, E: 2005/5, K: 2008/93). Raportör tarafından belirtildiği üzere “bir yıl içinde tekerrür sayısına bağlı olarak para cezasının katlamalı olarak artması, tekerrür sayısının çokluğu halinde ilk para cezası ile kıyaslanamayacak bir tutara ulaşmaktadır”. Nitekim elimizdeki davada ilk eylem için 650 TL olarak verilen idari para cezasının beşinci eylemde 10.400 TL’ye çıktığı, yani tam 16 kat arttığı görülmüştür.

 

                         Tekrarlanan eylem ile idari yaptırım arasında bir orantısızlık, dengesizlik bulunmaktadır. Bu nedenle itiraz konusu kuralın Anayasa’nın 2. maddesine aykırı olduğu düşüncesindeyim.

 

                         Ayrıca, böyle bir dengesizlik serbest piyasa ekonomisinde işletmelerin varlıklarını sürdürmelerine önleyecek boyutlara çıkabilir ve bu da özel mülkiyet hakkına ve girişim özgürlüğüne zarar verebilir. Böyle bir durum Anayasa’nın 48. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Devlet, özel teşebbüslerin milli ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri alır” hükmünün ihlal edilmesi anlamına da gelir. AYM’nin E: 2002/32, K: 2003/100, 20.11.2003 tarihli kararında bu fıkra ile devletten beklenenin “özel girişimlerin gelişmesini sağlayacak doğrultuda iktisadi ve sosyal politikalar uygulamak, özel teşebbüse güvenli çalışma ortamı sunmak” olduğu vurgulanmıştır. İşletmelerin iktisadi varlığını tehdit eden orantısız para cezalarının özel teşebbüse güvenli bir çalışma ortamı sunmadığı gayet açıktır.

 

                         İtiraz konusu kuralın Anayasa’nın 2. ve 48/2. maddelerine aykırı olduğu kanaatiyle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

 

 

                                                                                                                                                  Üye

                                                                                                                                       Engin YILDIRIM