Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas
Sayısı : 2009/94
Karar
Sayısı : 2011/90
Karar
Günü : 2.6.2011
İPTAL DAVASINI AÇAN : Anamuhalefet (Cumhuriyet Halk) Partisi
TBMM Grubu adına Grup Başkanvekilleri Hakkı Suha OKAY, Kemal KILIÇDAROĞLU
ve Kemal ANADOL
İPTAL DAVASININ KONUSU : 19.11.2009 günlü, 5924 sayılı
Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un;
1) 1. Maddesi ile değiştirilen 21.2.1967
günlü, 832 sayılı Sayıştay Kanunu’nun 9. maddesinin;
a- Beşinci fıkrasının ikinci cümlesinde
yer alan “üç katına kadar aday” ibaresinin,
b- Altıncı fıkrasının “Bunun dışında
mülakat ile ilgili herhangi bir kayıt sistemi kullanılmaz.” biçimindeki son
cümlesinin,
2) 2. Maddesi ile 832 sayılı Kanun’a
eklenen Geçici 11. maddenin;
a- Birinci fıkrasının,
b- İkinci fıkrasının,
Anayasa’nın 2., 10., 11. ve 138.
maddelerine aykırılığı savıyla iptalleri ve yürürlüklerinin durdurulması
istemidir.
I- İPTAL VE YÜRÜRLÜĞÜN
DURDURULMASI İSTEMİNİN GEREKÇESİ
İptal ve yürürlüğün
durdurulması istemini içeren 16.12.2009 tarihli dava dilekçesinin gerekçe
bölümü şöyledir:
“III. GEREKÇE
1) 19.11.2009 Tarihli ve
5924 Sayılı Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 1 inci
Maddesi ile Değiştirilen 21.02.1967 Tarihli ve 832 Sayılı Sayıştay
Kanununun 9 uncu Maddesinin Beşinci Fıkrasında Yer Alan “üç katına kadar
aday” İbaresinin ve Altıncı Fıkrasındaki “Bunun dışında mülakat ile ilgili
herhangi bir kayıt sistemi kullanılmaz” Cümlesinin Anayasaya Aykırılığı
19.11.2009 tarihli ve
5924 sayılı Kanunun 1 inci maddesi ile 832 sayılı Sayıştay Kanununun 9 uncu
maddesi başlığı ile birlikte değiştirilerek, “Sayıştay Denetçi Yardımcısı
Adaylığına Giriş Sınavı ve Denetçi Yardımcısı Adayları ile Denetçi
Yardımcılarının Yetiştirilme ve Meslek Sınavı Yönetmeliği” ile düzenlenen
denetçi yardımcısı adaylığına giriş sınavı ve diğer hususlarla ilgili
hükümlere Kanunda yer verilmiştir.
Bu çerçevede Yasa’nın 9
uncu maddesinin beşinci fıkrasında yapılan düzenlemede yer verilen ve
iptali istenen ibare ile yazılı sınav sonucunda, yetmiş puandan az olmamak
üzere, en yüksek puandan başlayarak eleme sınavı ilanında belirtilen
kadronun üç katına kadar adayın mülakata çağrılması öngörülmüştür.
Mülakata üç kat aday
çağrılmakla, mülakata alınacakların sayısı yazılı sınavda en yüksek puan
alanların aleyhine olacak biçimde genişletilerek yazılı sınavın etkisini
azaltan, bilgiye, ehil olmaya ve liyakate dayalı bir sınav yapma yerine,
kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun olmayan başkaca subjektif
değerlendirmelere dayalı olarak bir seçim yapmanın önü açılmıştır.
Halbuki Danıştay İdari
Dava Daireleri Kurulu’nun YD. İtiraz No. 2008/774 sayılı kararında da
belirtildiği üzere, mülakata çağrılacak aday sayısı saptanırken yazılı
sınavın nesnel sonuçlarının ortadan kaldırılmaması, mesleğe olabildiğince
yazılı sınavda en başarılı olanların alınmasının sağlanması gerekmektedir.
Danıştay İdari Dava
Daireleri Kurulu’nun söz konusu kararında (Ek.1) aynen şöyle denilmiştir:
“Sözlü sınavın, yazılı
sınavı tamamlayıcı nitelikte, bilgi ve liyakati ölçmek, adayın kaymakamlık
mesleğine uygun yeteneğe, kültüre, çağdaş yaşam anlayışına sahip olup
olmadığını belirlemek amacıyla yapılacağı açıktır. Bu çerçevede, sözlü
sınavın temel amacı, yazılı sınav yapılmak suretiyle nesnel bir biçimde
belirlenen en başarılı aday adayından başlayarak mesleğe en uygun kaymakam
adaylarının belirlenmesidir. Bu nedenle, aday adaylarının yarıştırıldığı
bir sınavda sözlü sınava çağrılacak aday sayısı saptanırken yazılı sınavın
nesnel sonuçlarının ortadan kaldırılmaması, mesleğe olabildiğince yazılı sınavda
en başarılı olanların alınmasının sağlanması gerekmektedir. Böylece,
idarenin takdir yetkisinin kullanılmasında öznel nedenlerin etkili olması
önlenebilir, kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun bir belirleme
gerçekleştirilebilir. Örneğin, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun
9/A maddesinde, “Yazılı sınavda yüz tam puan üzerinden en az yetmiş puan
almak kaydıyla en yüksek puan alandan başlamak üzere, sınav ilanında
belirlenen kadro sayısının bir katı fazlası mülakata çağrılır.” hükmü yer
almaktadır. Bu kuralda, mülakata çağrılacak aday sayısı yazılı sınavda en
yüksek puan alanların lehine olacak biçimde daraltılmış, böylece yazılı
sınavın nihai başarıdaki payı artırılmıştır. Belirtilen nitelikteki bir
düzenlemenin yazılı sınavın nesnel sonucunun ortadan kaldırılmasını
önleyici nitelikte olacağı açıktır.
Bu durumda, dava konusu
Yönetmeliğin 10 uncu maddesinin V. fıkrasında yer alan sınav ilanında
belirtilen kadronun dört katı kadar adayın sözlü sınava çağrılması
yolundaki düzenleme, yazılı sınavın nesnel sonuçlarının ortadan
kaldırılmasına, idarenin takdir yetkisinin kullanılmasında öznel nedenlerin
etkili olmasına yol açacak nitelikte olup, bunun ise kamu yararı ve hizmet
gerekleriyle bağdaşmayacağı sonucuna varılmaktadır.”
Bir hukuk devletinde, devlet
erki kullanılarak yapılan tüm kamu işlemlerinin nihaî amacının “kamu
yararı” olması gerekir. Bu gereklilik, kamu yararını, yasama organının
takdir yetkisi için de bir sınır konumuna getirir. Anayasa Mahkemesi’nin
15.10.2003 tarih ve E.2003/36, K.2003/91 sayılı Kararında da,
“Anayasanın 2 nci
maddesinde belirtilen hukuk devleti, her eylem ve işlemi hukuka uygun olan,
her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren,
Anayasaya aykırı durum ve tutumları benimseyen, hukuku tüm devlet
organlarına egemen kılan, yasaların üstünde Anayasanın ve yasakoyucunun da
bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan devlettir. “Yasaların
kamu yararına dayanması”
gereği kuşkusuz hukuk devletinin temel değerlerinden birini
oluşturmaktadır. Hukuk devletinde hukuk güvenliğinin sağlanabilmesi için
yasakoyucunun öngörülebilir düzenlemeler getirmesi de asıldır”
denilmiştir.
İptali istenen ibare,
yazılı sınavın nesnel sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, idarenin takdir
yetkisinin kullanılmasında öznel nedenlerin etkili olmasına yol açacak
nitelikte bir düzenleme olduğundan kamu yararına dayanmadığı açıktır. Bu
nedenle de Anayasanın 2 nci maddesine aykırıdır.
Öte yandan, Anayasanın 10
uncu maddesinde “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi
inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun
önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz
tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
denilmektedir. Bu kural, birbiri ile aynı durumda olanlara ayrı kuralların
uygulanmasını, ayrıcalıklı kişi ve toplulukların yaratılmasını
engellemektedir.
Yazılı sınavın nesnel
sonuçlarının ortadan kaldırılması, bu sınavda daha başarılı olanların
aleyhine, daha az başarılı olanlar lehine bir durum yarattığından
Anayasanın 10 uncu maddesindeki “Kanun önünde eşitlik” ilkesiyle de
bağdaşmamaktadır.
Diğer taraftan,
19.11.2009 tarihli ve 5924 sayılı Kanunun 1 inci maddesi ile değiştirilen
832 sayılı Sayıştay Kanununun 9 uncu maddesinin altıncı fıkrasında,
“Mülakat, adayın;
a) Bir konuyu kavrayıp
özetleme, ifade yeteneği ve muhakeme gücü,
b) Liyakati, temsil
kabiliyeti, davranış ve tepkilerinin mesleğe uygunluğu,
c) Özgüveni, ikna
kabiliyeti ve inandırıcılığı,
ç) Genel yetenek ve genel
kültürü,
d) Bilimsel ve teknolojik
gelişmelere açıklığı,
yönlerinden
değerlendirilerek, ayrı ayrı puan verilmek suretiyle gerçekleştirilir.
Adaylar, komisyon
tarafından (a) ila (d) bentlerinde yazılı özelliklerin her biri için
yirmişer puan üzerinden değerlendirilir ve verilen puanlar ayrı ayrı
tutanağa geçirilir.”
denildikten sonra iptali
istenen cümlede de “Bunun dışında mülakat ile ilgili herhangi bir kayıt
sistemi kullanılmaz.” hükmüne yer verilmiştir.
İptali istenen bu cümle
ile adayların mülakatta verdikleri yanıtların teknolojik imkânlardan
yararlanarak sesli ve görüntülü kayıt altına alınması engellenmekte ve
dolayısıyla hukuk devleti ilkesinin sağladığı güvence dışlanmaktadır.
Danıştay İdari Dava
Daireleri Kurulu’nun yukarıda değinilen kararında da bu konuda;
“Danıştay Onikinci
Dairesince; tüm unsurları itibariyle yargısal denetimin yapılabilmesi ve
hukuk devleti ilkesinin temini açısından, sözlü sınav komisyon üyelerinin
her biri tarafından değerlendirme yapılarak tutanağa bağlanmış soruların ve
yanıtlarının neler olduğunun, bu yanıtlara komisyon üyelerince takdir
edilen notun gerekçeleriyle ortaya konulmamış olması ve ayrıca sözlü
sınavda verilen yanıtların teknolojik imkânlardan yararlanarak sesli ve
görüntülü kayıt altına alınmaması nedenleriyle davacının sözlü sınavda
başarısız sayılmasına ilişkin işlem hukuka uygun bulunmamıştır.
Anılan Daire kararı
incelendiğinde, işlemin hukuka uygun bulunmamasının gerekçelerinden
birisini, “sözlü sınavda adayın sorulara verdiği yanıtların teknolojik
imkânlardan yararlanarak sesli ve görüntülü kayıt altına alınmamasının”
oluşturduğu görülmektedir. Dolayısıyla, sesli ve görüntülü kayıt yapılmak
suretiyle gerçekleştirilecek bir sözlü sınavda, adaylara yöneltilen
soruların ve yanıtlarının da kaydedileceği açık olup, bunların ayrıca sözlü
sınav komisyon üyeleri tarafından tutanağa bağlanması gerekli
bulunmamaktadır. Bununla birlikte, sözlü sınavda komisyon üyelerince takdir
edilen notun gerekçeleriyle ortaya konulması hukuk devleti ilkesinin
sağladığı güvencenin temini açısından zorunlu ve gereklidir.”
görüşüne yer verilmiştir.
Anayasanın 2 nci
maddesinde belirtilen hukuk devletinin unsurlarından biri de, vatandaşlarına
hukuk güvenliği sağlamasıdır. Hukuk devleti, tüm eylem ve işlemlerinde
yönetilenlere en güçlü en kapsamlı şekilde hukuksal güvence sağlayan
devlettir. Hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir devlette hukuk
güvenliğinin sağlanması, hukuk devleti ilkesinin olmazsa olmaz koşuludur.
Görüldüğü üzere, iptali
istenen “Bunun dışında mülakat ile ilgili herhangi bir kayıt sistemi
kullanılmaz.” cümlesi, yargısal denetim yapılmasını ortadan kaldıracak bir
nitelik taşıdığından Anayasanın 2 nci maddesine ve aynı sınava giren
adaylardan bazıları lehine idarenin takdir yetkisinin kullanılmasında öznel
nedenlerin etkili olmasına yol açacak bir nitelik taşıdığı için de
Anayasanın 10 uncu maddesindeki “Kanun önünde eşitlik” ilkesine aykırıdır.
Diğer taraftan, bir yasa
kuralının Anayasanın herhangi bir kuralına aykırılığının tespiti onun
kendiliğinden Anayasanın 11 inci maddesine de aykırılığı sonucunu
doğuracaktır (Anayasa Mahkemesinin 03.06.1988 tarih ve E.1987/28, K.1988/16
sayılı kararı, AMKD., sa. 24, shf. 225).
Açıklanan nedenlerle,
19.11.2009 tarihli ve 5924 sayılı Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanunun 1 inci maddesi ile değiştirilen 21.02.1967 tarihli ve 832
sayılı Sayıştay Kanununun 9 uncu maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “üç
katına kadar aday” ibaresi ve altıncı fıkrasındaki “Bunun dışında mülakat
ile ilgili herhangi bir kayıt sistemi kullanılmaz” cümlesi Anayasanın 2
nci, 10 uncu ve 11 inci maddelerine aykırı olup, iptalleri gerekmektedir.
2) 19.11.2009 Tarihli ve
5924 Sayılı Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2 nci
Maddesi ile 832 Sayılı Kanuna Eklenen Geçici Madde 11’in Birinci ve İkinci
Fıkralarının Anayasaya Aykırılığı
5720 sayılı Yasanın
iptali istenen geçici madde 1’i, aynı konuda verilmiş yargı kararını
etkileyici ve değiştirici nitelik taşımaktadır. Anayasanın 138 inci
maddesinde, sadece yürütmenin değil yasama organının da mahkeme kararlarına
uymak zorunda olduğu, bu organların mahkeme kararlarını hiçbir suretle
değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmeyeceği belirtilmiştir. Madde
Anayasanın bu kuralına aykırıdır.
2 – 6 Şubat 2009
tarihlerinde yapılan Sayıştay Denetçi Yardımcılığı sözlü sınavında
başarısız olan adaylar, sözlü sınavın iptali ve sınav sonucu yapılan
atamaların iptali ile 29.01.1980 tarihli ve 16884 sayılı Resmi Gazetede
yayımlanan, Sayıştay Denetçi Yardımcısı Adaylığına Giriş Sınavı ve Denetçi
Yardımcısı Adayları ile Denetçi Yardımcılarının Yerleştirilme ve Meslek
Sınavı Yönetmeliğinin “sözlü sınav” başlıklı 16 ncı maddesinde yer alan
“Sözlü sınav değerlendirilmesinde adayların zekâ, intikal surati, ifade ve
temsil yeteneği de dikkate alınır” ifadesinin iptalini istemiştir.
Danıştay Onikinci
Dairesi, Sayıştay başkanlığının savunmasının aldıktan sonra, yargısal
denetimin nasıl yapılabilirliği üzerinde durmuş ve şu gerekçelere kararda
yer vermiştir:
“Sözlü sınavda başarısız
sayılma işleminin, diğer tüm idari işlemlerin yargısal denetimlerinde
olduğu gibi yetki, şekil, sebep, konu ve maksat olmak üzere işlemin tüm
unsurları yönünden yargısal denetiminin yapılması esas olmalıdır. İdari
işlemin yetki, şekil gibi salt usule ilişkin unsurları ile sınırlı olmak
üzere yapılan bir yargısal denetimin, hukuk devleti ilkesinin sağladığı
güvenceyi temin etmeyeceği açıktır. Nitekim 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununun 2 nci maddesinin (1/a) bendi gereğince iptal davalarında, idari
işlemlerin yetki, şekil, sebep, konu ve maksat unsurları yönünden yargısal
denetime tabi tutulması zorunlu bulunmaktadır.
Dolayısıyla; sözlü
sınavda başarısız sayılma işleminin yargısal denetimini sağlayacak
altyapının tüm unsurlarıyla oluşturulmasını sağlamak hukuka bağlı idarenin
görevidir.”
Danıştay bu
değerlendirmeler sonrasında; sözlü sınavda adayın hangi yönlerden görevinin
gerektirdiği niteliklere sahip olmadığının Sayıştay tarafından
açıklanamaması ve öznel değerlendirmelere açık olan sözlü sınavda takdir
edilen puanla, eleme ve yazılı sınavda normal ölçütlerde ortaya konan
başarı ve liyakatin geçersiz kılınmasının mümkün olamayacağını
belirtmiştir. Bu nedenle de sözlü sınavın hizmet gerekleri ve nesnel
ölçüler esas alınarak yapılamadığı sonucuna varmış ve “Bu durumda, tüm
unsurları itibariyle yargısal denetim yapılabilmesi ve hukuk devleti ilkesinin
temini açısından, komisyon üyelerince takdir edilen notun gerekçeleriyle ortaya
konulmaması, sınavın sesli ve görüntülü kayıt yapılmak suretiyle
gerçekleştirilmemesi nedeniyle yapılan sözlü sınavda ve davacının bu
sınavda başarısız sayılmasına ilişkin işlemde hukuka uyarlık
bulunmamaktadır.”
denilmiştir. Danıştay bu
kararında ayrıca, yapılan atamaların da doğal olarak iptal edilmesi
gerektiğine karar vermiştir.
İptali istenilen Geçici
11 inci madde, Danıştay 12. Dairesinde devam etmekte olan 2009/1045 Esas
sayılı dava sırasında verilen yürütmeyi durdurma kararını geçersiz hale getirmektedir.
İptali istenen maddedeki; “02.02.2009 – 06.02.2009 tarihleri arasında
yapılan Sayıştay denetçi yardımcısı adaylığı sözlü sınavında başarısız
sayılanlar, bu Kanun hükümlerine göre mülakata alınırlar” ve “02.02.2009 –
06.02.2009 tarihleri arasında yapılan sınav sonucuna göre atananların,
sınav sonucuna ilişkin hakları saklıdır. Bu adayların eğitimleri ve
stajları kaldığı yerden devam eder.” ifadeleri, anılan yargı kararını
geçersiz kılma durumunu hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde açıkça ortaya
koymaktadır.
Oysa Anayasa Mahkemesinin
pek çok kararında tanımlandığı gibi, Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen
hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygı
gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli
bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı durum
ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa
ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık
olan, yasaların üstünde yasakoyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri
ve Anayasa bulunduğu bilincinde olan devlettir (Any. Mah. 04.06.2003
tarihli ve E.2002/132, K.2003/46 sayılı kararı). Hukuk devleti niteliğini
kazanmanın vazgeçilmez koşullarından birisi mahkeme kararlarına uyulma
zorunluluğudur. Anayasanın 138 inci maddesinde; Yasama ve yürütme organları
ile idarenin, mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu, bu organlar ve
idarenin, mahkeme kararlarını hiç bir surette değiştiremeyeceği ve bunların
yerine getirilmesini geciktiremeyeceği öngörülmüştür.
Söz konusu hüküm ve
kararlar gözetildiğinde, iptali istenen düzenlemeyle Anayasanın 138 inci
maddesine aykırı hareket edilmiş olduğu kuşkusuzdur.
Anayasa Mahkemesinin
24.12.2003 günlü ve E.2002/43, K.2003/103 sayılı kararına yazılan ek
gerekçede de; Bakanlar Kurulu’nun 01.11.1999 günlü kararıyla yürürlüğe
giren Türk Hava Kurumu Tüzüğünün Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Tüzük’ün 1
inci maddesinde, Türk Hava Kurumu’nun yürürlükten kaldırılan tüzüğünde
belirtilen organların görevlerinin bu Tüzüğün yürürlüğe girmesiyle sona
ereceği, bu görevlerin ise, Başbakanlıkça belirlenecek bir başkan ve iki
üyeden oluşan üç kişilik kurul tarafından yerine getirileceği, bu kurulun
da en geç altı ay içinde Türk Hava Kurumu’nun yeniden yapılandırılmasına
ilişkin Tüzüğü hazırlayarak Bakanlar Kuruluna sunacağı belirtilmiş, üç
kişilik kurulun 01.11.1999 günlü Bakanlar Kurulu kararıyla oluşturulduğu,
Danıştay 10. Daire tarafından Tüzük’le ilgili olarak 17.02.2000 gün ve
E.1999/4871 sayı ile Kurula atama işlemi içinde 09.03.2000 gün ve 1999/5044
sayı ile yürütmenin durdurulması kararı verildiği, üç kişilik kurul
tarafından hazırlanan Tüzük ile Bakanlar Kuruluna karşı açılan davada da
aynı Daire tarafından 23.03.2000 gün ve E.2000/893 sayı ile yürütmenin durdurulması
kararı alındığı, bu davalar devam ederken çıkarılan 28.03.2000 günlü ve
4552 sayılı Yasanın dava konusu geçici 7 nci maddesiyle Türk Hava
Kurumu’nun organlarının görevleri Yasa’nın dava konusu geçici 7 nci
maddesiyle Türk Hava Kurumu’nun organlarının görevleri Yasa’nın yayımı
tarihinde sona erdirilip, bu görevlerin Başbakanlıkça belirlenecek üç
kişilik bir Kurul tarafından yerine getirileceği, söz konusu Kurul’un en
geç bir ay içinde Türk Hava Kurumu’nun yeniden yapılandırılmasına ilişkin
tüzüğü hazırlayarak Bakanlar Kurulu’na sunacağının öngörüldüğü, böylece,
Danıştay’da görülmekte olan davanın konusunu oluşturan idari işlemin yasa
kuralı haline dönüştürüldüğü, Anayasanın 138 inci maddesinin son
fıkrasında, “Yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına
uymak zorunda olduğu, bu organlar ve idarenin mahkeme kararlarını hiçbir
surette değiştiremeyeceği ve bunları geciktiremeyeceği kuralına yer
verildiğini, davanın geçirdiği evrelerden de anlaşılacağı gibi, yasama
organının itiraz konusu geçici 7 nci madde ile diğer yargı kararlarıyla
aynı etki ve değerde olan yürütmenin durdurulması kararını sonuçsuz
bırakmak amacıyla yasal düzenleme yaparak Anayasanın 138 inci maddesinin
ihlal edildiği, öte yandan, Anayasanın benimsediği kuvvetler ayrılığı
ilkesinin Devletin üstlendiği görevlerin niteliklerine göre, yasama,
yürütme ve yargı organları tarafından yerine getirilmesini zorunlu kıldığı,
bu organlardan birinin, diğerinin görev alanıyla ilgili işlem yapmasının
fonksiyon gaspı olarak nitelendirileceğinden hukukun üstünlüğünü egemen
kılmakla yükümlü hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayacağı, itiraz konusu
geçici 7 nci madde ile idari işlem niteliğinde yasama tasarrufunda
bulunularak bu ilkenin de ihlal edildiği vurgulanmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin
kararları da bu doğrultudadır, Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,
10.11.2004 günlü “Bergama Altın Davası” olarak adlandırılan (Taşkın ve
Diğerleri – Türkiye, Dava No: 46117/99) kararında (Ek.3); Danıştay’ın
13.05.1997 tarihinde, “altın madeninin oluşturduğu riske dair konuyla
ilgili pek çok incelemeye dayanarak, söz konusu madene izin verilmesinin
kamu yararı ile bağdaşmadığını, Bakanlar Kurulunun 29.03.2002 tarihli gizli
kararnamesiyle hâlihazırda Nisan 2001 tarihinde faaliyete başlamış olan
altın madeninin faaliyetlerinde devam etme izni verildiğini, Ovacık altın
madeni faaliyetlerinin 13.04.2001 tarihinden itibaren deneme düzeyine
indirildiğini, bu faaliyetin çeşitli Bakanlık izinlerine dayandığını ve
tümüyle Başbakanlık kaynaklı olduğunu, söz konusu izinlerin hiçbir yasal
dayanağa sahip olmadığını açıklanmış ve idarenin işlemleri “yargı kararının
dolanılması anlamına gelmektedir.” denildikten sonra “Böyle bir durum,
hukukun üstünlüğü ve hukuk güvenliği ilkelerinin dayandığı hukuk devleti prensibine
aykırılık oluşturmaktadır” vurgusu yapılmış ve belirtilen gerekçeler
temelinde AİHM’nin ulusal yetkililerin 01.04.1998 tarihinde Danıştay
tarafından onanan 15.10.1997 tarihli İzmir İdare Mahkemesi kararını makul
bir zaman içersinde ve gerçek anlamda yerine getirmedikleri görüşünde
olduğunu, dolayısıyla Sözleşmenin m.6/1 ihlal edildiği belirtilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin 12.12.2006 günlü (Dildar – Türkiye) kararında da; herhangi bir
mahkeme tarafından verilen bir kararın uygulanması, 6 ncı maddenin amaçları
bağlamında “yargılama”nın bütünleyici bir parçası olarak görülmesi
gerektiğini, yargı kararlarına “uygun hareket etmek amacıyla” gerekli
önlemleri almak için önemli bir süre gecikmekle, AİHS’nin 6/1 inci
maddesinin ihlal edildiği vurgulanmıştır.
Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin 12.07.2005 günlü (Okyay ve Diğerleri – Türkiye) kararında da;
Anayasanın 138/4 üncü maddesi ve İdari Yargılama Usul Yasasının 28 inci
maddesine göre, idari makamların mahkeme kararlarına uymak ve kendilerine tebliğ
edilmesinden itibaren 30 gün içinde uygulamakla yükümlü olduklarını, Başbakan
ve kabinenin diğer bakanlarından oluşan (54. Hükümetin) Bakanlar Kurulu’nun
03.09.1996 tarihinde idare mahkemesi kararlarının aksine, termik
santrallerin çalışmasının devamına karar verdiğini, AİHM’nin, bir mahkeme
tarafından verilen kararın yerine getirilmesinin, Sözleşmenin 6/1 inci
maddesinde amaçlanan “yargılama”nın bütünleyici parçası olarak dikkate
alınması gerektiğini yinelediğini, eğer Sözleşmeci Devletin yasal sisteminin,
kesin ve bağlayıcı olan bir mahkeme kararının veya bir tarafın maruz
kalacağı zararı önleyen bir tedbir kararının uygulanamaz hale gelmesine
izin veriyorsa, bu durumda, 6 ncı maddeyle sağlanmış olan mahkemeye ulaşma
hakkının görünürde kalacağını, bu ilkenin, davacının medeni hakları için
kesinlik sağlayan idari işlemler bağlamında bir tartışmanın sonucu ile
ilgili olduğu takdirde daha da önemli olduğunu, idari makamların üç termik
santralin çalışmalarının durdurulması için, 20.07.1996 tarihinde Aydın
İdare Mahkemesince verilen yürütmeyi durdurma kararını uygulamadıklarına
dikkat çektiğini, İdari makamların, ayrıca Aydın İdare Mahkemesinin
30.12.1996 tarihli kararını onayan Danıştay’ın kararlarını da yasa
tarafından emredilen süre içinde yerine getirmediğini, bilakis, Bakanlar
Kurulu’nun 03.09.1996 tarihinde idare mahkemelerinin kararlarının aksine,
üç termik santralin faaliyetinin sürdürülmesine karar verdiğini, bu son
kararın yasal temelden yoksun ve iç hukuka göre açıkça hukuka aykırı
olduğunu, bunun yargı kararlarına karşı hile yapmakla aynı şey olduğunu,
AİHM’nin, böyle bir durumun yasal kesinlik ilkesi ve hukukun üstünlüğü
üzerine kurulmuş Hukuk Devleti ilkesini ters yönde etkilediği görüşünde
olduğunu, ulusal makamların, Aydın İdare Mahkemesince verilen 30.12.1996
tarihli kararları ve sonra verilen Danıştay’ın 3 ve 06.07.1998 tarihli
kararlarını makul süre içinde ve hukuka uygun şekilde yerine getirmede
ihmalleri olduğunu, bu nedenle 6/1 inci maddenin etkin kullanımından yoksun
kalındığı düşüncesinde olduğunu ve bu nedenle Sözleşmenin 6/1 inci
maddesinin ihlal edildiği belirtilmiştir.
Söz konusu hüküm ve
kararlar gözetildiğinde, iptali istenen düzenlemeyle Anayasanın 138 inci
maddesine aykırı hareket edilmiş olduğu kuşkusuzdur.
Sayıştay Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin “Genel Gerekçesinde Teklif’in amacı;
“Teklif ile Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası’nın 128 inci maddesinin “Memurların ve diğer kamu
görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve
yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla
düzenlenir” hükmü gereğince; Sayıştay denetçi yardımcısı adaylığına girişle
ilgili genel hususların kanunla düzenlenmesi suretiyle objektiflik,
yerindelik, hesap verilebilirlik ve liyakat ilkelerine uygun seçimin yasal
güvenceye kavuşturulması ve yukarda bahsi geçen sözlü sınav neticesinde
ortaya çıkan mağduriyetin giderilmesi amaçlanmaktadır”
şeklinde açıklanmıştır.
Ancak bu “amaç” açıklamasının, doğru olmadığı ve yapılan bu düzenleme ile
“saklı bir amaç” güdüldüğü; bu Kanun Teklif’ini veren Bilecik Milletvekili
Fahrettin POYRAZ’ın, Teklif’in Yasama Meclisi’ndeki görüşmeleri sırasında
yaptığı konuşmadan da açıkça anlaşılmaktadır. Adı geçen bu konuşmasında
(Ek.2);
“Değerli arkadaşlar,
yapılan sınav 2 ila 6 Şubat 2009 tarihlerinde yapılıyor ve atamalar
23.02.2009 tarihinde yapılıyor. Bu atamalar yapılmadan Danıştay’a
16.02.2009 tarihinde dava açılıyor ve fakat yaklaşık beş ay sonra
07.07.2009 tarihinde de yürütmeyi durdurma kararı veriliyor.
Şimdi, hakikaten ortada
telafisi güç bir zarar ortaya çıkacak olsaydı, varsa bu zarar o zaman haklı
olarak biz bu beş ay niye bekledik diye sormamız gerekmiyor mu?”
demek suretiyle Danıştay
12. Dairesinde devam etmekte olan 2009/1045 Esas sayılı dava sırasında
verilen yürütmeyi durdurma kararını ağır bir şekilde eleştirmiş ve yine bu
konuşmasında söz konusu kararın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun 2 nci maddesine aykırılığından bahisle idarenin takdir yetkisini
kaldıracak biçimde verilmiş bir yargı kararı olduğunu vurgulamıştır.
Yine Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili Kayseri Milletvekili Sadık Yakut’ da yaptığı
konuşmada (Ek.3);
“…Türkiye Büyük Millet
Meclisi adına mali denetim yapan sayıştayın denetçi yardımcılarının mesleğe
alınmasıyla ilgili yönetmeliğe dair mahkeme sebebiyle ortaya çıkan hukuki
boşluğun Anayasa’nın 160/son maddesindeki kanunla düzenleme yapma şartına
uygun olarak doldurulmak suretiyle ortaya çıkmış olan mağduriyetin
giderilmesinde ibarettir”
demek suretiyle getirilen
Yasa Teklifinde güdülen amacın, Sayıştay mensuplarının atanmalarının
kanunla düzenlenmesi olduğunu belirtmiştir. Ancak, bu amaç açıklamasının da
gerçeği yansıtmadığı kuşkusuzdur. Zira, Anayasa Mahkemesi’nin 11.06.2003
tarih ve E.2001/346, K.2003/63 sayılı kararında da belirtildiği üzere
Yasayla düzenleme, düzenlenen alanda temel ilkelerin konularak çerçevesinin
çizilmiş olmasını ifade eder. Ancak, yasada temel esasların belirlenmiş
olması koşuluyla uzmanlık ve teknik konulara ilişkin ayrıntılar yürütme
organının takdir yetkisine bırakılabilir. Bu nedenle, Sayıştay’ın denetçi
yardımcılarının mesleğe alınmasıyla ilgili olarak yasada temel esasların
belirlenmiş olması şartıyla uzmanlık ve teknik konulara ilişkin
ayrıntıların yürütme organının takdir yetkisine bırakılması, diğer bir
anlatımla yönetmelik ile düzenlenmesi mümkün olduğundan yapılan bu
düzenlemede saklı bir amacın güdüldüğü kuşkusuzdur.
Yapılan bu açıklamalar
da, yasama erkinin yukarıda etraflıca belirtilen yargı kararının
uygulanmasını engellemek amacına yönelik olarak kullanıldığının açık bir
göstergesi olup, iptali istenen söz konusu düzenlemeden anlaşılacağı üzere
yürütme, Sayıştay denetçi yardımcısı adaylığı sözlü sınavında başarısız
sayılanlar ile atama işlemleri yargı kararları ile durdurulanların
atamasını “yetki saptırması” yoluyla gerçekleştirmeye çalışmaktadır.
Anayasa da belirtilen
amacı ya da bir kamu yararını gerçekleştirmek ereğiyle olsun, yasakoyucu
belli bir sonucu elde etmek için değişik yolların seçimini siyasî
tercihlerine göre yapmakta serbesttir. Ancak, yasakoyucunun kişisel, siyasî
ya da saklı bir amaç güttüğü durumlarda, yani kamu yararına yönelik olmayan
başka bir amaca ulaşmak için bir konuyu yasayla düzenlediği durumlarda bir
“yetki saptırması” ve giderek de amaç öğesi bakımından yasanın sakatlığı ve
dolayısıyla Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen hukuk devleti ilkesine
aykırılığı söz konusu olur.
Kaldı ki anılan
düzenleme, yasaların genelliği kuralı ile de bağdaşmamaktadır.
Hukuk Devleti olabilmenin
bir başka göstergesi de yasalarda “genellik” ilkesine uyulmasıdır.
“Yasaların genelliği” ilkesi, hukukun genel ilkelerinden birisi olup özel,
aktüel ve geçici bir durumu gözetmeyen, belli bir kişiyi hedef almayan,
aynı statüde olan herkesi kapsayan kuralların getirilmesini zorunlu kılar
(Anayasa Mahkemesi’nin 20.11.1996 günlü, E.1996/58, K.1996/43 sayılı
kararı).
Dava konusu kuralın, esas
itibariyle Sayıştay denetçi yardımcısı adaylığı sözlü sınavında başarısız
sayılanlar ile atama işlemleri yargı kararları ile durdurulanlar için
getirildiği kuşkusuzdur. Bu nedenle iptali istenen kural, nesnellik ve
genellik niteliklerinden yoksun olup, belirli durumlar için, belirli
amaçlara ulaşmak amacıyla getirildiğinden bu nedenle de Anayasanın hukuk
Devleti kavramına aykırıdır.
Öte yandan, Anayasanın 10
uncu maddesinde “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi
inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun
önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz
tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
denilmektedir. Bu kural, birbiri ile aynı durumda olanlara ayrı kuralların
uygulanmasını, ayrıcalıklı kişi ve toplulukların yaratılmasını
engellemektedir. İptali istenen geçici madde 11’in birinci fıkrasında ise,
02.02.2009 – 06.02.2009 tarihleri arasında yapılan Sayıştay denetçi
yardımcısı adaylığı sözlü sınavında başarısız sayılanların, bu Kanun
hükümlerine göre mülakata alınacakları öngörülmüştür. Sayıştay denetçi
yardımcılığı için aynı eleme ve yazılı sınava giren ve dolayısıyla aynı
hukuki durumda olanlardan bazılarının sözlü sınava, bazılarının mülakata
tabi olmasının öngörülmesi sonucunu doğuran iptali istenen düzenleme, aynı
hukuki durumda olanlar için farklı bir düzenleme getirdiğinden eşitlik
ilkesine de aykırılık oluşturmaktadır.
Öte yandan iptali istenen
düzenlemenin kanun yapma tekniği ile bağdaştırılması da mümkün değildir.
832 sayılı Sayıştay Kanununun “Sayıştaya İlişkin Kanun Tasarı ve
Teklifleri” başlıklı 19 uncu maddesinde “Sayıştaya ilişkin olarak yapılan
kanun tasarısı ve teklifleri hakkında görüşlerini tesbit etmek, vize ve
denetleme işleri için yönetmelikler yapmak, Genel Kurulun görevleri
arasındadır.” hükmüne yer verilmiştir. Hal böyle iken, Sayıştay’a ilişkin
söz konusu Kanun Teklifi ile ilgili olarak Sayıştay Genel Kurulu’nun görüşü
de alınmamıştır. Böyle bir durumun, Anayasa’nın 2 nci maddesindeki hukuk
devleti ilkesine aykırı düşeceği çok açıktır.
Diğer taraftan, bir yasa
kuralının Anayasanın herhangi bir kuralına aykırılığının tespiti onun
kendiliğinden Anayasanın 11 inci maddesine de aykırılığı sonucunu
doğuracaktır (Anayasa Mahkemesinin 03.06.1988 tarih ve E.1987/28, K.1988/16
sayılı kararı, AMKD., sa. 24, shf. 225).
Açıklanan nedenlerle, 19.11.2009
tarihli ve 5924 sayılı Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun
2 nci maddesi ile 832 sayılı Kanuna eklenen geçici madde 11’in birinci ve
ikinci fıkraları, Anayasanın hukuk devletine ilişkin 2 nci, eşitlik
ilkesine ilişkin 10 uncu, Anayasa normlarının bağlayıcılığı ve üstülüğüne
ilişkin 11 inci, mahkeme kararlarına uyulma zorunluluğuna yönelik
Anayasanın 138 inci maddelerine aykırı olup, iptali gerekmektedir.
IV. YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA
İSTEMİNİN GEREKÇESİ
İptali istenen kurallar,
anayasa hükümlerine açıkça aykırı olduğu gibi, yasaların genelliği
ilkesiyle bağdaşmayan kişiye özel bir kanun niteliği taşımakta ve özünde de
kamu yararı amacına dayanmadığından uygulanmaları halinde sonradan
giderilmesi güç ya da olanaksız durum ve zararların doğabileceği açıktır.
Öte yandan, Anayasal
düzenin en kısa sürede hukuka aykırı kurallardan arındırılması, hukuk
devleti sayılmanın da gereğidir. Anayasaya aykırılığın sürdürülmesinin, bir
hukuk devletinde subjektif yararların üstünde, özenle korunması gereken
hukukun üstünlüğü ilkesini de zedeleyeceği kuşkusuzdur. Hukukun üstünlüğü
ilkesinin sağlanamadığı bir düzende, kişi hak ve özgürlükleri güvence
altında sayılamayacağından, bu ilkenin zedelenmesinin hukuk devleti
yönünden giderilmesi olanaksız durum ve zararlara yol açacağında duraksama
bulunmamaktadır.
Bu zarar ve durumların
doğmasını önlemek amacıyla, Anayasaya açıkça aykırı olan iptali istenen
kuralların, iptal davası sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin de
durdurulması istenerek Anayasa Mahkemesine dava açılmıştır.
V. SONUÇ VE İSTEM
Yukarıda açıklanan
gerekçelerle, 19.11.2009 tarihli ve 5924 sayılı Sayıştay Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun;
1) 1 inci maddesi ile
değiştirilen 832 sayılı Sayıştay Kanununun 9 uncu maddesinin beşinci
fıkrasında yer alan “üç katına kadar aday” ibaresinin ve altıncı
fıkrasındaki “Bunun dışında mülakat ile ilgili herhangi bir kayıt sistemi
kullanılmaz” cümlesinin Anayasanın 2 nci, 10 uncu ve 11 inci maddelerine
aykırı olduğundan,
2) 2 nci maddesi ile 832
sayılı Kanuna eklenen Geçici Madde 11’in birinci ve ikinci fıkralarının
Anayasanın 2 nci, 10 uncu, 11 inci ve 138 inci maddelerine aykırı
olduğundan,
iptallerine ve
uygulanmaları halinde giderilmesi güç ya da olanaksız zarar ve durumlar
doğacağı için, iptal davası sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin
durdurulmasına karar verilmesine ilişkin istemimizi saygı ile arz ederiz.”
II- YASA METİNLERİ
A- İptali İstenen Yasa Kuralları
1) 21.2.1967 günlü, 832
sayılı Sayıştay Kanunu’nun; 19.11.2009 günlü, 5924 sayılı Kanun’un 1.
maddesiyle değiştirilen ve iptali istenen ibare ile cümleyi de içeren 9.
maddesi şöyledir:
“Denetçiler, denetçi
yardımcılığından yetişirler.
Denetçi yardımcılığına,
hukuk, siyasal bilgiler, iktisat, işletme, iktisadi ve idari bilimler
fakültelerinden veya bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulu tarafından kabul
edilen yurt içi veya yurt dışındaki en az dört yıllık fakülte veya yüksek
okullardan birini bitirmiş olanlar arasından açılacak giriş sınavını
kazananlar Birinci Başkan tarafından aday olarak atanır. Sınava girebilmek
için sınavın yapıldığı yılın Ocak ayının ilk günü itibariyle 31 yaşını
bitirmemiş olmak ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinde
belirtilen genel nitelikleri taşımak şarttır.
Giriş sınavı; eleme
sınavı, yazılı sınav ve mülakattan oluşur. Eleme ve yazılı sınavları,
Sayıştay Başkanlığı ile imzalanacak protokole göre Öğrenci Seçme ve
Yerleştirme Merkezi tarafından yapılır.
Eleme sınavı; alan
bilgisi, genel kültür ve genel yetenek sorularından oluşur ve test usulüne
göre yapılır. Eleme sınavı sonucunda, yetmiş puandan az olmamak üzere en
yüksek puandan başlayarak sınav ilanında belirtilen kadronun beş katına
kadar aday yazılı sınava çağrılır.
Yazılı sınav; zorunlu
olan; İktisat, Maliye, Hukuk, Kompozisyon ile seçimlik olan Ticaret Hukuku
veya Muhasebe konularından oluşur. Yazılı sınav sonucunda, yetmiş puandan
az olmamak üzere, en yüksek puandan başlayarak eleme sınavı ilanında
belirtilen kadronun üç katına kadar aday mülakata çağrılır.
Mülakat, adayın;
a) Bir konuyu kavrayıp
özetleme, ifade yeteneği ve muhakeme gücü,
b) Liyakati, temsil
kabiliyeti, davranış ve tepkilerinin mesleğe uygunluğu,
c) Özgüveni, ikna
kabiliyeti ve inandırıcılığı,
ç) Genel yetenek ve genel
kültürü,
d) Bilimsel ve teknolojik
gelişmelere açıklığı,
yönlerinden
değerlendirilerek, ayrı ayrı puan verilmek suretiyle gerçekleştirilir.
Adaylar, komisyon tarafından (a) ila (d) bentlerinde yazılı özelliklerin
her biri için yirmişer puan üzerinden değerlendirilir ve verilen puanlar
ayrı ayrı tutanağa geçirilir. Bunun dışında mülakat ile ilgili herhangi
bir kayıt sistemi kullanılmaz.
Mülakat komisyonu;
Birinci Başkanın veya görevlendireceği bir daire başkanının başkanlığında,
iki üye ve üç uzman denetçi olmak üzere altı kişiden oluşur. Mülakatta
başarılı sayılmak için, komisyon başkan ve üyelerinin yüz tam puan
üzerinden verdikleri puanların aritmetik ortalamasının en az yetmiş olması
şarttır.
Giriş sınav sonuç listesi;
eleme sınav puanı ve yazılı sınav puanı ile mülakat puanının aritmetik
ortalaması tespit edilerek en yüksek puan alandan başlamak üzere
hazırlanır. Giriş sınav sonuç listesindeki sıralama doğrultusunda eleme
sınav ilanında belirtilen kadro sayısı kadar adayın atama işlemleri
yapılır.
Denetçi yardımcılarının
mesleki eğitim ve staj süresi en az iki en çok üç yıldır. Adaylık süresi en
az bir en çok iki yıldır. Adaylık süresi sonunda; olumlu sicil alanlar
Memurlar Seçim ve Disiplin Kurulunun kararı ve Birinci Başkanın onayıyla
denetçi yardımcılığına atanırlar. Olumlu sicil alamayanların görevine
Memurlar Seçim ve Disiplin Kurulu kararı ve Birinci Başkanın onayıyla son
verilir.
Denetçi yardımcılarının
denetçiliğe atanabilmeleri için mesleki eğitim ve staj sonunda yapılacak
sınavda başarılı olmaları ve olumlu sicil almaları şarttır. Yeterlik
sınavında başarılı olamayanların meslek mensupluğu ile ilişiği kesilir.
Bunlardan yazılı olarak talepte bulunanlar, Sayıştay Birinci Başkanının
onayıyla yönetim mensubu olarak atanır.
Sayıştay meslek
mensupları ile savcı ve yardımcılarının yükselme süreleri iki yıldır.
Denetçi yardımcılığı
adaylığına giriş sınavı esas ve usulleri, mesleki eğitimde okutulacak
derslerle staj şekli ve şartları ile süresi, eğitim ve staj sonundaki sınav
usulleri ve diğer hususlar yönetmelikle düzenlenir.”
2) 21.2.1967 günlü, 832
sayılı Sayıştay Kanunu’nun; 19.11.2009 günlü, 5924 sayılı Kanun’un 2.
maddesiyle eklenen ve iptali istenen fıkraları da içeren Geçici 11. maddesi
şöyledir:
“2/2/2009 - 6/2/2009
tarihleri arasında yapılan Sayıştay denetçi yardımcısı adaylığı sözlü
sınavında başarısız sayılanlar, bu Kanun hükümlerine göre mülakata
alınırlar. Bu Kanunun 9 uncu maddesinin yedinci fıkrasındaki “yetmiş”
ibaresi, bu mülakatta “elli” olarak uygulanır.
2/2/2009 - 6/2/2009 tarihleri arasında yapılan
sınav sonucuna göre atananların, sınav sonucuna ilişkin hakları saklıdır.
Bu adayların eğitimleri ve stajları kaldığı yerden devam eder.
Bu Kanunun 9 uncu
maddesinde öngörülen yönetmelik bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren en geç üç ay içerisinde çıkarılır.”
B- Dayanılan Anayasa
Kuralları
Dava dilekçesinde Anayasa’nın 2., 10.,
11. ve 138. maddelerine dayanılmıştır.
III- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8.
maddesi gereğince; Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Sacit ADALI, Fulya
KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, A. Necmi ÖZLER, Serdar
ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh KALELİ ve Zehra Ayla PERKTAŞ’ın
katılımlarıyla 22.12.2009 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında,
dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, yürürlüğü
durdurma isteminin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına,
oybirliğiyle karar verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ
Dava dilekçesi ve ekleri, işin esasına
ilişkin rapor, iptali istenen Yasa kuralları, dayanılan Anayasa kuralları
ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten
sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- 832 sayılı Kanun’un; 19.11.2009 günlü, 5924 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle değiştirilen 9. Maddesinin Beşinci
Fıkrasının İkinci Cümlesinde Yer Alan “üç katına kadar aday” ibaresi İle
Altıncı Fıkrasının “Bunun dışında mülakat ile ilgili herhangi bir kayıt
sistemi kullanılmaz” Biçimindeki Son Cümlesinin İncelenmesi
832 sayılı Kanunu’nun iptali istenen
ibare ve cümleyi de içeren 9. maddesi, 3.12.2010 günlü, 6085 sayılı Sayıştay
Kanunu’nun 82. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca
yürürlükten kaldırıldığından, söz konusu ibare ve cümleye ilişkin konusu
kalmayan iptal istemi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar
vermek gerekmiştir.
B- 832 sayılı Kanun’un; 19.11.2009 günlü, 5924 sayılı
Kanun’un 2. maddesiyle eklenen Geçici 11. Maddesinin
Birinci ve İkinci Fıkralarının İncelenmesi
1- Genel Açıklama
İptali istenen kuralların yürürlüğe girdiği tarihten
önce Sayıştay Denetçi Yardımcısı adaylığına giriş sınavları, Sayıştay
Denetçi Yardımcısı Adaylığına Giriş Sınavı ve Denetçi Yardımcısı Adayları
ile Denetçi Yardımcılarının Yetiştirilme ve Meslek Sınavı Yönetmeliği
hükümlerine göre yapılmaktaydı. Anılan Yönetmeliğin 8. maddesine göre
adaylar, eleme, yazılı ve sözlü olmak üzere üç aşamalı bir sınava tabi
tutulmaktaydılar. Ancak, 2.2.2009 ilâ 6.2.2009 tarihleri arasında yapılan
Sayıştay denetçi yardımcısı adaylığı sözlü sınavının ve sözlü sınavın
dayanağını oluşturan söz konusu Yönetmeliğin 16. maddesinde yer alan “Sözlü
sınavda adaylara, kurul üyelerince ortaklaşa takdir edilecek tek not
verilir.” biçimindeki cümlenin Danıştayca yürütmesinin durdurulmasına karar
verilmesi üzerine, Yönetmelikle düzenlenen Sayıştay denetçi yardımcısı
adaylığı sınavına ilişkin bazı kurallar 19.11.2009 günlü, 5924 sayılı
Kanun’la değiştirilen 832 sayılı Sayıştay Kanunu’nun 9. maddesiyle yasa
hükmü haline getirilmiştir. Yapılan düzenlemeyle denetçi yardımcılığına
giriş sınavıyla atama yapılacağı giriş sınavının eleme, yazılı ve mülakat
aşamalarından oluşacağı belirtilerek bunlara ilişkin ayrıntılı hükümlere
yer verilmiş, mülakatın tutanaklar dışında herhangi bir kayıt sistemiyle
kayıt altına alınamayacağı ifade edilmiş, Yönetmelikte yer alan “sözlü
sınav” ibaresi “mülakat” olarak değiştirilerek mülakatta başarılı olmak
için aranan en az 50 puan alma koşulu 70 puana yükseltilmiştir.
832 sayılı Kanun’un iptali istenen kuralları içeren
Geçici 11. maddesinin, 5924 sayılı Kanun’la değiştirilen 832 sayılı
Kanun’un 9. maddesiyle uyum sağlamak ve 2.2.2009 ilâ 6.2.2009 tarihleri
arasında yapılan Sayıştay denetçi yardımcısı adaylığı sözlü sınavına
ilişkin Danıştayca verilen yürütmenin durdurulması kararından sonra ortaya
çıkan durumu açıklığa kavuşturma amacıyla yasalaştırıldığı anlaşılmaktadır.
Kanun’un Geçici 11. maddesinin birinci
fıkrasında, 2.2.2009 ilâ 6.2.2009 tarihleri arasında yapılan Sayıştay
denetçi yardımcısı adaylığı sözlü sınavında başarısız sayılanların, bu
Kanun hükümlerine göre mülakata alınacağı ve yapılacak mülakatta en az 50
puan alan adayların başarılı sayılacağı; ikinci fıkrasında ise 2.2.2009 ilâ
6.2.2009 tarihleri arasında yapılan sınav sonucuna göre atananların sınav
sonucuna ilişkin haklarının saklı olduğu, bu adayların eğitimlerinin ve
stajlarının kaldığı yerden devam edeceği kurala bağlanmaktadır.
2- Anayasa’ya Aykırılık
Sorunu
Dava dilekçesinde; yapılan
düzenlemelerle kişisel ve saklı bir amacın güdülerek 2 ilâ Şubat 2009
tarihlerinde yapılan sözlü sınava ilişkin olarak Danıştay tarafından
verilen yürütmenin durdurulması kararıyla atama işlemi durdurulanlar ile
sözlü sınavda başarısız sayılanların atamasının yetki saptırması yoluyla
gerçekleştirilmeye çalışılması nedeniyle kamu yararına dayanılmadığı,
kuralların esas itibariyle Sayıştay denetçi yardımcısı adaylığı sözlü
sınavında başarısız sayılanlar ile atama işlemleri yargı kararları ile
durdurulanlar için getirilmesi nedeniyle yasaların genelliği ilkesine de
uymadığı, 832 sayılı Kanun’un 19. maddesi hükmüne rağmen Sayıştay Genel
Kurulundan görüş alınmadan kuralların yasalaştırıldığı, Geçici 11. maddenin
birinci fıkrasındaki düzenlemeyle daha önce Sayıştay denetçi yardımcısı
adaylığı sözlü sınavında başarısız sayılanların mülakata alınmaları
suretiyle aynı eleme ve yazılı sınava giren ve dolayısıyla aynı hukuki
durumda olanlardan bazılarının sözlü sınava, bazılarının mülakata tabi
tutulduğu, iptali istenen kurallarla getirilen düzenlemeyle Danıştay 12.
Dairesinin aynı konuda verdiği yürütmenin durdurulması kararının geçersiz
hale getirildiği belirtilerek, kuralların Anayasa’nın 2., 10, 11. ve 138.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa’nın 2. maddesinde, Türkiye
Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Hukuk devleti,
eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, insan haklarına dayanan, bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup
bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan,
hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine açık
olan devlettir.
Hukuk devletinde yasaların kamu yararı gözetilerek
çıkarılması zorunludur. Yasa koyucu, Anayasa’ya ve hukukun genel ilkelerine
aykırı olmamak kaydıyla her türlü düzenlemeyi yapmak yetkisine sahip olup,
düzenlemenin kamu yararına, başka bir anlatımla ülke koşullarına uygun olup
olmadığının belirlenerek takdir edilmesi yasa koyucuya aittir. Anayasa’ya
uygunluk denetiminde, yasakoyucunun kamu yararı anlayışının isabetli olup
olmadığı değil, incelenen kuralın kamu yararı dışında belli bireylerin ya
da grupların çıkarları gözetilerek yasalaştırılmış olup olmadığının
incelenebileceği açıktır.
Kanun’un Geçici 11. maddesinin birinci fıkrasındaki
kuralla, 2 ilâ 6 Şubat 2009 tarihleri arasında yapılan sözlü sınavda
başarısız sayılanlar için yapılacak mülakatta adayların başarısız
sayıldıkları sınavın yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Yönetmeliğin 16.
maddesinde sözlü sınav notunun en az 50 puan olması; buna karşılık Yasa’nın
9. maddesinde mülakat puanının an az 70 puan olarak öngörülmesinden dolayı
sınava gireceklerin mağduriyetlerinin önlenmesi amacıyla mülakat puanının
50 olarak belirlendiği anlaşılmaktadır. Yapılan düzenlemeyle, söz konusu
sözlü sınavda başarısız olanlara yürütmenin durdurulması kararının ve
Yasa’yla yapılan yeni düzenlemenin gereği olarak yeni bir mülakat hakkının
verilmesinin ve bu sınavda önceki sınavda geçerli olan başarı puanının esas
alınmasının kamu yararı amacı dışında bir yönü bulunmamaktadır.
Aynı maddenin ikinci fıkrasıyla yapılan
düzenlemeyle de 2.2.2009 ilâ 6.2.2009 tarihleri arasında yapılan Sayıştay
denetçi yardımcısı adaylığı sözlü sınavında başarılı kabul edilip ataması
yapılan ve yedi ay süreyle görev yaptıktan sonra Danıştayın verdiği yürütmenin
durdurulması kararı gereğince adaylıklarına son verilenlerin haklarının
korunması ve mağduriyetlerinin giderilmelerinin amaçlandığı dikkate
alındığında, kuralın Anayasa’ya aykırı bir tarafının bulunmadığı açıktır.
Hukuk devleti ilkesinin önkoşullarından biri olan
hukuk güvenliği ile kişilerin hukuki güvenliğinin sağlanması
amaçlanmaktadır. Hukuk güvenliği ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir
olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini,
devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici
yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
Kanun’un Geçici 11. maddesinin ikinci fıkrasındaki
kuralla, 2 ilâ 6 Şubat 2009 tarihleri arasında yapılan sözlü sınavda
başarılı olup Sayıştay denetçi yardımcısı adayı olarak atanan ve yaklaşık
yedi ay süreyle stajlarını yapanların, sınavın yapıldığı tarihte yürürlükte
bulunan mevzuat hükümleri uyarınca kazandıkları adaylık statüsü korunmuş,
adayların denetçi yardımcılığı ve stajları sonunda Sayıştay denetçi
yardımcısı olabilmelerine yönelik haklı beklentileri karşılanmak amacıyla,
hukuki güvenlik ilkesinin gereği yerine getirilmiştir.
Öte yandan, yasaların ve yasalarla getirilen
kuralların genel olması, hukuk devleti ve yasa önünde eşitlik ilkelerinin
bir sonucudur. Yasaların genelliğinden anlaşılan, belli kişileri hedef
almayan, özel bir durumu gözetmeyen, önceden saptanıp soyut biçimde herkese
uygulanabilecek kurallar içermesidir. Buna göre yasa kurallarının her
şeyden önce genel nitelikte olması, herkes için objektif hukuki durumlar
yaratması ve aynı hukuki durumda bulunan kişilere ayırım gözetilmeksizin
uygulanabilir olması gerekir. İptali istenen kurallar, 2 ilâ 6 Şubat 2009
tarihleri arasında yapılan sınavda başarılı olanlar ile başarısız
olanlarının tamamını kapsamına almaktadır. Kurallarla yapılan düzenlemeyle,
kapsama alınan kişiler arasında bir ayırım yapılmadığı gibi, söz konusu
kişilere özel bir imtiyaz da sağlandığı anlaşılmadığından, kuralların
yasaların genelliği ilkesine aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
Anayasa’nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik
ilkesi hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile
eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı,
aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı
tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını
önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı
kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır. Yasa
önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı
anlamına gelmez. Durumlardaki değişikliğin doğurduğu zorunluluklar, kamu
yararı ya da başka haklı nedenlere dayanılarak yasalarla farklı uygulamalar
getirilmesi, Anayasa’nın eşitlik ilkesinin çiğnendiğini göstermez. Aynı
hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı
tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.
Kanun’un Geçici 11. maddesinin iptali istenen
birinci fıkrasında, 2.2.2009 ilâ 6.2.2009 tarihleri arasında yapılan
Sayıştay denetçi yardımcısı adaylığı sözlü sınavında başarısız
sayılanların, bu Kanun hükümlerine göre mülakata alınacakları hükme
bağlanmıştır. Sayıştay Denetçi Yardımcısı Adaylığına Giriş Sınavı ve
Denetçi Yardımcısı Adayları ile Denetçi Yardımcılarının Yetiştirilme ve
Meslek Sınavı Yönetmeliği’nin 8. maddesinde öngörülen sözlü sınav
ibaresinin, 19.11.2009 günlü, 5924 sayılı Kanun’la değiştirilen 832 sayılı
Sayıştay Kanunu’nun 9. maddesiyle mülakat olarak değiştirilmesi nedeniyle,
bu düzenlemeye paralel olarak iptali istenen kuralda da sözlü sınav tabiri
yerine mülakat sözcüğü kullanılmıştır. Bir başka ifadeyle iptali istenen
kuralda yer alan önceki sözlü sınavda başarısız olanların mülakata
alınacağı biçimindeki düzenleme, Yönetmelikte yer alan sözlü sınavın adının
mülakat olarak değiştirilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu durumda, kuralda
önceki sözlü sınavda başarısız olanların tümünün yeniden mülakata
alınacakları hükmüne de yer verildiği dikkate alındığında, söz konusu
kişilerin bazılarının mülakata bazılarının ise sözlü sınava tabi tutulmaları
söz konusu olmadığından, eşitlik ilkesine aykırılıktan söz edilemez.
Anayasa’nın 138. maddesinin son fıkrasında, yasama
ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu,
bu organların ve idarenin mahkeme kararlarını hiçbir suretle
değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceği kurala
bağlanmıştır.
İptali istenen kuralların Sayıştay denetçi
yardımcısı adaylığı sınavına ilişkin bazı hükümlerin yasa ile düzenlenmesi
nedeniyle bu yeni yasal duruma bağlı olarak ve geçmişte yapılan sınavın
yargı kararıyla yürürlüğünün durdurulmasından sonra ortaya çıkan
belirsizliğin giderilmesi amacıyla yasalaştırıldığı dikkate alındığında,
yasama organının yargı kararını etkisizleştirmek amacıyla hareket ettiği
söylenemez. Yasakoyucu tarafından getirilen ve genel, objektif nitelik
taşıdığı görülen kuralın, Anayasa’nın 138. maddesine aykırılığından söz
edilemez.
Fulya KANTARCIOĞLU ve Zehra Ayla PERKTAŞ, bu sonuca
farklı gerekçelerle katılmışlardır.
Açıklanan nedenlerle iptali istenen kurallar,
Anayasa’nın 2., 10. ve 138. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin
reddi gerekir.
Kuralların, Anayasa’nın 11. maddesi ile ilgisi
görülmemiştir.
V- YÜRÜRLÜĞÜN
DURDURULMASI İSTEMİNİN İNCELENMESİ
19.11.2009 günlü, 5924 sayılı Sayıştay
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un:
1- 1. maddesiyle, 21.2.1967 günlü, 832
sayılı Sayıştay Kanunu’nun değiştirilen 9. maddesinin beşinci fıkrasının
ikinci cümlesinde yer alan “… üç katına kadar aday …” ibaresi ile altıncı
fıkrasının “Bunun dışında mülakat ile ilgili herhangi bir kayıt sistemi
kullanılmaz.” biçimindeki son cümlesi hakkında, 2.6.2011 günlü, E. 2009/94,
K. 2011/90 sayılı kararla karar verilmesine yer olmadığına karar
verildiğinden, bu cümle ve ibareye ilişkin YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
2- 2. maddesiyle, 832 sayılı Kanun’a
eklenen Geçici 11. maddenin birinci ve ikinci fıkralarına yönelik iptal istemleri,
2.6.2011 günlü E. 2009/94, K. 2011/90 sayılı kararla reddedildiğinden, bu
fıkralara ilişkin YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN REDDİNE,
2.6.2011 gününde OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
VI- SONUÇ
19.11.2009
günlü, 5924 sayılı Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un:
1- 1. maddesiyle, 21.2.1967
günlü, 832 sayılı Sayıştay Kanunu’nun değiştirilen 9. maddesinin beşinci
fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “… üç katına kadar aday …” ibaresi
ile altıncı fıkrasının “Bunun dışında mülakat ile ilgili herhangi bir kayıt
sistemi kullanılmaz.” biçimindeki son cümlesi, 3.12.2010 günlü, 6085 sayılı
Sayıştay Kanunu’nun 82. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi ile
yürürlükten kaldırıldığından, bu cümle ve ibareye ilişkin KONUSU KALMAYAN İPTAL İSTEMİ HAKKINDA
KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
2- 2. maddesiyle, 832 sayılı
Kanun’a eklenen Geçici 11. maddenin birinci ve ikinci fıkralarının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve
iptal isteminin REDDİNE,
2.6.2011
gününde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
|
Başkanvekili
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
Başkanvekili
Serruh KALELİ
|
Üye
Fulya KANTARCIOĞLU
|
Üye
Fettah OTO
|
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üye
Alparslan ALTAN
|
Üye
Burhan ÜSTÜN
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
|
Üye
Erdal TERCAN
|
DEĞİŞİK GEREKÇE
19.11.2009 günlü 5924 sayılı Sayıştay Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesiyle 832 sayılı Yasa’ya
eklenen Geçici 11. maddenin, iptali istenen birinci ve ikinci fıkralarında,
“02.02.2009 - 06.02.2009 tarihleri arasında yapılan Sayıştay denetçi
yardımcısı adaylığı sözlü sınavında başarısız sayılanlar, bu Kanun hükümlerine
göre mülakata alınırlar. Bu Kanunun 9 uncu maddesinin yedinci fıkrasındaki
“yetmiş” ibaresi, bu mülakatta “elli” olarak uygulanır; 02.02.2009 –
06.02.2009 tarihleri arasında yapılan sınav sonucuna göre atananların,
sınav sonucuna ilişkin hakları saklıdır. Bu adayların eğitimleri ve
stajları kaldığı yerden devam eder” denilmektedir. Bu kuralın, 02.02.2009 -
06.02.2009 tarihleri arasında yapılan Sayıştay denetçi yardımcılığı sözlü
sınavının ve bu sınav sonucu yapılan atama işlemlerinin, yürütülmesinin
durdurulmasına ilişkin Danıştay Onikinci Daire kararının geçersiz kılınması
amacıyla getirildiği anlaşılmaktadır. Yargı kararlarıyla hukuka aykırı
olduğu saptanan idari işlemlere yasa ile geçerlik tanınması, fonksiyon
gaspına yol açacağından Anayasa’nın kuvvetler ayrılığı ilkesi karşısında
kabul edilemez bir durumdur. Bu bağlamda, dava konusu kuralın uygulandığı
kişiler yönünden de kazanılmış hak, beklenen hak, hukuk güvenliği gibi ilkelerin
geçerli olması düşünülemez. Bu ilkeler, ancak idarenin kendi içinde hukuka
uygun usullerle tesis ettiği işlemler için söz konusu olabilir. İdarenin
hukuka aykırı işlemlerinin yargı kararlarıyla engellenmesi durumunda,
yasama gücünün, hukuka aykırılığı aşmak amacıyla kullanılması, hukukun
üstünlüğü ilkesi ile bağdaşmaz. Ancak, Anayasa Mahkemesi’nin iptal
kararları, Anayasa’nın 153. maddesi uyarınca Resmî Gazete’de
yayımlandıkları tarihte yürürlüğe girip, geçmişe etkili olmadıklarından,
dava konusu kuralın iptalinde hukuksal yarar bulunmadığı gerekçesiyle
çoğunluk görüşüne farklı gerekçe ile katılıyoruz.
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
Üye
Zehra
Ayla PERKTAŞ
|
|