Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2010/99
Karar Sayısı : 2011/117
Karar Günü : 7.7.2011
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN
: Bakırköy 13. İş Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 22.5.2003 günlü, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 20.
maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “…kesin olarak…” ibaresinin
Anayasa’nın 2., 10. ve 36. maddelerine aykırılığı
savıyla iptali istemidir.
I-
OLAY
Davacı tarafından açılan iş sözleşmesinde feshin
geçersizliğine ilişkin davada, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı
olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü
şöyledir:
“1- İtirazın Konusu: 4857 Sayılı İş Kanunun 20/3 maddesindeki “KESİN
OLARAK” kelimelerinin Anayasa’nın 2, 10 ve 36. maddelerine aykırılığı
iddiası ile iptal istemidir.
Davacı tarafından davalı aleyhine Mahkememizde açılan işe iade
davasının sonunda 25/11/2008 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir.
Karar eksik araştırma nedeniyle davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay
9. Hukuk Dairesinin 26/10/2009 tarih ve 2009/1984-29312 Esas-Karar sayılı
ilamı ile bozulmuştur.
Mahkememizce 25/02/2010 tarihinde önceki kararda ısrar edilerek
yeniden davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından yeniden temyiz edilmesi üzerine, bu
defa Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 02/06/2010 tarih ve 2010/9-272 Esas,
2010/276 Karar sayılı ilamı ile “...4857 sayılı İş Kanunu 20. maddesi ile
iş akdinin feshinin geçersizliğine ilişkin açılacak bir davanın seri
yargılama usulüne göre kısa süre içinde sonuçlandırılması düşüncesi,
işçinin emek gelirinden olanaklar ölçüsünde çok kısa bir süre yoksun
kalması ilkesinden kaynaklanmış ve bu nedenle de Yargıtay Özel Dairesince
verilecek kararın kesin olması amaçlanmıştır.
Benzer nitelikteki düzenlemelere; 2821 Sayılı Sendikalar Yasasının
4. maddesi, 2822 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanununun 3,
12,15 ve 60. maddelerinde de yer verilirken, İş Hukukuna yön veren temel
ilke ve düşüncelerden hareket edildiği, Hukuk Genel Kurulunun 13/03/1985
gün, 1984/9-834 Esas ve 1985/201 Karar sayılı kararında da benzer bir
konunun ele alındığı görülmüş ve 2822 Sayılı Kanunun 15. maddesinde yer
verilen “Yargıtay’ca ... Kesin karara bağlanır.” hükmü ile yasa koyucunun
burada bozma kararına karşı direnme yolunu kapamayı amaçladığının
vurgulandığına işaret edilmiştir.
Açıklanan nedenlerle (Kesin karar verme) hususunun Yargıtay Özel
Daire Kararının kesin olduğunu amaçladığı, bunun için de direnmeye konu
edilemeyeceğini kabul etmek gerekir. Yasa koyucu burada açıkça “Yargıtay’ca
kesin olarak karara bağlanır.” Demek suretiyle bozma kararına karşı direnme
yolunu kapamış bulunmaktadır...
Hal böyle olunca, “Yerel Mahkemece Özel Daire bozma kararının kesin
olduğu ve direnme yolunun kapalı bulunduğu gözetilerek bozma ilamına bu
nedenle uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya
aykırıdır.” gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkememiz’ce direnme kararı verilirken 4857 Sayılı Yasa’nın 20.
maddesindeki “KESİK OLARAK” kelimelerinin direnmeyi engellemediği
düşünülmüştür. Buradaki “KESİN OLARAK” kelimeleri yerel mahkemelerce
verilen kararların dosyada eksik bir araştırma bulunmadığı takdirde davanın
kabulü yerine reddi, veya davanın reddi yerine kabulü gibi yanılgılı olması
halinde, Yargıtay’ca kararın bozularak mahkemesine gönderilip yerel
mahkemenin yeni bir karar vermesi yerine, zaman kaybını önlemek amacıyla
davanın kabulü veya reddi kararını bizzat kendisinin vermesi şeklinde
anlaşılması gerekir. Bu şekilde uyuşmazlığın kısa sürede sonuçlandırılması
amaçlanmıştır. Yargıtay Özel Dairesinin bu şekilde verdiği karar kesin
olduğundan maddedeki “KESİN OLARAK” kelimelerinin bu anlamda kullanıldığını
kabul etmek gerekir. Yargıtay Özel Dairesinin bu şekilde verdiği karara
karşı yerel mahkemenin direnme kararı vermesi veya başka bir işlem yapması
mümkün olmadığından Yargıtay Özel Dairesinin verdiği karar kesin
olmaktadır. 4857 Sayılı Yasanın 20. maddesindeki” KESİN OLARAK”
sözcüklerini bu şekilde anlamak gerekir.
Ancak yerel mahkemenin kararı eksik araştırma sonucu verilmiş ise
Yargıtay Özel Dairesi biraz önce açıklandığı gibi kesin hüküm sonucu
doğuracak bir karar veremeyip eksik araştırmanın ikmali için yerel
mahkemenin kararını bozmak zorunda kalacaktır. Yargıtay Özel Dairesinin
bozma kararı biraz önce açıklanmaya çalışılan kararı gibi kesin değildir.
Yukarıda anlatılan karar davayı kısa sürede sonuçlandıran, işçinin
emek gelirinden olanaklar ölçüsünde çok kısa süre yoksun kalması ilkesini
gözeten bir karardır. Ancak bozma kararı için aynı şeyi söylemek mümkün
değildir. Yargıtay Özel Dairesi eksik araştırma nedeniyle kararı bozduğu
takdirde yerel mahkeme bu eksiklikleri ikmal için epey bir zaman
harcayacak, verilen karar tekrar temyiz edilip, belki de araştırma yeterli
görülmeyip karar tekrar bozulacaktır. Bu da davanın uzaması demek olup,
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun kararında belirttiği “davanın kısa sürede
sonuçlandırılması” düşüncesine terstir, işe iade davası kabul edilmiş olan
davacı işçi de emek gelirinden uzunca bir süre yoksun kalacaktır.
Yargıtay Özel Dairesinin bu konuda verdiği kararların kesin olduğunu
kabul etmek, bu dairenin bu konuda verdiği kararların tamamının doğru
olduğunu kabul etmek demektir. Özel dairelerin kararlarının hepsi doğru
olsa idi Yargıtay Genel Kurulları olmazdı. Direnme kararlarının bazıları
Genel Kurullarda onanmaktadır. Dolayısıyla Özel Dairenin bozma kararının
yanlış olma ihtimali bulunmaktadır. Yerel mahkemeye direnme hakkı verilirse
yerel mahkemenin kararı belki Genel Kurul’da onanacak ve dava daha kısa
sürede sonuçlanmış olacaktır. Hernekadar bu dosyada işe iade davası
reddedilmiş ise de, işe iade davasının kabulü halinde Yargıtay Hukuk Genel
Kurulu kararında belirtilen işçinin emek gelirinden olanaklar ölçüsünde çok
kısa süre yoksun kalması ilkesi gözetilmiş olacaktır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca bu konuda Özel Dairenin verdiği
kararları kesin kabul edip direnme kararları bozulduğuna göre, artık bu
konunun tartışılmasına gerek kalmamıştır. Düzenlemenin Anayasa’ya aykırı
olup olmadığı tartışılmalıdır.
Kanaatimize göre 4857 Sayılı İş Kanununun 20/3 maddesindeki “KESİN
OLARAK” kelimeleri Anayasa’nın 2, 10 ve 36. maddelerine aykırıdır.
Anayasa’nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk devleti
olduğu vurgulanmıştır. Hukuk devletinde her türlü kişi, kurum ve
kuruluşların yaptığı eylem ve işlemler hukukça denetlenir. Yargıtay Özel
Dairesinin kararı da bir işlem olup, daha üst kurul olan Hukuk Genel
Kurulu’nun denetimine açık tutmak Anayasa’nın 2. maddesinde düzenlenen
hukuk devleti ilkesinin gereğidir, işe iade davalarında Yargıtay Özel
Dairesi’nin verdiği bozma kararlarının Genel Kurul’un denetimine kapalı
tutulması hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmadığından söz konusu hüküm
Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır.
Anayasa’nın 10. maddesinde eşitlik ilkesi düzenlenmiştir. Kanun
önünde herkes eşittir. 4857 Sayılı İş Kanununun 20/3 maddesindeki “KESİN
OLARAK” kelimeleri Anayasa’nın bu ilkesine de aykırıdır. Yargıtay Özel
Dairesinin bazı kararlarına karşı direnme yolu açık tutulup Genel Kurul’un
denetimine tabi tutulurken, bazı kararlarına karşı direnme yolunun kapalı
tutulması Anayasa’nın eşitlik ilkesi ile bağdaşmadığından Anayasa’nın 10.
maddesine aykırıdır.
Anayasa’nın 36. maddesinde de herkesin yargı mercileri önünde iddia
ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Adil
yargılanma hakkı doğru ve güvenli yargılanma hakkı demektir. Bir kararın
daha üst ve geniş bir kurulda tartışılması doğru ve güvenli karar verilmesi
anlamına gelir. Tarafların davasını daha doğru ve güvenli karar çıkması
ihtimali olan Hukuk Genel Kurulu’na götürmesini engellediği için İş Kanunun
20/3 maddesindeki “KESİN OLARAK” kelimeleri Anayasa’nın 36. maddesine de
aykırı olup iptali gerekir.”
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
22.5.2003 günlü, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 20.
maddesinin itiraz konusu ibareyi de içeren üçüncü fıkrası şöyledir:
“Dava seri
muhakeme usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılır. Mahkemece verilen
kararın temyizi halinde, Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir.”
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Mahkeme, başvuru kararında Anayasa’nın
2., 10. ve 36. maddelerine dayanmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8.
maddesi hükmü uyarınca Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz
PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep
KÖMÜRCÜ, Alparslan ALTAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN ve Celal Mümtaz AKINCI’nın
katılımlarıyla yapılan ilk inceleme toplantısında;
1- 7.5.2010 günlü,
5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun uyarınca, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile ilgili gerekli
düzenlemeler yapılmadan, Mahkeme’nin çalışıp çalışamayacağına ilişkin ön
meselenin incelenmesi sonucunda; Mahkeme’nin çalışmasına bir engel
bulunmadığına, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Fettah
OTO, Zehra Ayla PERKTAŞ ile Celal Mümtaz AKINCI’nın
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
2- Dosyada eksiklik bulunmadığından
işin esasının incelenmesine, OYBİRLİĞİYLE,
7.12.2010 gününde karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri,
işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, dayanılan Anayasa
kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında, iş
sözleşmesinde feshin geçersizliğine ilişkin davalarda, Yargıtay Dairesi
tarafından verilen bozma kararlarına karşı direnme yolunun kapalı tutulması
nedeniyle, tarafların davasını daha doğru ve güvenli karar çıkma ihtimali
olan Hukuk Genel Kurulu’na götürmeyi engelleyen ve Daire’nin bazı
kararlarına karşı direnme yolunu açık tutup bazı kararlarına karşı direnme
yolunu kapalı tutan itiraz konusu kuralın, Anayasa’nın 2.,
10. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa’nın
2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her
alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren,
Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet
organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı
denetimine açık olan devlettir. Hukuk
devletinde yasa koyucu, Anayasa kurallarına bağlı olmak koşuluyla ihtiyaç
duyduğu düzenlemeyi yapma yetkisine sahiptir.
Anayasa’nın 10. maddesinde öngörülen
“yasa önünde eşitlik ilkesi”, hukuksal durumları aynı olanlar için söz
konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür.
Eşitlik ilkesinin amacı, aynı hukuksal durumda bulunan kişilerin aynı işleme
bağlı tutulmalarını sağlamak ve yasalarla kişiler arasında ayrım
yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda
bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında
eşitliğin ihlali yasaklanmıştır.
Anayasa’nın “Hak
arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasında, “Herkes
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde
davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına
sahiptir” denilerek yargı organlarına davacı ve davalı olarak
başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil
yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan dava
yoluyla hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının
ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde
yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden
birisidir. Kişilere yargı mercileri önünde dava hakkı tanınması adil bir
yargılanmanın ön koşulunu oluşturur.
Yasakoyucu, 4857 sayılı Yasa’nın iptali istenen kuralı da
içeren 20. maddesinde, iş sözleşmesinde feshin geçersizliğine ilişkin
davalarda süreler ve yargılama usulleriyle ilgili olarak genel hükümlerden
ayrılarak bu tür davaların daha hızlı ve kolay bir surette sonuçlanmasını
temin etmek amacıyla özel düzenlemeler yapmıştır.
İtiraz konusu kural ile feshin geçersizliğine
ilişkin davalarda temyiz incelemesi yapan Yargıtay Dairesi tarafından
verilen kararların kesin olduğu öngörülmektedir.
İptali istenen kuralın gerekçesinde, feshin
geçersizliğine ilişkin davaların seri muhakeme usulüne göre kısa sürede
sonuçlanmasının amaçlandığı, ancak bir içtihat birliği sağlanabilmesi için
de Yargıtay’ın denetimine yer verildiği belirtilmiştir.
Anayasa’da, “mahkemelerin kuruluşunun, görev ve
yetkilerinin, işleyişinin ve yargılama usullerinin” yasa ile düzenlenmesi
öngörülmüştür. Buna göre, usul yasalarının Anayasa’ya uygun olmak koşulu
ile düzenlenmesi yasakoyucunun takdirine
bırakılmıştır. Yargı denetiminde sonsuzluk söz konusu olamayacağından yasakoyucu kanun yollarını davaların özelliklerine göre
düzenlemekte ve kimi kararların kesin olduğunu belirtmektedir. Ayrıca, Anayasa’da
tüm mahkeme kararlarının temyiz edileceğine ilişkin bir hükme yer
verilmemiştir. Buna rağmen yasakoyucu itiraz konusu
kuralla, iş sözleşmesinin feshine ilişkin davalarda mahkeme kararlarına
karşı temyiz yolunu kapatmamakta, temyiz sonucunda verilen kararın
kesinleşmiş olduğunu belirtmektedir. Yasakoyucu
bu tür davaların görülmesinde ve sonuçlandırılmasında daha hızlı bir usul
öngörmek suretiyle genel hükümlerden ayrılmakta kamu yararı görmüştür. Bu
nedenle, adil yargılanma hakkını zedeleyen, adalet duygusunu rencide eden
ve demokratik toplum düzeninin gerekleri ile çelişen bir yönü bulunmayan
itiraz konusu kuralda, hukuk devleti ilkesine ve hak arama özgürlüğüne
aykırılık bulunmamaktadır.
Öte yandan, Yargıtay Dairesi’nin, iş sözleşmesinin
feshinin geçersizliğine ilişkin davalarda verdiği kararlar ile diğer
kararları aynı nitelikte değerlendirilip bunlar arasında bir eşitlik
karşılaştırılması yapılamaz.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu
kural Anayasanın 2., 10. ve 36. maddelerine aykırı
değildir. İtirazın reddi gerekir.
VI- SONUÇ
22.5.2003 günlü, 4857 sayılı İş
Kanunu’nun 20. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “… kesin olarak …” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına
ve itirazın REDDİNE,
7.7.2011 gününde OYBİRLİĞİYLE
karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
|
Başkanvekili
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
Başkanvekili
Serruh KALELİ
|
Üye
Fulya KANTARCIOĞLU
|
Üye
Ahmet AKYALÇIN
|
Üye
Mehmet ERTEN
|
Üye
Fettah OTO
|
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üye
Alparslan ALTAN
|
Üye
Burhan ÜSTÜN
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
|
Üye
Erdal TERCAN
|
|