Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2010/46
Karar Sayısı : 2011/60
Karar Günü : 30.3.2011
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN
: Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu
İTİRAZIN KONUSU : 1- 14.7.1965 günlü, 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu’nun 4. maddesinin (C) fıkrasının,
2- 10.11.2005 günlü, 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nun 49.
maddesinin ikinci fıkrasının,
Anayasa’nın 2., 7., 13.,
17., 48., 49. ve 60. maddelerine aykırılığı savıyla iptalleri ve
yürürlüklerinin durdurulması istemidir.
I- OLAY
Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu
Başkanlığı’nda 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4/C maddesi uyarınca
çalışmakta iken hizmet sözleşmesi feshedilen davacının, tarafına iş
sonu/kıdem tazminatı ödenmesi istemiyle yaptığı başvurunun reddi yolundaki
idarenin işlemi ile Hizmet Sözleşmesi’nde yer alan “Sözleşmenin feshinde ihbar, kıdem veya sair adlar altında herhangi
bir tazminat ödenmez.” hükmünün ve bütün bunlara dayanak alınan
2007/13014 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının 8. maddesinin 3. fıkrasının
iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle Danıştay 2. Dairesine açılan
davada verilen yürütmenin durdurulması talebinin reddine ilişkin kararın
kaldırılması istemiyle yapılan başvuruda, itiraz konusu kuralların
Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Danıştay İdari Dava Daireleri
Kurulu, iptalleri ve yürürlüklerinin durdurulması için başvurmuştur.
II- İTİRAZIN
GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu
Başkanlığında 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4/C maddesi uyarınca
çalışmakta iken hizmet sözleşmesi fesh edilen
davacının, tarafına iş sonu tazminatı/kıdem tazminatı ödenmesi istemiyle
yaptığı başvurunun reddi yolundaki Başbakanlık Türkiye istatistik Kurumu
Başkanlığı’nın 17.2.2009 günlü, 743 sayılı işlemi ile Hizmet Sözleşmesi’nde
yer alan “Sözleşmenin feshinde ihbar, kıdem veya sair adlar altında
herhangi bir tazminat ödenmez.” hükmünün ve bütün bunlara dayanak alınan
Türkiye İstatistik Kurumunda 2008 Yılında Geçici Personel Çalıştırılmasına
İlişkin Usul ve Esasların Belirlenmesi ve Ödenecek Ücretlere Dair
14.12.2007 günlü, 2007/13014 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’nın 8.
maddesinin 3. fıkrasının iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle açtığı
davada; Danıştay İkinci Dairesince verilen yürütmenin durdurulması
isteminin reddine ilişkin 6.10.2009 günlü, E:2009/3097 sayılı karara,
davacının itiraz etmesi üzerine açılan dosya incelendi:
Davaya Konu Olay ve Davacının İstemi:
Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu’nda 1.12.1989
yılından bu yana her yıl yenilenen hizmet sözleşmesi ile 657 sayılı
Yasa’nın 4/C maddesinde tanımlanan “geçici personel” statüsünde çalıştığını
ifade eden davacı tarafından, 26.12.2008 tarihi itibariyle sona eren hizmet
sözleşmesinin 2009 yılı için yeniden düzenlenmediği, iş ilişkisinin bu tarih
itibariyle sona erdiği, bu nedenle kazandığı iş sonu tazminatı/kıdem
tazminatının iş akdinin sona erme tarihi olan 26.12.2008 tarihinden
itibaren hesaplanacak en yüksek banka reeskont
faiziyle birlikte hesaplanarak tarafına ödenmesi istemiyle davalı idareye
yaptığı 30.1.2009 tarihli başvurunun dava konusu işlemle, 657 sayılı
Kanun’un 4/C maddesi hükmüne istinaden her yıl için farklı olarak çıkarılan
Bakanlar Kurulu kararı uyarınca istihdam edildiği, statüsü’nün
“işçi” veya “geçici işçi” olarak kabul edilmesine olanak bulunmadığı,
ilgili hizmet sözleşmesi ve Bakanlar Kurulu kararında da bu yönde düzenleme
yer almadığı, sözleşmede belirlenen tarih itibariyle sözleşmenin
kendiliğinden sona erdiği, bu nedenle kendisine kıdem tazminatı/işsonu tazminatı ödenmesinin mümkün olmadığı
gerekçesiyle reddedilmiştir.
Türkiye İstatistik Kurumunda 2008 Yılında Geçici
Personel Çalıştırılmasına İlişkin Usul ve Esasların Belirlenmesi ve
Ödenecek Ücretlere Dair Karar; 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4.
maddesinin (C) fıkrasına göre, Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı’nın
merkez ve bölge teşkilatlarında; hane halkı araştırmaları, işyeri araştırmaları,
kurum ve kuruluşlardan bilgi derlenmesini amaçlayan araştırmalarla 2008
yılında yapılacak olan uygulamalarında veri derleme, değerlendirme ve
benzeri işler ile diğer hizmetler için (1) yıldan az süreli olmak üzere,
aynı anda en çok 1.800 kişinin, geçici personel olarak çalıştırılmasına
ilişkin usul ve esasların belirlenmesi ile bu personele ve kurum dışından
yukarıda belirtilen işlerde çalıştırılacak olan kamu personeline ödenecek
ücretlerin tespiti amacıyla 14.7.1965 günlü, 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu’nun 4. maddesinin (C) fıkrası ile 10.11.2005 günlü, 5429 sayılı
Türkiye İstatistik Kanunu’nun 49. maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.
Anılan karar’ın dava konusu 8. maddesinin 3. fıkrasında; “Sözleşmenin
herhangi bir şekilde sona ermesi halinde ilgiliye, ihbar, kıdem ve sair
adlar altında bir tazminat ödenmez.” hükmü, bu karar uyarınca istihdam
edilecek geçici personelin Hizmet Sözleşmesi’nin 6. maddesinin “ç”
fıkrasında, yine “sözleşmenin herhangi bir şekilde sona ermesi halinde
ilgiliye ihbar, kıdem ve sair adlar altında bir tazminat ödenmez.” hükmü
yer almaktadır.
Davacı tarafından, 1.12.1989 tarihinden bu yana,
657 sayılı Yasa’nın 4/C maddesinde tanımlanan “geçici personel” statüsünde
Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu bünyesinde çalışması ve sözleşmesinin
26.12.2008 tarihinde sona ermesi nedeniyle kendisine iş sonu
tazminatı/kıdem tazminatı ödenmesi istemiyle yaptığı başvurusunun reddi
yolundaki 17.2.2009 günlü, 743 sayılı işlem ile Hizmet Sözleşmesinde yer
alan “sözleşmenin feshinde ihbar, kıdem veya sair adlar altında herhangi
bir tazminat ödenmez.” hükmü ile dayanağı “Türkiye İstatistik Kurumunda
2008 Yılında Geçici Personel Çalıştırılmasına İlişkin Usul ve Esasların
Belirlenmesi ve Ödenecek Ücretlere Dair” 14.12.2007 günlü, 2007/13014
sayılı Bakanlar Kurulu Kararının 8/3. maddesinin iptali ve yürütmenin
durdurulması istemiyle dava açılmıştır.
Yasa Kuralları:
1- 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun “İstihdam
Şekilleri” başlıklı 4. maddesinin birinci fıkrasında, kamu hizmetlerinin;
memurlar, sözleşmeli personel, geçici personel ve işçiler eliyle
gördürüleceği belirtildikten sonra, (A) bendinde; memur, “Mevcut kuruluş
biçimine bakılmaksızın, Devlet ve diğer kamu tüzel kişiliklerince genel
idare esaslarına göre yürütülen asli ve sürekli kamu hizmetlerini ifa ile
görevlendirilenler, bu Kanunun uygulanmasında memur sayılır.
Yukarıdaki tanımlananlar dışındaki kurumlarda genel
politika tespiti, araştırma, planlama, programlama, yönetim ve denetim gibi
işlerde görevli ve yetkili olanlar da memur sayılır.” (B)
bendinde; sözleşmeli personel, “Kalkınma planı, yıllık program ve iş
programlarında yer alan önemli projelerin hazırlanması, gerçekleştirilmesi,
işletilmesi ve işlerliği için şart olan, zaruri ve istisnai hallere
münhasır olmak üzere özel bir meslek bilgisine ve ihtisasına ihtiyaç
gösteren geçici işlerde, Bakanlar Kurulunca belirlenen esas ve usuller
çerçevesinde kurumun teklifi ve Devlet Personel Başkanlığının görüşü
üzerine Maliye Bakanlığınca vizelenen
pozisyonlarda, mali yılla sınırlı olarak sözleşme ile çalıştırılmasına
karar verilen ve işçi sayılmayan kamu hizmeti görevlileridir.” (C)
bendinde; geçici personel, “Bir yıldan az süreli veya mevsimlik hizmet
olduğuna Devlet Personel Dairesinin ve Maliye Bakanlığının görüşlerine
dayanılarak Bakanlar Kurulunca karar verilen görevlerde ve belirtilen ücret
ve adet sınırları içinde sözleşme ile çalıştırılan ve işçi sayılmayan
kimselerdir.” (D) bendinde; işçiler, “(A), (B) ve (C)
fıkralarında belirtilenler dışında kalan ve ilgili mevzuatı gereğince
tahsis edilen sürekli işçi kadrolarında belirsiz süreli iş sözleşmeleriyle
çalıştırılan sürekli işçiler ile mevsimlik veya kampanya işlerinde ya da
orman yangınıyla mücadele hizmetlerinde ilgili mevzuatına göre geçici iş
pozisyonlarında altı aydan az olmak üzere belirli iş sözleşmeleriyle
çalıştırılan geçici işçilerdir.” şeklinde tanımlanmıştır. Öte
yandan, aynı Yasa’nın değişik 5. maddesinde, bu Yasaya tabi kurumların,
dördüncü maddede yazılı dört istihdam şekli dışında personel
çalıştıramayacağı öngörülmüştür.
2- 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nun
“Ödemeler” başlıklı 49. maddesinde de;
“Sayım, araştırma ve veri kalite kontrolü ile
inceleme ve denetleme işlerinde kurum içinden veya dışından bu Kanun
gereğince geçici görevle görevlendirilecek olan kişilere başka yerde
görevlendirildikleri süre için verilecek gündelikler, 6245 sayılı Harcırah
Kanunu hükümleri uyarınca belirlenecek gündeliklerin birbuçuk
katı olarak uygulanır.
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4 üncü
maddesinin (C) fıkrasına göre sözleşmeli olarak çalıştırılacak geçici
personele ödenecek ücretler, Kurum dışından görevlendirileceklere verilecek
zaruri gider karşılıkları ve her çeşit ödenekler ile anket formu başına
verilecek ödenekler ve bunların usûl ve esasları
Bakanlar Kurulu kararı ile tespit edilir.
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4 üncü
maddesinin (C) fıkrasına göre sözleşmeli olarak çalıştırılacak geçici
personele, bu Kanunun 45 inci maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında
verilecek fazla çalışma ücreti, 15-11 inci dereceden aylık alanlar için
tespit edilen tutar kadar ödenir.
Bu Kanun gereğince geçici görevle
görevlendirilenlere verilecek yol ve konaklama giderleri ile sürekli
görevle görevlendirilenlerin harcırahları da 6245 sayılı Harcırah Kanunu
hükümleri uyarınca ödenir.
Sayım, araştırma, inceleme, denetleme ve veri
kalite kontrolü için alanda görevlendirilenler, mahallî idarelerce
işletilen toplu taşım araçlarından geçici görev süresince ücretsiz ve kamu
kurum ve kuruluşlarının konaklama ve sosyal tesis imkânlarından, ilgili
kamu kurum ve kuruluşlarının personeline uygulanan şartlarla aynen
yararlandırılır.”
düzenlemesine yer verilmiştir.
3- Davalı idarelerce 657 sayılı Yasa’nın 4/C ve
5429 sayılı Yasa’nın 49. maddeleri uyarınca tesis edilen düzenleyici ve
bireysel işlemlerin iptali istemiyle açılan davada belirtilen yasa
maddeleri uyuşmazlığın çözümünde “uygulanacak kural” niteliğindedir.
Bu nedenle, 657 sayılı Yasa’nın 4/C maddesinde yer
alan kural ile 5429 sayılı Yasa’nın 49. maddesinin ikinci fıkrasında yer
alan kuralın Anayasa’nın 2., 7., 13., 17., 48.,
49. ve 60. maddelerine aykırılığı iddiasıyla başvurulmaktadır.
Anayasal Düzenlemeler:
1- Anayasa’nın 17. maddesinin ilk tümcesi “Herkes,
yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir...”
hükmünü taşımaktadır.
Kişinin yaşama hakkı, maddi ve manevi varlığını
koruma hakkı, birbirleriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez,
vazgeçilmez temel haklardandır. Bu haklara karşı olan her türlü engelin
ortadan kaldırılması da devlete ödev olarak verilmiştir. Güçsüzleri
güçlüler karşısında koruyacak olan devlet, gerçek eşitliği sağlayacak,
toplumsal dengeyi koruyacak, böylece gerçek hukuk devleti niteliğine
ulaşacaktır. Hukuk devletinin amaç edindiği yaşama hakkının korunması,
sosyal güvenliğin sağlanmasıyla gerçekleşecektir. Sosyal güvenliği sağlamak
için yapılacak yasal düzenlemelerin “yaşama hakkı ile maddi ve manevi
varlığı koruma haklarını” zedeleyecek veya ortadan kaldıracak hükümler
içermemesi gerekmektedir.
Sosyal güvenlik, uluslararası hukuk belgelerinde ve
çağdaş Anayasalarda temel bir hak niteliğinde görülerek “ekonomik ve sosyal
haklar” bölümünde düzenlenmiştir. Toplumun tüm bireylerini kapsamına alma
çabalarının bir sonucu olarak sosyal güvenlik, temel bir insanlık hakkı
görünümü kazanmıştır.
Sosyal güvenlik, sosyal hukuk devletinin
dayanaklarından biridir. Sosyal güvenlik hukuku alanında oluşturulacak tüm
kuralların, özde, sosyal devlet kavramı anlayışına uygun olması zorunludur.
Sosyal Hukuk Devleti, niteliğinin gereği olarak, sosyal güvenlik kavramını
yaşama geçirerek somutlaştırır.
Sosyal güvenlik, kısaca, kişinin yarınından emin
olma gereksinmesini karşılayan bir kavramdır. Tehlikeyle karşılaşan ve
yoksulluğa düşen bireye asgarî bir güvence sağlamak, sosyal güvenliğin
varoluş nedenidir. Çağdaş hukuk sistemlerinde sosyal güvenlik, “sosyal
risk” karşısında uğranılan zararın giderilmesi düşüncesine dayanır. Sosyal
güvenlik, bir meslekî, fizyolojik ya da sosyoekonomik riskten ötürü geliri
sürekli ya da geçici olarak kesilen kimselerin geçinme ve yaşamı devam
ettirme gereksinimlerini karşılamayı amaçlayan bir sistemdir.
Sosyal güvenlik, herşeyden
önce, herhangi bir nedenle kısmen ya da tamamen çalışamayanlara ve bu
nedenle gelir kaybına uğrayarak muhtaç duruma düşenlere, insan onuruna
yaraşır asgarî bir hayat sürmeleri için gerekli olan gelirin sağlanmasını
öngörür. Sosyal güvenlik, ekonomik yönden güçsüzleri, insanca yaşamak için
yeterli geliri olmayanları koruyup kollar.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 10
Aralık 1948’de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 22.
maddesinde, “Her kişinin, toplumun üyesi olarak sosyal güvenlik hakkına
sahip olduğu” ilkesi konulduktan sonra, bu hakkın gelişimi için gerekli
ekonomik, sosyal ve kültürel hakların her ülkenin ekonomik kaynakları gözönünde tutularak, ulusal çaba ve uluslararası
işbirliğinin katkısıyla sağlanabileceği vurgulanmıştır.
Anayasa’nın “Sosyal güvenlik hakkı” başlıklı 60.
maddesinin birinci fıkrasında, “Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir.”,
ikinci fıkrasında da “Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri
alır ve teşkilâtı kurar” denilmektedir.
Bu kural bireylere yaşlılık, hastalık, kaza, ölüm
ve malûllük gibi sosyal riskler karşısında asgarî ölçüde bir yaşam düzeyi
sağlamak amacını gerçekleştirmeye yöneliktir. Maddenin ikinci fıkrasında bu
görevin Devlet tarafından oluşturulacak kuruluşlar yoluyla yerine
getirileceği öngörülmüştür.
Çağdaş uygarlığın simgesi olarak tüm toplumlarca
benimsenmiş ve evrensellik kazanmış olan sosyal güvenlik kavramı, özde
bireyin karşılaşacağı tehlikelere karşı güvence arayışının ürünüdür.
Bireye, güç günlerinde asgarî bir güvence sağlamak sosyal güvenliğin temel amacıdır.
Günümüzde, sosyal güvenlik politikalarının temelini, sosyal risklerin,
bireyler üzerindeki etkilerinin giderilmesi çabaları oluşturmaktadır.
Anayasa’nın 2. maddesi uyarınca, sosyal devlet,
vatandaşların sosyal durumlarıyla, refahlarıyla ilgilenen, onlara asgarî
bir yaşam düzeyi sağlamakla kendini görevli sayan devlettir. Anayasanın 5.
maddesinde de, ... kişilerin ve toplumun refah,
huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal
hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan
siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak insanın maddî ve manevî
varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamak Devletin temel amaç
ve görevleri arasında sayılmıştır.
Öte yandan, Hukuk devleti ilkesinin önkoşullarından
biri olan hukuk güvenliği ile kişilerin hukuki güvenliğinin sağlanması
amaçlanmaktadır. Hukuk güvenliği ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir
olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini,
devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici
yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
2- Anayasa’nın 48. maddesinde düzenlenen “Çalışma
ve Sözleşme Özgürlüğü”, Anayasanın “Temel Haklar ve Ödevler” başlıklı
ikinci kısmının “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” bölümünde yer
almaktadır. Buna göre, “Herkes dilediği alanda çalışma ve sözleşme
hürriyetine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir. Devlet, özel
teşebbüslerin milli ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun
yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri
alır.” “Çalışma hakkı ve ödevi” başlıklı 49. maddesinde; “Çalışma, herkesin
hakkı ve ödevidir. Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek,
çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak,
çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam
yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır.” kuralı
yer almaktadır.
Anayasanın 13. maddesinde ise, “Temel hak ve
hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik
toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine
aykırı olamaz.” denilmektedir. Buna göre yasa koyucu, Anayasa’nın 48.
maddesinde öngörülen, çalışma ve sözleşme özgürlüğünü, 49. maddede
öngörülen çalışma hak ve ödevlerini, ancak 13. maddedeki nedenlerle
sınırlandırabilir.
3- Anayasa’nın 2. maddesinde, Türkiye
Cumhuriyeti’nin “Başlangıç”ta belirtilen temel ilkelere dayanan bir Devlet
olduğu vurgulanmış, 176. maddesi ile Anayasa metni içinde olduğu açıklanan
“Başlangıç” bölümünde ise, güçler ayrılığı ilkesine yer verilmiştir. Bu
ilke gereği yasama, yürütme ve yargı, bu yetkileri kullanacak organlar olarak
belirlenmiş; Anayasa’nın 7. maddesinde; Yasama yetkisinin Türkiye Büyük
Millet Meclisi’nce kullanılacağı ve devredilemeyeceği kurala bağlanmıştır.
Bu kural karşısında, Anayasa’da yasayla
düzenlenmesi öngörülen konularda yürütme organına genel ve sınırları
belirsiz bir düzenleme yetkisinin verilmesi olanaklı değildir. Yürütmenin
düzenleme yetkisi, sınırlı, tamamlayıcı ve bağımlı bir yetkidir. Bu
nedenle, Anayasa’da öngörülen ayrık durumlar dışında, yasalarla
düzenlenmemiş bir alanda, yasa ile yürütmeye genel nitelikte kural koyma
yetkisi verilemeyeceği açıktır.
Yürütme organına düzenleme yetkisi veren bir yasa
kuralının, Anayasa’nın 7. maddesine uygun olabilmesi için, temel ilkeleri
koyması, çerçeveyi çizmesi, sınırsız, belirsiz, geniş bir alanı yönetimin
düzenlemesine bırakmaması gerekmektedir. Temel kuralları koymadan, ölçüsünü
belirlemeden ve sınırları çizmeden, yürütmeye düzenleme yetkisi veren bir
kuralın, Anayasa’nın 7. maddesine aykırı düşeceğinde kuşku bulunmamaktadır.
4- 9.4.2007 günlü, 26488 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan ve 27.9.2006 günlü, 5547 sayılı Kanunla onaylanması uygun
bulunan, “AVRUPA SOSYAL ŞARTI’nda da; herkesin
özgürce edinebildiği bir işle yaşamını sağlama fırsatına sahip olduğu, tüm
çalışanların adil çalışma koşullarına ve güvenli ve sağlıklı çalışma
koşullarına sahip olma haklarının bulunduğu, herkesin sosyal refah
hizmetlerinden yararlanma hakkına ve iş akdinin sona erdiği durumlarda
korunma hakkına sahip olduğu belirtildikten sonra, iş akdinin sona erdiği
durumlarda korunma hakkını düzenleyen 24. maddesinde; “Akit taraflar,
çalışanların iş akdinin sona erdiği durumlarda korunma hakkının etkili bir
biçimde kullanılmasını sağlamak amacıyla;
a- tüm
çalışanların, yetenekleri ya da davranışlarıyla bağlantılı olarak ya da
işletmenin, kuruluşun ya da hizmetin işleyişinin gereklerine dayanarak, iş
akitlerinin geçerli nedenler olmadan sona erdirilmemesi hakkını;
b- iş
akitleri geçerli bir neden olmaksızın sona erdirilen çalışanların yeterli
tazminat ya da diğer uygun yardımlar alma hakkını tanımayı;
taahhüt
ederler.
Bu amaçla akit taraflar, iş akdinin geçerli bir
neden olmaksızın sona erdirildiğini düşünen çalışanın bağımsız bir organa
başvurma hakkını güvence altına almayı taahhüt ederler.” kurallarına yer
verilmek suretiyle yukarıda değinilen Anayasal hükümlere koşut düzenleme
yapılmıştır.
Anayasaya Aykırılığın
Değerlendirilmesi:
Devlete çalışanları korumak, çalışma barışını
sağlamak için tedbir almak yükümlülüğünü getiren Anayasanın 49. maddesi,
Anayasanın 2. maddesinde ifadesini bulan “Sosyal Hukuk Devleti” ve “Hukuk
Güvenliği” ilkeleri; istihdam şekilleri belirlenerek çalışma hayatının
yasayla düzenlenmesini zorunlu kılmaktadır. Elbette temel bir insan hakkı
olan çalışma hakkına ilişkin yasalarda, çalışma hakkını fonksiyonel kılacak
yeterli düzenlemelere yer verilmesi; sınırlamaların da, Anayasanın 13.
maddesine uygun biçimde, hakkın özüne dokunulmadan, ölçülülük ilkesine
uygun yapılması gerekir.
Çalışma hakkının varlığı, yeterli ölçüde iş
güvencesi ve sosyal güvenlik hakkı tanınmasına bağlıdır. Haksız, keyfi
işten çıkarmaya karşı hukuki korumayı ifade eden iş güvencesi ve sosyal
güvenlik hakkını düzenlemeyen bir yasanın, çalışma hakkını koruduğundan söz
etmeye olanak bulunmamaktadır. İş güvencesi ve sosyal güvenlik hakkını
tanıyan, istihdam şekillerini yeterli biçimde tanımlayıp, düzenleyen yasal
düzenlemelerle çalışma hakkı korunabilir.
Nitekim memur, sözleşmeli personel, işçi statüleri,
istihdam şekilleri, ayrıntılı biçimde yasalarla düzenlenmiş; belirtilen
statülerde çalışanlara iş güvencesi ve sosyal güvenlik hakları tanınmıştır.
657 sayılı Yasa’nın 4. maddesinin C bendinde ise
“geçici personel” adı altında, memur, sözleşmeli personel, işçi dışında bir
başka statü, istihdam şekli kabul edilmiştir. Ancak anılan yasal
düzenlemede sadece “geçici personel” adı verilen statüden söz edilmekle
yetinilip; bu istihdam şeklinin kapsamı, çalışanların hak ve yükümlülükleri
belirlenmeksizin, bu konuda düzenleme yapma yetkisi bütünüyle yürütme
organına bırakılmıştır. Yasama organı tarafından, bir istihdam şeklinin
yalnızca adı konulup, düzenleme yetkisinin yürütme organına bırakılması, iş
güvencesi ve sosyal güvenlik hakkının düzenlenmemesi, Anayasanın 49.
maddesine aykırı olduğu gibi, yasama yetkisinin devredilemeyeceğine ilişkin
Anayasanın 7. maddesine ve sonuçta çalışma hakkının özünün zedelenmesi
nedeniyle de 13. maddesine aykırı bulunmaktadır.
Anayasa’nın 2. maddesinde ifadesini bulan ve
Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik kararlarına göre, güçsüzleri güçlüler
karşısında koruyarak gerçek eşitliği, yani sosyal Devlet niteliğiyle,
Devletin temel amaç ve görevlerini belirleyen 5. maddesindeki “...kişinin
temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırma...” kuralıyla, “Çalışma hakkı ve ödevi” başlığı altındaki 49.
maddesinin ikinci fıkrasında vurgulanan “Devlet, ...çalışanları korumak...
için gerekli tedbirleri alır.”
biçimindeki uyulması zorunlu hükümlerle, 657 sayılı Yasa’nın 4/C
maddesindeki çalışanların güvence eksikliğini bağdaştırmak olanağı yoktur. O halde Devlet, genel idare esasları dışındaki hizmetlerde
birer “çalıştırılan” konumunda bulunan 657 sayılı Yasa’nın 4/C maddesi
kapsamındaki personelin hukuksal statüsünü belirlemek ve istihdam güvencesini
sağlamak için, yapılacak idari sözleşmelere esas olmak üzere, Anayasa’nın
128. maddesinin ikinci fıkrasında memur ya da diğer kamu görevlilerine,
49.-55. maddelerde işçilere ilişkin güvencelerin benzerlerini çerçeve bir
yasa ile kurallara bağlamak zorundadır.
Yasal bir çerçevenin bulunmaması sonucunda davacı
ile aynı durumda olanlara iş sonu tazminatı adı altında bir ödemede
bulunulmazken özelleştirme uygulamaları sonucunda işsiz kalanlardan 657
sayılı Yasa’nın 4/C maddesi kapsamında çalışmayı kabul edenlerle sınırlı
olarak 21.12.2009 günlü, 2009/15279 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla, işsonu tazminatı ödenmesi konusunda düzenleme
yapılarak, aynı statüde çalışanlar arasında da farklı uygulama yapılmasına
neden olunmuştur.
Sonuç olarak 657 sayılı Yasanın 4. maddesinin C
bendinin; istihdam şekli tanımlanıp, iş güvencesi ve sosyal güvenlik hakkı
belirlenmeden sadece “geçici personel” olarak adlandırılan statüyü
düzenleme yetkisinin bütünüyle Bakanlar Kuruluna bırakılmış olması
nedeniyle Anayasanın 2., 7., 13., 17., 48., 49. ve
60. maddelerine aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
Öte yandan, 5429 sayılı Yasanın 49. maddesinde de
657 sayılı Yasanın 4/C maddesi kapsamında istihdam edilen personele,
çalıştığı dönemde yapılacak bazı ödemelere yer verilmiş; ancak, statüleri
hakkında düzenleme yapılmayarak, bu konudaki düzenleme, sınırları
çizilmeksizin Bakanlar Kuruluna bırakılmıştır. Dolayısıyla yukarıda 657
sayılı Yasanın 4/C maddesi bağlamında belirtilen Anayasaya aykırılık
nedenlerinin burada da geçerli olacağı kuşkusuzdur.
Açıklanan nedenlerle, bir davaya bakmakta olan
mahkemenin, o davada uygulanacak bir yasanın Anayasa’ya aykırı olduğu
kanısına götüren görüşünü açıklayan kararı ile Anayasa Mahkemesine
başvurulması gerektiğini düzenleyen 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 28. maddesinin birinci
fıkrası gereğince, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4/C maddesi ile
5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nun 49. maddesinin ikinci fıkrasının
Anayasa’nın 2., 7., 13., 17., 48., 49. ve 60.
maddelerine aykırı olduğu kanısına ulaşılması nedeniyle Anayasa Mahkemesine
başvurulmasına, bu kuralların Anayasa’ya aykırılığı ve uygulanması durumunda
giderilmesi güç ve olanaksız zararlar doğabileceği gözetilerek esas
hakkında bir karar verilinceye kadar yürürlüklerinin durdurulmasının
istenilmesine, dosyada bulunan belgelerin onaylı bir örneğinin Anayasa
Mahkemesi Başkanlığına gönderilmesine, 18.3.2010 gününde oyçokluğu ile
karar verildi.”
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa
Kuralları
1- 14.7.1965 günlü, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4.
maddesinin iptali istenen (C) fıkrası şöyledir:
“C) GEÇİCİ PERSONEL
Bir yıldan az süreli veya mevsimlik
hizmet olduğuna Devlet Personel Başkanlığı ve Maliye Bakanlığının
görüşlerine dayanılarak Bakanlar Kurulunca karar verilen görevlerde ve
belirtilen ücret ve adet sınırları içinde sözleşme ile çalıştırılan ve işçi
sayılmayan kimselerdir.”
2- 10.11.2005
günlü, 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nun itiraz konusu kuralı da
içeren 49. maddesi şöyledir:
“Madde 49-
Sayım, araştırma ve veri kalite kontrolü ile inceleme ve denetleme
işlerinde kurum içinden veya dışından bu Kanun gereğince geçici görevle
görevlendirilecek olan kişilere başka yerde görevlendirildikleri süre için
verilecek gündelikler, 6245 sayılı Harcırah Kanunu hükümleri uyarınca
belirlenecek gündeliklerin birbuçuk katı olarak
uygulanır.
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun
4 üncü maddesinin (C) fıkrasına göre sözleşmeli olarak çalıştırılacak
geçici personele ödenecek ücretler,
Kurum dışından görevlendirileceklere
verilecek zaruri gider karşılıkları ve her çeşit ödenekler ile anket formu
başına verilecek ödenekler ve bunların usûl ve
esasları Bakanlar Kurulu kararı ile tespit edilir.
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4 üncü
maddesinin (C) fıkrasına göre sözleşmeli olarak çalıştırılacak geçici
personele, bu Kanunun 45 inci maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında
verilecek fazla çalışma ücreti, 15-11 inci dereceden aylık alanlar için
tespit edilen tutar kadar ödenir.
Bu Kanun gereğince geçici görevle
görevlendirilenlere verilecek yol ve konaklama giderleri ile sürekli
görevle görevlendirilenlerin harcırahları da 6245 sayılı Harcırah Kanunu
hükümleri uyarınca ödenir.
Sayım, araştırma, inceleme, denetleme ve veri
kalite kontrolü için alanda görevlendirilenler, mahallî idarelerce
işletilen toplu taşım araçlarından geçici görev süresince ücretsiz ve kamu
kurum ve kuruluşlarının konaklama ve sosyal tesis imkânlarından, ilgili
kamu kurum ve kuruluşlarının personeline uygulanan şartlarla aynen
yararlandırılır.”
B- Dayanılan ve İlgili Görülen
Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa’nın 2.,
7., 13., 17., 48., 49. ve 60. maddelerine dayanılmış, 128. maddesi ise
ilgili görülmüştür.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz
PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR,
Şevket APALAK, Serruh KALELİ, Zehra Ayla PERKTAŞ,
Engin YILDIRIM ve Nuri NECİPOĞLU’nun
katılımlarıyla 20.5.2010 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında,
dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, yürürlüğü
durdurma isteminin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına
oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına
ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralları, dayanılan ve ilgili görülen
Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A-
Sınırlama Sorunu
Anayasa’nın 152. ve 2949
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun’un 28. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi’ne itiraz yoluyla yapılacak
başvurular, itiraz yoluna başvuran mahkemenin bakmakta olduğu davada
uygulayacağı yasa kuralları ile sınırlı tutulmuştur.
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, 5429
sayılı Kanun’un 49. maddesinin ikinci fıkrasının Anayasa’ya aykırılığını
ileri sürerek iptalini ve yürürlüğünün durdurulmasını istemiştir.
Bakılmakta olan davanın konusu, Türkiye İstatistik Kurumu bünyesinde 657 sayılı
Kanun’un 4. maddesinin (C) fıkrasına göre sözleşmeli olarak çalıştırılan
geçici personele ödenecek ücretlere ilişkindir. Buna göre, itiraza konu
5429 sayılı Kanun’un 49. maddesinin ikinci fıkrasında geçen “...Kurum dışından görevlendirileceklere
verilecek zaruri gider karşılıkları ve her çeşit ödenekler ile anket formu
başına verilecek ödenekler ve bunların usûl ve
esasları...” bölümü dava konusu ile ilgili değildir. Kuralda yer alan “...Bakanlar Kurulu kararı ile tespit
edilir.” bölümü ise, dava konusu olmayan yukarıda belirtilen bölüm yönünden de geçerli ve ortak kural
niteliğindedir.
Bu nedenlerle, 10.11.2005 günlü, 5429
sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nun 49. maddesinin ikinci fıkrasına
ilişkin esas incelemenin, fıkranın “ 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4
üncü maddesinin (C) fıkrasına göre sözleşmeli olarak çalıştırılacak geçici
personele ödenecek ücretler, ...” bölümü ile sınırlı olarak yapılmasına, 30.3.2011 gününde OYBİRLİĞİYLE
karar verilmiştir.
B-
Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
1- 657
Sayılı Kanun’un 4. Maddesinin (C) Fıkrasının İncelenmesi
Başvuru kararında, itiraz konusu kuralda sadece “geçici personel” adı verilen
statüden bahsedilerek, bu istihdam şeklinin kapsamı, çalışanların hak ve
yükümlülükleri ile iş güvencesi ve sosyal güvenlik hakları belirlenmeden,
düzenleme yapma yetkisinin bütünüyle Bakanlar Kuruluna bırakıldığı, bu
konuda yasal bir çerçevenin bulunmadığı belirtilerek, kuralın, Anayasa’nın
2., 7., 13., 17., 48., 49. ve 60. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu’nun 4. maddesinin itiraz konusu (C) fıkrasında, geçici personelin;
bir yıldan az süreli veya mevsimlik hizmet olduğuna Devlet Personel
Başkanlığı ve Maliye Bakanlığının görüşlerine dayanılarak Bakanlar
Kurulunca karar verilen görevlerde ve belirtilen ücret ve adet sınırları
içinde sözleşme ile çalıştırılan ve işçi sayılmayan kimseler olduğu
öngörülmektedir.
Anayasa’nın 2.
maddesinde belirtilen hukuk devleti insan haklarına dayanan, bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her
alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren,
Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet
organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı
denetimine açık olan devlettir.
Anayasa’nın 7. maddesindeki “Yasama yetkisi Türk
Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez”
kuralına göre, yasa koyucunun temel ilkeleri koymadan, çerçeveyi çizmeden
yürütmeye yetki vermemesi, sınırsız, belirsiz bir alanı, yönetimin
düzenlemesine bırakmaması gerekir. Yasa ile yetkilendirme Anayasa’nın
öngördüğü biçimde yasa ile düzenleme anlamına gelmez. Yasa koyucu,
gerektiğinde sınırlarını belirlemek koşuluyla bazı konuların düzenlenmesini
idareye bırakabilir.
Anayasa’nın 17. maddesinin birinci
fıkrasında; “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme
hakkına sahiptir.” denilmiştir.
Anayasa’nın 49. maddesinde, çalışmanın herkesin
hakkı ve ödevi olduğu belirtilmiş, Devlete, çalışanların yaşam düzeyini
yükseltmek, çalışma yaşamını geliştirmek için çalışanları korumak,
çalışmayı denetlemek ve işsizliği gidermeye elverişli ekonomik bir ortam
yaratmak için gerekli önlemleri almak ödevi verilmiştir. Devlet, kişinin
çalışma hakkını kullanabilmesi için iş alanında gerekli önlemleri alacak ve
sınırlamaları kaldırarak görevini yerine getirecek, birey de çalışarak
topluma yük olmaktan kurtulacaktır.
Anayasa’nın 60. maddesinde de “Herkes, sosyal
güvenlik hakkına sahiptir” denilmekle, bireylere, gelecekte
karşılaşacakları sosyal riskler karşısında yoksulluğa düşmemeleri için
asgarî ölçüde bir yaşam düzeyinin amaçlandığı belirtilmektedir. Bu amaç,
sosyal sigorta kuruluşlarınca, kendi kuralları çerçevesinde
gerçekleştirilir ve yerine getirilir.
Anayasa’nın
128. maddesinde ise “Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu
tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları
kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer
kamu görevlileri eliyle görülür. Memurların ve diğer kamu görevlilerinin
nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri,
aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir. Ancak, mali
ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır. Üst kademe
yöneticilerinin yetiştirilme usul ve esasları, kanunla özel olarak
düzenlenir.” denilmektedir.
657
sayılı Kanun’un 4. maddesinde, kamu hizmetlerinin memurlar, sözleşmeli
personel, geçici personel ve işçiler eliyle görüleceği belirtilmiş,
maddenin (A) fıkrasında memur, (B) fıkrasında sözleşmeli personel, (C)
fıkrasında geçici personel, (D) fıkrasında ise işçi tanımlanmıştır. 5.
maddesinde de bu Kanun’a tabi kurumların bu dört istihdam şekli dışında
personel çalıştıramayacağı belirtilmiştir.
İtiraz
konusu kuralda, istihdam şekillerinden olan geçici personel statüsünün
tanımı yapılarak, Devlet Personel Başkanlığı ve Maliye Bakanlığının
görüşlerine dayanılarak hangi işlerin bir yıldan az süreli veya mevsimlik
olduğunu, bu personelin sayısını, ödenecek ücreti ve sözleşme şartlarını
belirleme yetkisi Bakanlar Kurulu’na bırakılmaktadır.
Geçici
personel statüsü, belli bir vasıf gerektirmeyen, daha çok bedensel
çalışmalara ağırlık veren, başlangıç ve bitişi belli olan, süreli işlerde
çalışmayı öngörmektedir. Bu personel, idare ile yaptıkları bir sözleşme
uyarınca idare için belirli bir iş yapan kişi konumundadır ve yaptıkları
iş, geçici veya mevsimlik olup, asli ve sürekli görevlerden de sayılmaz. Bu
nedenle geçici personel; Anayasa’nın 128. maddesi kapsamında belirtilen
memur ve diğer kamu görevlileri kavramı dışında kalan, sözleşme ile
çalıştırılan, işçi de olmayan, kendine özgü istisnai bir istihdam türüdür.
Yasa
koyucu; memur ve diğer kamu görevlileri ile bunların dışında çalışanlarla
ilgili olarak, Anayasa’da belirlenen kurallara bağlı kalmak, adalet,
hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini gözetmek koşuluyla düzenleme yapma
yetkisine sahiptir.
Geçici
ve mevsimlik işlerin neler olduğunun belirlenmesi ülkedeki ekonomik
gelişmelere ve koşullara bağlı olup, bunların Yasa’da tek tek belirtilmesi mümkün değildir. Ayrıca, bu istihdam
türü uyarınca çalıştırılacak kişilerin sayısının ihtiyaca ve ekonomik
koşullara göre her zaman değişebilecek nitelikte olması, yapılan işin
niteliği ve süresine göre ödenecek ücret ve sözleşme şartlarının da farklılık
arzetmesi gözetildiğinde, Bakanlar Kurulu
tarafından belirlenecek olan hususların yasa ile yapılamayacak kadar teknik
ayrıntıları içerdiği kuşkusuzdur. Bu nedenle, itiraz konusu kuralda geçici
personelin tanımı yapılarak çerçeve çizildikten sonra, ayrıntı ve uzmanlık
gerektiren konuların düzenlenmesinin Bakanlar Kurulu’na bırakılması, yasama
yetkisinin devri niteliğinde değildir.
Diğer taraftan, Anayasa’nın 17. maddesi ile tanınan, herkesin yaşama
ve maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkı, 49. maddesi ile de
Devlet’e verilen çalışanları koruma yükümlülüğü gözetildiğinde, itiraz
konusu kuralla geçici personel statüsü adı altında böyle bir istihdam
biçiminin oluşturulması ile yaşam hakkı ortadan kaldırılmadığı gibi,
getirilen düzenlemenin çalışanlara geçici de olsa iş ortamı yaratmayı
amaçladığı ve sosyal devlet ilkesinin gereklerine de uygun olduğu
anlaşılmaktadır.
Öte yandan, 506 sayılı Kanun’u yürürlükten kaldıran
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 4. maddesinin
ikinci fıkrasının (f) bendi uyarınca, hizmet akdi
ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanların sigortalı
sayılacağına ilişkin hükmün, 657 sayılı Kanun’un 4. maddesinin (C)
bendi kapsamında çalıştırılanlar hakkında da uygulanacağı öngörülmektedir. 5510 sayılı Kanun’dan önceki dönemde çalışanların
da 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’na tabi olduğu gözetildiğinde,
itiraz konusu kuralda düzenlenen geçici personele sosyal güvenlik hakkının
tanınmadığından da söz edilemez.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural
Anayasa’nın 2., 7., 17., 49., 60. ve 128.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.
Kuralın, Anayasa’nın 13. ve 48. maddeleri ile
ilgisi görülmemiştir.
2- 5429 Sayılı Kanun’un 49.
Maddesinin İkinci Fıkrasının “657
sayılı Devlet Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin (C) fıkrasına göre
sözleşmeli olarak çalıştırılacak geçici personele ödenecek ücretler,...” Bölümünün İncelenmesi
Başvuru kararında, itiraz konusu kuralda 657 sayılı
Kanun’un 4. maddesinin (C) fıkrası kapsamında istihdam edilen personele,
çalıştığı dönemde yapılacak bazı ödemelere yer verildiği, ancak statüleri
hakkında düzenleme yapılmayarak, bu konudaki düzenlemenin sınırları
çizilmeksizin Bakanlar Kuruluna bırakıldığı belirtilerek, kuralın Anayasa’nın
2., 7., 13., 17., 48., 49. ve 60. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
5429 sayılı Kanun’un itiraz konusu bölümü de içeren
49. maddesinin ikinci fıkrasında, 657 sayılı Kanun’un 4. maddesinin (C)
fıkrasına göre sözleşmeli olarak çalıştırılacak olan geçici personele
ödenecek ücretler ile Kurum dışından görevlendirileceklere verilecek zaruri
gider karşılıkları ve her çeşit ödenekler ile anket formu başına verilecek
ödenekler ve bunların usûl ve esaslarının Bakanlar
Kurulu kararı ile tespit edileceği öngörülmektedir.
Anayasa’nın 128. maddesinde devletin,
kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare
esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin
gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri
eliyle yürütüleceği belirtilmiştir.
Önceki bölümde açıklandığı üzere,
geçici personel tarafından yürütülen hizmetler Anayasa’nın 128. maddesinde
belirtilen genel idare esaslarına göre yürütülmesi gereken asli ve sürekli
görevlerden sayılmaz ve bu istihdam şeklinde çalışan personel de memur ya
da diğer kamu görevlisi olarak nitelendirilemez. Bu nedenle, 657 sayılı Kanun’un
4. maddesinin (C) fıkrası uyarınca sözleşme ile çalıştırılan ve Anayasa’nın
128. maddesi kapsamında olmayan geçici personelin ücretlerinin Bakanlar
Kurulu tarafından belirlenmesinde Anayasa’ya aykırılık bulunmamaktadır.
Öte yandan, Türkiye İstatistik
Kurumunda 657 sayılı Kanun’un 4. maddesinin (C) fıkrası uyarınca çalıştırılacak
olan geçici personele ödenecek ücretlerin Bakanlar Kurulu tarafından
belirlenmesine ilişkin yetki, işin
özelliğinden kaynaklanan, çerçevesi çizilmiş, esasları belirlenmiş, ihtisas
gerektiren ve teknik konulardaki ayrıntılara ilişkin objektif bir düzenleme
yetkisi olması nedeniyle yasama yetkisinin devri niteliğinde de değildir.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu bölüm
Anayasa’nın 2., 7. ve 128. maddelerine aykırı
değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.
Kuralın Anayasa’nın 13.,
17., 48., 49. ve 60. maddeleri ile ilgisi görülmemiştir.
VI-
YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
1- 14.7.1965
günlü, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4. maddesinin (C) fıkrasına,
2- 10.11.2005 günlü, 5429 sayılı
Türkiye İstatistik Kanunu’nun 49. maddesinin ikinci fıkrasının “657 sayılı
Devlet Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin (C) fıkrasına göre sözleşmeli
olarak çalıştırılacak geçici personele ödenecek ücretler, ...” bölümüne,
yönelik iptal istemleri, 30.3.2011 günlü E. 2010/46, K.
2011/60 sayılı kararla reddedildiğinden, bu fıkra ve bölüme ilişkin
YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN REDDİNE, 30.3.2011 gününde OYBİRLİĞİYLE
karar verilmiştir.
VII-
SONUÇ
1- 7.5.2010
günlü, 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun uyarınca, 2949 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile ilgili
gerekli düzenlemeler yapılmadan, Mahkeme’nin çalışıp çalışamayacağına
ilişkin ön meselenin incelenmesi sonucunda; Mahkeme’nin çalışmasına bir
engel bulunmadığına, Mehmet ERTEN, Fettah OTO,
Zehra Ayla PERKTAŞ ile Celal Mümtaz AKINCI’nın,
gerekçesi 2010/68 esas sayılı dosyada belirtilen karşıoyları
ve OYÇOKLUĞUYLA,
2- 14.7.1965 günlü, 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu’nun 4 maddesinin (C) fıkrasının Anayasa’ya aykırı
olmadığına ve itirazın REDDİNE, Engin
YILDIRIM’ın karşıoyu ve
OYÇOKLUĞUYLA,
3- 10.11.2005 günlü, 5429 sayılı
Türkiye İstatistik Kanunu’nun 49. maddesinin ikinci fıkrasının “657 sayılı
Devlet Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin (C) fıkrasına göre sözleşmeli
olarak çalıştırılacak geçici personele ödenecek ücretler, …” bölümünün
Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Engin YILDIRIM’ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
30.3.2011 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
|
Başkanvekili
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
Üye
Ahmet AKYALÇIN
|
Üye
Mehmet ERTEN
|
Üye
Fettah OTO
|
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Serruh KALELİ
|
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üye
Alparslan ALTAN
|
Üye
Burhan ÜSTÜN
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
|
Üye
Erdal TERCAN
|
KARŞIOY YAZISI
657 sayılı Kanun’un belirttiği dört istihdam
biçiminden memurluk ve işçilik “kural”, sözleşmeli personel ve geçici
personel ise “istisna” teşkil etmektedir. “Kural” olan istihdam biçimleri altında
çalışanların sahip oldukları hakların bir kısmını içermeyen, “istisnai”
özellikler taşıyan istihdam biçimlerinin kamu politikası olarak yaygınlaştırılmaya
çalışılması sosyal hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmaz. Uzun yıllar boyunca
geçici personel kamuda sınırlı sayıda istihdam edilirken, bu durum son
yıllarda yaygınlaşmaya başlayarak sürekli ve kalıcı bir istihdam türüne dönüşmeye
başlamıştır. Geçici personelin işçi sayılmaması işçilik statüsünün Anayasa
ve yasalarca sağlanan bazı hak ve güvencelerinin kapsamı dışında
bırakılmaları anlamına gelmektedir. Her ne kadar 657 sayılı Kanun’un 4/C
fıkrası kapsamında çalışan geçici personele daha önce sahip olmadıkları
bazı haklar 2010 yılında bir kararname ile verilmişse de, işçi
sayılmamaları nedeniyle işçilerin sahip oldukları yıllık izin, toplu
sözleşme ve grev gibi bazı haklardan, yararlanamamaktadır. Bu kapsam
altında çalışan personelin fazla çalışma ile ilgili durumları da
belirsizlik taşımaktadır.
Sosyal devlet ilkesi Türkiye Cumhuriyeti’nin temel
niteliklerinden biri olarak Anayasa’nın 2’inci maddesinde yer almıştır. Anayasa’nın 5’inci maddesi de devletin temel amaç ve görevini,
“Kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel
hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmak” olarak belirtmiştir.
Bilindiği gibi Anayasa’nın 65. maddesi, “Devlet, sosyal
ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin
amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek, malî kaynaklarının yeterliliği
ölçüsünde yerine getirir” hükmünü içermektedir. Denebilir ki bu maddeden
dolayı sosyal hukuk devletinin ne ölçüde ve hangi araçlarla gerçekleşeceği
siyasal iktidarların takdirine bırakılmıştır. Bununla birlikte, takdir
yetkisinin sosyal hukuk devletinin özüne zarar verecek şekilde
kullanılmaması gerekir.
Anayasa Mahkemesi de sosyal hukuk devletini
tanımlarken “…çalışanların insanca yaşamasını ve çalışma hayatının
kararlılık içinde gelişmesi için sosyal, iktisadi ve mali tedbirler alarak
çalışanları koruyan…” ifadelerini kullanmıştır (E. 1984/9, K. 1985/4).
Sosyal hukuk devletinde birey, önündeki ekonomik ve sosyal engellerin
kaldırılmasıyla özgür olmanın tadına varabilir.
Kamu kesimi çalışma ilişkileri geleneksel olarak
devletin örnek işveren olması esasına dayanır ve bu sosyal hukuk devleti
olmanın bir gereğidir. Çalışma ilişkilerinde standartların yükseltilmesi
gerekirken devlet eliyle mevcut standartlardan geriye gidilmesi, sosyal
hukuk devleti ilkesinin içinin boşaltılması anlamına gelmektedir. Ülkemizde
özel sektör çalışma ilişkilerinin göreceli olarak düşük çalışma
standartları içermesi önemli bir sorunken, aynı durumun kamu kesiminde de
ortaya çıkmaya başlaması düşündürücüdür. İnsan onuruna yakışır çalışma
ortamının sağlanması sosyal hukuk devletinin en önemli görevleri
arasındadır.
İtiraz konusu kuralın Anayasa’nın 2., 5. ve 49. maddelerine aykırı olduğu düşüncesiyle,
çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Üye
Engin
YILDIRIM
|